Şehid M. Taceddin Ökten 1939 yılında Mardin Ömerli (Mahserté) ilçesi édo köyünde dünyaya gelir. Soyu Sultan Şeyhmusa, oradan da Hz. Ömer’e kadar gitmektedir. M. Taceddin, Mele Davud’un oğlu olup 4 erkek 3 kız kardeştiler. Erkek kardeşlerinin en küçüğü idi. Babası Mardin’in çeşitli köylerinde imamlık yapmıştır. Babası ehli takva sahibi bir insandı.
Şehid, Sultan Şeyhmusa türbesininde bulunduğu Şéxan köyünde büyür. İlkokul 3. sınıfa kadar okur. Arapça ilimlerini de babası ve abisinden öğrenir. Medreselerde ki İslami ilimleri bitirmemesine rağmen insanlar kendisine “Melle” veya “Şêx” (soyu Sultan Şeyhmus’tan geldiği için) diye hitap ederdi.
Ş, M. Taceddin 1970 yılında evlenir. Bu evlilikten 5 erkek 2 kız çocuğu olur. Seyda çocuklarını İslami ahlak ve terbiye ile büyütmeye önem verirdi.
Şehid geçimini sağlamak için bir çok meslekte çalışır. 1974’te Diyarbakır’ın Çınar ilçesine yerleşir. Çınar’da manifatura, oto lastikçi işini en sonda demir doğrama işini yaparak geçimini sağlamaya çalışırdı. Şehid geçim bakımından Allah’ın takdiri olsa gerek sürekli sıkıntı çekmekte, buna rağmen hiçbir zaman halinden şikayet etmez, şakir bir kul olmaya çalışırdı. Şehid olmadan önce maddi olarak durumu biraz olsun düzelmeye başlamıştı.
Şehid eskiden beri İslami endişe taşıyan bir şahsiyetti. Önce Şéx Muhemmedé Arapkendê’nin tarikatına intisap eder. İslam Devriminden sonra şeyhine “Devrim konusunda ne düşünüyorsunuz” diye sorar. Şeyhinin; “bizim siyasetle ve bu tür şeylerle işimiz olmaz. Biz sadece zikrimizi yaparız” demesi üzerine tatmin olmaz ve onu bırakır.
Bu arada Kürdistan’da inkilabi düşünceye sahip Müslümanlarla tanışır. Ve adeta aradığını bulur. Çünkü Müslümanların kurtuluşunun sadece zikirle olamayacağını, İslam’ın sosyal ve siyasal alanda öngördüğü bir nizamının da olduğunu, onunla beraber dünyada ki İslami gelişmelere duyarlı olmak gerektiğini ve kendi çapında bölgedeki Müslümanlarında bir şeyler yapması gerektiği inancına varır. Seydanın İslami cemaatle tanışması 1980’de olur. Şehid olana kadar da İslam cemaati safları içinde yerini alır ve İslam davası için üzerine düşeni yapmaya çalışırdı.
Şehid İslami ibadet ve sorumlulukta çok duyarlı idi. Bulunduğu her ortamda İslam’ı anlatmaya çalışır. Sürekli beraberinde bulundurduğu İslami kitapları okumaları için insanlara verirdi. Özellikle Said Havva ve Şehid Seyid Kutub’un eserlerini okur ve herkese tavsiye ederdi.
1980’den önce de özellikle akrabalarından solcu zihniyette olanlarla sürekli tartışırdı. Onlara gerçek kurtuluşun İslam’da olduğunu diğer fikir ve ideolojilerin insanlara bir faydası olmadığını aksine insanları helake götüreceğini söylerdi. Çevresinde İslami olmayan bir davranış veya İslam’a uymayan hal ve hareketleri gördüğünde, işini gücünü bırakır o kişiye nasihatte bulunur, onları o davranışlarından vazgeçirmeye çalışırdı.
Özellikle komşularını ziyaret eder, onlara İslami sorumluluklarını hatırlatmaya çalışırdı. Hatta komşularından birisi şehidin şehadetinden sonra çocuklarına, “ben Allah’a inanmayan ve isyankar bir insandım. Babanız sayesinde Rabbimi tanıdım ve dinimi öğrendim. Ve şu anda ibadetlerimi yapmaya çalışıyorum. Allah kendisinden razı olsun” demiştir.
Şehid yumuşak huylu olduğundan herkes kendisini sever ve sayardı. Hatta düşüncesine katılmayanlar bile dürüst ve güvenilir olmasından dolayı işlerini ona yaptırırlardı.
Şehid düzenli İslami sohbetlere katılır. Hiçbir zaman bu sohbetleri kaçırmazdı. Çınar’daki İslami sohbet halkalarına katılanların ilklerindendi. Özellikle gençleri yakaladı mı onlara İslami konuları anlatır, ya da sürekli beraberinde bulundurduğu İslami bir kitabı cebinden çıkarır, “hele bu kitaptan bize biraz oku” derdi. Sürekli gençlere, İslami kitapları okumalarını tavsiye ederdi.
Seyda hilm ve takva numunesi bir mümindi. Yumuşak başlı olmasına rağmen zalim insanlara karşı hiçbir zaman boyun eğmezdi. Cesaretle haksızlıklarını ve zulümlerini yüzlerine vurmaktan çekinmezdi.
Kısacası Seyda, hayatını Allah ve Resulünün emrettiği doğrultuda sürdürmeye çalışmış ve bu çizgiden kesinlikle taviz vermemiştir.
Oğlu M. Adnan’ın babasıyla ilgili anlattıkları
Oğlu M.Adnan Şehidin şehadetinden sonra gördüğü bir rüyada; şehidi tanıyan bazı insanların evlerine misafirliğe geldiğini o esnada babasının da evde olduğunu söyler. Evlerine gelenlerden birisinin babasını işaret ederek “Seyda ölmemiş miydi diye hayretle sorar. O esnada babasının o kişiye dönerek “bilmiyor musun şehitler ölmezler diyerek “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız. Bakara suresinin 154. ayetini okudu.
M. Adnan çoğu defa kendisini rüyasında görse bu ayeti okuduğunu söyler.
Yine oğlu şehadetinden kısa bir süre önce evde otururken babasının da o esnada uyuduğunu söyler. Birden babasının Ya Allah diyerek aniden uykudan uyandığını, kendisine ne oldu baba diye sorduğunda babasının da bir rüya gördüğünü, rüya da “dükkanda çalışırken birisinin arkasında iki el ateş ettiğini, kendisinin de dönerek elindeki demirle kafasına vurduğunu daha sonra da elinden silahı almak için elini sert bir şekilde çevirip almak için ya Allah dediğini ve uyandığını” söyler. Gerçektende şehidin şehadeti aynen rüyasında gördüğü şekilde olmuştu.
Şehidin cenazesi Diyarbakır’a otopsi için gönderilmişti. Bazıları da mezarlığa gitmişlerdi. Bunlardan şu anda Çınar’da esnaflık yapan birisi de şöyle anlatıyor. “Ben mezarlıkta cenazesini beklerken oturuyordum. O esnada şehid bana sohbet ediyordu. Birden irkildim. Biz burada onu cenazesini beklerken o ise bana sohbet ediyordu. İrkilmemle beraber yan tarafıma baktığımda onu göremedim.”
Bir diğer ilginç olay da mezarını ziyaretlerinde birden torununun “anne bak baba melle karşıda gidiyor. Onunla beraber olanlar hani nerde diye sorduklarında çocuk habire orada diye işaret ediyordu. Annesi başında ne var dediğinde başında takkesinin olduğunu söylüyorlardı. Gerçektende takkesini hiç çıkarmazdı. O esnada orda bulunanlar etraflarına baktıklarında öyle birisinin mezarlıkta olmadığını gördüler.
Şehidin Eşinin Anlattıkları
Şehid ile evlendiğimiz günden itibaren İslami hassasiyeti olan birisiydi. Abisinden aldığı derslerle alim bir kişiliği vardı. O yüzden ailemizde İslami bir hayat tarzı hakimdi. Çocuklarını daha küçükken temel İslami bilgileri verirdi. Çocuklarına Kur’an-ı Kerim öğretir onlara namaz kılmalarını söylerdi. Ayrıca tüm akrabalarıyla ilgilenirdi. Ablasının çocuklarına İslam’ı anlatır, kızlarına örtünmelerini söylerdi.
Kendisi haremlik selamlığa çok önem verirdi. Bazen ona ders veren abisi fazla ileri gittiğini, abarttığını söylerdi. Kendisi çok cömert birisiydi. Etrafına yardım etmeyi çok severdi. Bu cömertliğinden dolayı Yüce Allah (cc) malımıza bereket koydu. Biz evimizi Çınar’a getirdiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Cömertliğinden dolayı Yüce Allah bize her şeyi verdi.
O çok mütevazi bir insandı. Eski elbise giyerdi. İslami vazifelerini hiç aksatmazdı. Evde yaşlı, bakıma muhtaç annesi vardı. Annesinin bakımını çoğu kez kendisi yapardı. Ben “biz bakarız, sen dışarıda ki işlerine bak” dediğimizde O, “ben ona bakmaya daha çok layığım, ben onun evladıyım” derdi.
Şehadeti çok ister ve arzulardı. Şehitleri anlatan bir kaset çıktığında, O artık şehadetin burada kendilerine kısmet olmadığını, şehid olmak için Afganistan ya da Çeçenistan’a gitmek gerektiğini söylerdi.
Kısacası O, İslam’ı yaşayıp yaşatmaya çalışan bir Müslümandı. Ve şehadeti içtenlikle arzulardı. Allah’a şükür Allah bu isteğini kabul etti. İsteğine kavuşup şehadet şerbetini içti.
Şehadeti
1996 yılının17 Eylül’ü Pazartesi günüydü. İslam’a ve İslamiyeti hayatlarında yaşayan müminlere düşmanlığı meslek edinenler, küfrün, zulmün ve her türlü pisliğin bataklığında debelenenler, Seyda’yı kendi rezil yaşamları ve despotlukları için bir engel olarak görmüşler ve ortadan kaldırılmasına karar vermişlerdi. Aslında daha önce de birkaç kez şehid etmek için teşebbüs etmişler, fakat başaramamışlardı. Pislik içinde yaşayanlar için temiz bir yaşam, ölüm demekti. Bunun içinde tarihten beri var olan ve kıyamete kadar da sürecek bir mücadeleydi bu.. Bu mücadele Hak ile batılın, aydınlık ile karanlığın, temiz bir yaşam için çabalayanlar ile pislik ve ahlaksızlık içinde yaşayanların mücadelesidir.
Peygamberler ve onların varisleri insanları karanlıkların, pisliklerin ve her türlü ahlaksızlığın içinden çıkarıp, ahlaklı, izzetli, şerefli ve aydınlık bir yaşama ve ahiretteki kurtuluşa ulaştırma mücadelesini vermişlerdir. Seyda da bu mücadeleyi samimiyet ve ihlasla yürüten takva ehli peygamber varislerindendi. O, bu varisliğini kanıyla da ispatladı.
Şehidin vurulduğu gece, evde ailesinden kimse bulunmuyordu. Sadece küçük kızı evde bulunuyordu. Ailenin diğer fertleri ilçe dışına gitmişlerdi. O akşam bazı arkadaşları kendisini dükkanında ziyaret etmişler. Sohbet ettikten sonra “Seyda bu saatte çalışma” demişlerdi Seyda da, “bitirmem gereken biraz işim var. Bitirirsem kapatırım” demiş.
Seyda gece saat 12 civarında evinin altında bulunan iş yerinde tek başına çalışıyordu. Karanlık eller yine bir mazlumun, insanlara iyilikten başka bir şeyi dokunmayan halim selim bir insanın kanını dökmek için kirli ellerini uzatıyorlardı. 4 kurşun vücuduna isabet etmişti. Seyda aldığı yaralarla olay yerinde şehadete ulaşmıştı. Dükkandaki izlerden şehidin katiliyle boğuştuğunu göstermekteydi. Bir demir parçasında kan izi ve saç telleri bulunmaktaydı. Bundan da şehidin elindeki demir parçasıyla katilin kafasına vurduğu ve onunla boğuştuğunu göstermekteydi.
M. Taceddin, böylece İslam davası ve İlayı Kelimetullah uğruna, Allah’ın dinini hakim kılma mücadelesini şehadetle taçlandırmış, Rabbinin huzuruna çok istediği şerefli bir ölümle gitmiştir. Seyda, inandığı ve mücadelesini verdiği İslam davası uğruna canını vererek samimiyetini ispat etmiştir. O, Rabbinden razı, inşaallah Rabbi de kendinden razı olarak imtihanını kazanmış, yüzünün akıyla ömrünü nihayete erdirmiş ve Allah’ın huzuruna varmıştır.
"İnananlar, ancak Allah'a ve peygamberine inanmış, sonra şüpheye düşmemiş; Allah uğrunda mallarıyla, canlarıyla mücadele etmiş olanlardır. İşte onlar doğru olanlardır." (Hucurat -15)
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kardeşlerine de (müminlere) hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler.” Al-i İmran-169,170,171)
Cenab-ı Allah’tan Seydanın şehadetini kabul buyurmasını, bizleri de şehidin şefaatine nail etmesini niyaz ediyoruz.
Mustafa AYDIN/Çınarınsesi
Şehid M. Taceddin
Şehidin babası M. Davud