Şehitlik makamı, Allah katında en güzel ve en yüce makamlardan biridir. Allah (c.c), layık gördüğü kullarını ancak o makama erdirir. Kur’an-ı Kerim’de şerefli kullarının, cennette beraber olacakları sınıfları sayarken şehitleri de buna dâhil ederek şöyle övmüştür:
“Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. (Nisa: 69)
Peygamberimiz (s.a.v), bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ne kadar isterdim Allah yolunda gaza edeyim öldürüleyim, sonra bir daha dirilip gaza edeyim ve yine öldürüleyim.” (Müslim, İbni Mace)
Bir başka hadisi şerifte yine şöyle buyrulmaktadır: “Allah yolunda cihat ederek öldürülmem, evlerde ve çadırlarda yaşayanların benim olmasından daha sevimlidir.” (Nesei)
Şehitler, nail oldukları yüksek mertebeyle sevindikleri gibi geride bıraktıkları sevdiklerini ve dostlarını da müjdelemektedirler:
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma; bilakis onlar diri olup Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın keremiyle kendilerine verilenlerden sevinçli olarak, arkalarından henüz (şehit olup) kendilerine yetişemeyenlere de bir korku olmadığı, onların da üzüntüye uğramayacakları müjdesiyle sevinmektedirler. Allah’ın nimet ve keremiyle ve Allah’ın müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler.” (Ali İmran,169–171)
Bu ayeti kerimenin nüzul sebebi hakkında şöyle bir olay nakledilmektedir: Cabir bin Abdullah anlatıyor: “Babam Abdullah bin Amr Uhud Günü şehit edilince, Peygamberimiz (s.a.v), bana: “Ey Cabir! Allah’ın babana ne muamele yaptığını haber vereyim mi?” dedi. Ben: “Buyur ey Allah’ın Resulü” dedim. Bana şunları anlattı: “Yüce Allah, ancak bir vasıtayı araya koyarak insanlarla konuşur. Oysa babanla yüz yüze konuştu ve: “Ey kulum! Benden dile, isteğini vereyim!” dedi. Baban: “Allah’ım! Beni dirilt de Senin yolunda tekrar vuruşup öldürüleyim!” dedi. Allah: “Ben daha önce kesin bir kararı vermiş bulunuyorum, ölenler artık dünyaya dönmeyecekler,” dedi. Baban: “Allah’ım! Öyle ise, geride kalanlara (durumumun iyiliğini) haber ver” dedi. İşte bunun akabinde söz konusu ayeti kerime nazil oldu. (İbni Mace)
Bir başka hadisi şerifte şehitlerin dünya hakkındaki arzuları hakkında şöyle buyrulmaktadır: “Dünyada insanoğlunun zevkine hitap eden bütün güzellikler ve zevkler cennette olduğu için, oraya giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez. Ancak şehit böyle değildir. O, mazhar olduğu ikramlar ve kendilerine sunulan nimetler nedeniyle yeniden yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı arzu eder. (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Şehit, hem meleklerin sorgusundan, hem de buna bağlı olarak kabir azabından muaftır. Bir gün adamın biri, Peygamberimiz (s.a.v)e: “Neden müminler kabir sorgusuna tabi oluyorlar da şehitler muaf oluyor?” sorunca, O şu cevabı verdi: “Şehit edildiğinde, başları üstünde oluşan kılıç parıltıları imtihan olarak onlara yeter!” (Tirmizi, Nesei)
Bir hadisi şerifte, şehide verilen altı mükâfat şu şekilde sayılmaktadır: “1. Kanı ilk aktığı anda günahları affolunur. 2. O anda cennetteki güzel yerini görür. 3. Kıyametin dehşetinden emin olur. 4. Kıyamet günü, dünya ve içindekilerden daha değerli incilerle yapılmış bir taç başına konur. 5. Kendisine yetmiş iki huri verilir. 6. Akrabalarından cehennemi hak etmiş yetmiş kişiye şefaat eder.” (Tirmizi, İbni Mace)
Sahabeden bir zat, Uhud günü savaşın kızıştığı bir anda, elinde yemekte olduğu bir kaç hurma ile Peygamberimiz (s.a.v)’e geldi ve: “Savaşarak ölürsem nereye giderim ya Resulellah?” dedi. Peygamberimiz (s.a.v), tek kelimeyle: “Cennete!” buyurdu. Bunu duyan o kahraman, elindeki hurmaları hemen yere fırlatıp müşriklerin safları arasına daldı ve şehit edilinceye kadar kahramanca savaştı. (Buhari)
İşte şehit bu ruhla bu bilinçle meydana atıldığı zaman kâfirlerin, zalimlerin kalbine korku salar. O daha uzaktayken onların içi ürpermeye, dizleri titremeye başlar. Çünkü onların savaşları dünyalarını daha güzel yaşamak, şehidin amacı ve savaşı ise dünyasını verip cenneti kazanmak içindir. Biri ölümü yok oluş bilirken diğeri kurtuluş addetmektedir. Bunlar hiçbir zaman aynı olamazlar. Rabbim son nefeste şehadetle gidenlerden eylesin bizleri de...