Geride bıraktığımız bir haftalık zaman boyunca Peygamber sevgisiyle dolup coşan gönüller, bölgenin her tarafında yine meydanları şenlendirdi. Hatipler coştu, şairler şakıdı ve meydanlar gümbür gümbür yankılandı. Bunun en güzel ve en sevindirici yanı ise, programların sonuna kadar hiç kimsenin miting alanlarını terk etmeden beklemesiydi! Zira insanlar bu meydanlarda ancak kendini buluyor. Yaralı ve sevdalı gönüller buralarda buluşuyor, coşup taşıyor ve dolup boşalıyorlar.
Şimdi bir hamle daha yapıyoruz. Şimdiye kadar Peygamber Sevdalılarının meydan mitingi denilince hep Diyarbakır İstasyon Meydanı akla geliyordu. Ama şimdi tarih yeni bir sayfa açıyor. Artık şimdiye kadar Nevruz Meydanı olarak bilinen alan, İnşaallah’ur Rahman bundan sonra Mevluda Muhammedî meydanı olarak tarihe geçecektir. Dolayısıyla önümüzdeki Pazar günü Peygamber Sevdalısı olan tüm halkımızı orada bekliyoruz.
Şimdiye kadar gittiğim her etkinlikte dikkatimden kaçmayan en sevindirici husus ise bu meydanların, oraları süsleyen ve hatta bu meydanların simgesi haline gelen kadınlar, gençler ve mustazaflardan oluşmasıdır. Ne kadar bu meydanlara baktıysam hep bunları görmüşüm. Hep bunların sesleri yükseliyor. Hep bunlar koşuyor ve koşuşturuyorlar. Yine kederli, elemli ve gözü yaşlı anneler. Yine beyaz tülbentli yaşlı nineler, minik yavrular, körpe gençler ve elleri nasırlı yoksullar, Mustazaflar… Ve yine eli asalı aksakallılar, iffetli örtüleriyle meydanları süsleyen analar, bacılar ve tevhid bandajlı minik yavrular…
Evet, sizleri meleklerin selamıyla selamlıyorum! Sizleri Rabbimizin büyük nimetleriyle müjdeliyorum. Ey Allah’ın yeryüzündeki şahitleri! Sizler, her zaman hak davanın muştuları ve ön habercilerisiniz. Bu davanın bidayetinde olduğu gibi, zor günlerinde de hep sizler varsınız. Bu davanın ilk şahidi Hz. Hadice bir kadındı. Yine bu davanın ilk şehidi Hz. Sümeyye sizlerdendi. Hz. Musa’nın Tûr’daki yol arkadaşı da bir kadındı. Kısacası, bütün Peygamberlerin ilk tabileri sizlerden oluşuyordu. Ne var ki birileri sizi çekemiyor, bu kutlu sevdayı tahammül edemiyor, bundan rahatsızlık duyuyor. Kendilerince alan kaptırmama, prestij kaybına uğramama pahasına çalışsalar da bu sevdanın önünü alamazlar. Çünkü insanımız artık uyanmış ve öz değerleriyle yeniden tanışma fırsatını yakalamıştır. Güneş balçıkla sıvanmaz. Güneş doğmuşsa artık gündüzdür. Eğer bilirlerse bu meydanlar hepimizin, bu sevda da hepimizindir. Ona sevdalananlar ancak huzur bulur ve sahili selamete kavuşurlar. Ona arkalarını dönenler de er veya geç esfelesafilini boylarlar.
Aslında bu halkı gerçekten sevenler, onun iyiliğini isteyenler onun değerlerine saygılı olmaya, barıştıklarıyla barışmaya, sevdikleriyle sevinmeye, sevmediklerine de karşı olmaya mecburdurlar. Eğer bu halkın davasını güdüyor, onun iyiliğine çalıştığını söylüyorlarsa halkın döngüsüyle dönmeye, havuzuna karışmaya mecburdurlar. Halka rağmen halkın davası olmaz. Halkın sevmediği ve inanmadığı şeyleri, yabancısı olduğu değerleri ona dayatmak zulümden başka bir şey değildir. Halka ekonomik model seçilebilir, yeni icatlarla alakalı aydınlatıcı bilgiler verilebilir ama ona inanç sistemi tayin edilemez, ahlak ve ibadet kaftanı biçilemez. Çünkü bunlar ilahi işlerdir. Allah’ın işlerine karışmak ise firavun gibi ilahlığa kalkışmak demektir. Hani firavun da İsrailoğullarına, “Sizin için öngördüğümden başka bir şey uygun bulmuyorum. Sizi doğru yola iletmekten başka bir şey yapmıyorum.” demişti. Şu halde cebren insanlara hayat hakkı biçmek, istemedikleri bir yaşam tarzına zorlamak Firavunî bir meslektir. İlla benim istediğim gibi inanacaksın, benim istediğim tarzda giyinip kuşanacaksın, benim müsaade ettiğim kadar dinini ve inancını yaşayacaksın dayatması Firavun’un yaptığı gibi diktatörlükten başka bir şey değildir. Son olarak bu dayatmacılık ruhunu taşıyanlara bir nasihat babından şunu söylüyoruz: Bu halka sıkıntı verecek şeylerden, eski huylarınızdan artık vazgeçin. Şimdiye kadar bu halka reva görülen zulümlere bir de yenilerini eklemeyin. Yoksa eskiler iflas ettiği gibi siz de çok yakında iflas eder tarihin çöplüğüne yuvarlanırsınız.
Size de sesleniyorum Ey Peygamber Sevdalıları! Ey bugünün Ammarları, Bilalleri ve Mus’abları! Sabırlı olun, tahammüllü olun! Zira zafer sabrın acılaştığı anların hemen akabindedir. Zor günler yine sizi bekliyor. O günlerin ağır yükü yine sizin omuzlarınızdadır. O günlerin çilesine ancak sizler dayanacaksınız. Zira, Hanif İslam’ı öğrenmek isteyen insanlık, Mus’ab’ın öğretmenliğine ve öksüz kalmış minareler Bilal’in sesine hasret kalmıştır. Peygamber Sevdalılarına selamlar ve yakın zaferler dileğiyle…