Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi, Batılı ülkelerin Suriyeli muhaliflerin siyasi ve askeri örgütlerini yeniden yapılandırmasının arka planını anlatan bir analize yer verdi.
Suriye silahlı muhalefetinin ‘DNA’sı tekrar değiştirilecek. En az 3 tane Batılı istihbarat servisi Kuzey Suriye’deki silahlı muhalifleri yeniden şekillendirmek amacıyla çalışmalara başladı.
Aynı zamanda güvenli bölgeye dönüştürülmesi için de hazırlamaya çalıştıkları Kuzey bölgesinde Özgür Suriye Ordusu’nun yapısı ve ‘cihadi’ unsurlara yönelimleri denetlenecek.
Fransız istihbaratından bazıları da Beyrut’tan Kuzey Suriye’ye doğru yol aldı. Fransa istihbaratı; Suriye olayları patlak verdiğinden beri; kısa adı UNIFIL olan BM Barış Gücü’ndeki Fransız güvenliğini sağlama ‘şemsiyesi’ altında Beyrut’taki varlığını sürekli arttırdı.
Kendi istihbaratına bağlı özel kuvvetler oluşturarak kuzeydeki muhaliflerin politikalarını izlemeye ve el-Kaide’ye olan yakınlıklarını da incelemeye koyuldular. Fransa tarafından alınan bu karar, ABD’nin Cephetu’n- Nusra’yı ‘terör örgütleri’ listesine almaya niyetlendiklerini açıklamasından sonra alındı. Fransa’nın Suriye’nin derinliklerine girme –Halep ve İdlip bölgeleri- kararı; AB’ye Özgür Suriye Ordusu’na uyguladığı –ve hala devam eden- ambargoyu kaldırması yönünde daha fazla baskı yapacağının göstergesidir.
Cephetu’n- Nusra’nın ‘terör’ listesine alınan son örgüt olmayacağı çok açık. Bu listeye aday olan bir diğer örgüt ise “Cihatçı” gruplardır. Batılı güvenlik ve istihbarat servisleri, bölgeyi şekillendirdikten ve cihatçıların ‘daha açık resmini’ aldıktan sonra bu grupları terör listesi adaylığına alacaklardır.
Ambargonun kaldırılmasına yönelik son çabalar, Almanya’nın veto kararıyla karşılaştı; ama dayatılan süre 1 seneden 3 aya indirilebiliyor. Yani en erken 3 ay içinde ambargonun kaldırılması yönünde karar verilebilir. Bu zaman da Fransa, İngiltere ve ABD’nin bölgedeki durumları şekillendirmesine fazlasıyla yeter.
Özgür Suriye Ordusu, Cihatçı gruplar ve el-Kaide’ye yakın olan gruplar incelenecek ve kimin ılımlı kimin el-Kaide’ye yakın olduğu araştırılıp ona göre sınıflandırılacak. Bu da Washington’un Suriye muhalefetine silah yardımı yapmamasının ana nedenlerinden biriydi.
Batılı kaynaklar Amerikan istihbaratının bölgeye girdiğini; ama Türkiye’ye yakın bölgelerde çalışmalar yaptığını söylüyor. Amerikan istihbaratı Cephetu’n- Nusra ile çatışmamak için sınıra yakın bölgelerde durmuş, derinlere inmemişti.
Cephetu’n- Nusra, Haleb’in bazı mahallerinde ve İdlib’in civar bölgelerinde güçlü durumda. Silahlı muhalefetin yüzde 10’unu oluşturmakla birlikte rejime karşı savaşan en örgütlü, en iyi silahlara sahip ve en disiplinli görünen örgüt.
Amerikan, İngiliz ve Fransız istihbaratlarının bölgeye hücum edip bölgedeki silahlıların gerçek konumlarını öğrenmeye çalışmaları; Avrupa’nın muhaliflere uyguladığı ambargonun son ambargo olduğuna delalettir ve Fransa’nın Şubat (2013) ayındaki girişimiyle, istedikleri gerçekleşmiş olacak. Böylece; Deraa’da ve Şam’ın civar bölgelerinde istenenleri veremeyen, Humus’ta gerileyen ve Haleb’in civar bölgelerinde durumu değişip duran silahlı muhalefete –şekillendirme görevi tamamlandıktan sonra- daha kaliteli ve onları rejimle belki de denk hale getirecek silah desteği sağlanabilecek.
Güvenlik servislerinin de bu çerçevede ortaklaşarak, Suriye Askeri Konseylerini birleştirme ve Cihatçı grupları izole etmede görev aldığı ortaya çıktı. 2 gün önce –hala devam ediyor- Türkiye’nin Antalya kentinde toplantıya başlandı.
Amerikalı, İngiliz, Fransız, Katarlı, Suudlu ve Türk subayların huzurunda Suriye’deki çatışmaları yönetecek yeni bir yapı oluşturulacak. Geçen aylarda Amman ve Riyad’da yapılan benzer toplantılarda 5 cephe belirlenmişti, Antalya toplantısında cephe sayısı 4’e düşürülecek.
Reuters’in toplantıya katılanlardan birine dayandırdığı habere göre şimdiki hedeflerden biri de ‘Genelkurmay Başkanlarını’ seçmekmiş. Muhalefetle Batılılar arasında liderlik ve yönetici tayini ve askeri konsey ile sivil konseyin arasındaki ilişkiyi belirleme adımlarında anlaşma sağlandığı da belirtildi. Ama isim konusunda belirsizliklerin sürdüğü de söyleniyor.
Batılıların; istihbarat ve özel birliklerini bölgeye sokup durumu değerlendirme, düzenleme ve cihatçılardan arındırma nedenlerinin altında yatan sebep, Avrupa Birliği’nde silahlı muhalefetin silahlanmasına mani olan ambargoyu kaldırmaya yönelik girişimlere karşı tavır alan devletlerin talepleridir.
Ambargonun kaldırılmasını istemeyen devletlerin talepleri var; ama aslında silahlı muhalefet Batı yardımını, savaşanların arasındaki en güçlü gruplarla takas ediyor. Bu güçlü gruplar selefi, cihatçı ve el-Kaide’ye yakın olan örgütlere ait.
‘Özgür Suriye Ordusu’ askeri operasyonları koordine etmede büyük zorluklar yaşayacağı bir krize girecek. Saflarında sivillerin çok sayıda bulunması ve askeri operasyonlara katılmak istemeyen ‘vicdanlı subayların’ varlığı bu krizin sebeplerinden biridir. Deneyim eksikliği de önemli bir etmen ki özellikle Şam’ın civar bölgelerinde ‘Özgür Suriye Ordusu’nun’ gerçekleştirdiği askeri eylemlerde büyük kayıplar verdiğini gördük. Ağır askeri topçu ve uçak bombardımanı altında Özgür Suriye Ordusu’nun verdiği kayıplar azımsanmamalı.
Batılıların önerdikleri ‘Ulusal Konsey’ ve ‘devrimin askeri konseyleri’ uzun aylar boyunca sivillerin kontrolündeki askeri örgütlerle tamamen başarısız oldular. Ardından Hillary Clinton ‘Ulusal Konsey’in’ başarısız olduğunu ilan etti ve bizzat kendisi ‘Koalisyon’ oluşturma çağrısı yaparak muhalifleri birleşmeye davet etti. Koalisyon ‘Ulusal Konsey’ ile anlaşmazlıklarından dolayı da çok ilerleme sağlayamadı. Batılıların istihbarat adımları işte bütün bunlardan sonra geldi.
‘Koalisyon’ ve ‘Konsey’ üyesi üst düzey bir lider de ‘Katar ve Suudi Arabistan askeri güçleri birleştirme ve tekleştirme çalışmalarına destek vermiyor’ diyerek şikayette bulundu. Ardından ‘Konsey, askeri konseyleri birleştiremiyordu; şimdi de Koalisyon birleştiremiyor’ dedi.
Çünkü muhalefete silah ve para yardımı yapan devletler, doğrudan silahlı grupların subayları ve liderleri ile ilişki kurdukları için kriz büyüyor. Yardımın; Koalisyon veya Konseyin finans komitelerinden geçmesi gerekirken onlar –Katar ve Arabistan- doğrudan silahlı grupların liderlerine ulaştırarak kriz yaratıyorlar. Bu grupların liderleri de geniş bir bölgede kontrol sağlayıp ‘Ulusal Konsey’ veya ‘Koalisyon’un siyasi liderlerinin emirlerine itaat etmiyorlar.
Suudi Arabistanlıların savaşçılarla iletişim kurup silah ve para yardımı yapan subaylardan oluşan bir komite oluşturması ve bu konuda ‘Koalisyon’ ve ‘Konsey’e hakimiyet kuran Katar ile yarış içine girmesi de askeri meclisi birleştirme çalışmalarını zorlaştırdı. Ve muhalif kaynak ‘Arabistan’lılar silahlılara şimdiye kadar 45 milyon dolar civarında para dağıttı. Silahlarını ise Türkiye sınırından geçiremiyorlar artık ve civardaki diğer ülkelerden bir yolunu bulup silah da dağıtıyorlar’ dedi.
Üst düzey muhalif liderin başka şikayeti ise Kahire toplantısından sonra Katar ile ilgili oldu. Katar ‘Koalisyon’a 50 üye tayin etti ve dış muhalefete hakim oldu; Ama bu yardımlar da olmadan Suriye muhalefeti siyasi ve askeri ilerleme sağlayamazdı’ diyor ve ekliyor: Katar aynı zamanda var olan dinamiklerin keyfini de çıkarıyor ama Arabistan’ın yaptıkları yardımlardan aslında daha önemli olan bütün taleplere cevap verebilecek Bir güce sahip.
Suriyeli muhalif ‘Koalisyon ve Konsey bütün yardımlara rağmen büyük bir mali krizde’ diyor. Avrupalı bazı devletlerin yardımlarını da alaya alarak ‘Avrupalıların yaptığı yardım; Konsey’in ve Koalisyon’un farklı zamanlarda yaptığı İstanbul, Kahire ve Doha’da yapılan toplantılarının masraflarını karşılamaya yetmiyor’ dedi.
İbrahimi, Lavrov ve Clinton
Antalya’da gerçekleşen toplantı ile eş zamanlı dış işleri bakanları buluşması oldu. Dublin’de Rusya Dış işleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Arap Birliği ve BM Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi üçlüsü arasında 40 dakika süren bir toplantı yapıldı.
Bundan önce Lavrov ve İbrahimi arasında önemli bir görüşme yapıldı ve ondan sonra da son toplantı Clinton ile yapıldı. İbrahimi toplantıdan sonra sonucun çok önemli olmadığını izah ederek ‘Çünkü heyecan verici kararlara ulaşamadık, durumun kötü olduğu konusunda anlaştık, bu durumun kontrol altında çözülebilmesi için iletişim kurma ve beraber çalışma konusunda anlaştık ve çözebileceğimizi umuyoruz’ dedi. Ardından ‘Yine bir umudumuz da Suriye’yi uçurumun kenarından kurtarabilecek bir mekanizma ve bunu nasıl kurabileceğimiz üzerine de konuştuk. Cenevre anlaşmasına dayanan bir barış sürecinden de bahsettik’ dedi.
‘Associated Press’in aktardığına göre Amerikalı bir yetkili ‘Toplantı siyasi geçiş ‘pratik yollar’ ile nasıl sağlanabilir üzerine oldu’ dedi. Yetkili; Clinton ve Lavrov’un, İbrahimi’nin çabalarını desteklediğini ve önümüzdeki haftalarda İbrahimi’nin liderliğinde bir toplantının daha yapılacağını söyledi.
Bütün bunlar eşzamanlı olarak, Suriye yönetimine karşı ‘psikolojik savaşın’ arttığı bir dönemde oldu. Yönetime baskıları arttırıp ‘kimyasal silah’ kullanımına karşı uyarıların yapıldığı bir dönem. Ama Fransız bir askeri yetkili ‘Amerikalıların ve Batılıların uyarıları ‘Suriyeliler kimyasal savaşa doğru gidiyor’ diye yayılan ‘yanlış alarm’dan sonra geldi’ dedi.
Amerika ve Rusya’nın İbrahimi ile buluşmasında ilginç olan ise Clinton’a ‘Suriye rejimi geçiş süreci çalışmalarına ne zaman katılmaya karar verecek? ’ gibi yöneltilen sorulardan sonra görüşmenin olmasıydı.
Görünen o ki; Rusya’nın Cenevre anlaşmasında ‘Siyasi geçiş Suriye lideri Beşşar Esad’ın sürece ortak olmasıyla olur ancak’ yorumuna, yakında görevi bırakacak olan Clinton tekrar geri dönüyor. Cenevre anlaşması da bu ‘yorumu’ başlatan anlaşmaydı. Rusya, Amerika ile bu noktada ve Suriye’yi İbrahimi’nin çalışmaları ile normalleştirme konusunda görüşmeler yapmayı tamamen kabul ediyor.
Türkiye’nin Suriye sınırına Patriot bataryaları yerleştirmesine karşı Suriye’nin yalnız olmadığı görülüyor. Rusların Suriye’yi stratejik olarak da güçlendirmek için ‘400 kilogram patlayıcı taşıyabilen başlığı ile ‘İskender A-18’ füzeleri verme kararı aldığı görülüyor. Bu füzelerin menzili de 400 kilometre olarak biliniyor ve Türkiye’deki yeni kubbeyi de delebilecek güçte.
Başka kaynaklardan teyit edemedik; ancak Fransız diplomatik kaynaklarına göre de Karadeniz filosuna bağlı iki tane uçak gemisi dün Tartus limanında; ‘İskender A-18’ füzelerini indiriyordu. Bu füzelerin Türkiye ve Nato’nun yerleştirdiği Patritolara karşı olduğu biliniyor.
Çeviren: Hasan Sivri/YDH