Şemdinli bir nüfuz savaşıdır

PKK’ya yönelik yapılan son yılların en büyük operasyonlardan biri sonucuda Hakkari ve Şemdinli’de güvenlik güçleri tarafından 100 kadar PKK'linin öldürüldüğü haberleri geldi Bu olayları ve Suriye’de Kürt oluşumu meselesini Kürt Yazar İbrahim Güçlü yorumla

PKK’ya yönelik yapılan son yılların en büyük operasyonlardan biri sonucuda Hakkari ve Şemdinli’de güvenlik güçleri tarafından 100 kadar PKK'lının öldürüldüğü haberleri geldi. PKK’nın Suriye’deki kurtarılmış bölgeleri ele geçirdiği gibi Hakkari ve Şemdinli’yi ele geçirip PKK bayrağı asma amacıyla böyle bir saldırı planladığı söyleniyor. Biz de bu olayları ve Suriye’de Kürt oluşumu meselesini Kürt Yazar İbrahim Güçlü ile konuştuk.


PKK’nın Şemdinli’de Suriye’de yaşanan olayların bir benzeri olarak resmi kurumlara bayrak dikme gibi planının olduğu ve bu plan doğrultusunda da Şemdinli’de şiddetli çatışmalara girdiği söyleniyor. Bunun neticesinde de PKK’nin büyük kayıp verdiği söylentileri var. Peki PKK Şemdinli’de böyle bir şeye kalkışmış mıdır?

Öncelikle bu konuyla ilgili olarak PKK’nin stratejisine bakmak gerekli. Özellikle şuradan başlamak istiyorum. Leyla Zana’nın Erdoğan hakkındaki konuşmalarından sonra buna karşılık olarak PKK da açıklamalarda bulundu. O açıklamalarda PKK ne dedi? PKK, “Erdoğan bu işi çözemez, bir sivil çözümü olmaz. Sivil çözüm, barışçı bir çözüm dönemi geçmiştir. Biz savaş ve silahlı çözüm dönemini başlattık” dedi. Şimdi sorunu buradan ele almak gerekiyor. Benim düşünceme göre sorunu buradan ele alınca sorunun çözümü mümkündür. Bu stratejinin son günlerde Kürdistan’ın güney batısı yani Suriye Kürdistanı ile ilintili olarak değerlendirilmesini çok doğru bulmuyorum. Ayrıca onunla ilintili olduğu düşüncesinde değilim. Ama Suriye Kürdistanı’ndaki durumun teşvik edici olduğunu söyleyebilirim.

Ama bu stratejinin Şemdinli ya da Yüksekova gibi yerlerin düşürüldüğü ve söylendiği gibi kurtarılmış bölge haline getirme stratejisinin daha önceki tarihe dayandığını düşünüyorum. Yani silahlı çözümün ana çözüm ve stratejik bir çözüm olarak benimsenmiş olması, PKK tarafından açıklanmasından sonradır. Yoksa PKK da Beşar Esad’ın iktidarının bile tehlikeye gireceğini düşünmüyordu. Onun için de bütün yatırımını, bütün ilişkilerini Suriye ile götürüyordu. Aynı zamanda PYD dediğimiz örgüt Demokratik Birlik Partisi dediğimiz parti de bütün yatırımını Beşar Esad’a yapmıştı. Ve üstelik bu yatırımı öyle yapmıştı ki, Beşar Esad’ın silahlandırması ve sağladığı olanaklardan dolayı Kürtler üzerinde baskı kurarak, genel rejime karşı muhalefeti bastırmayı amaçlamıştı. Bunun içinde MişelTemo’nun öldürülmesidâhil, Kürt liderlerin öldürülmesi, Kürt parti liderlerinin kaçırılması vardır.

PYD'nin gücü olduğundan fazla gösteriliyor

Hewler anlaşması dediğimiz anlaşmanın yapıldığı bir dönemde, Mesut Barzani’nin de PYD’yi biraz da bu işin içine çekmek istemesinin en önemli nedenlerinden biri de odur. Ta o dönemlerde bile Özgürlükçü Kürt Partisi’nin lideri bulunan Mustafa Cuma,PYD’nin elinde esir durumdaydı. Bunları öngörmesi mümkün değildi. Beşar Esad’ın Halep’te ekonominin kalbinde, Şam’da siyasetin kalbinde vurulacağını hesap edemezdi.

O bakımdan Şemdinli, doğrusu Yüksekova ya da başka alanlarla ilgili belki başka alanları da düşünüyorsa, hakikaten böyle kurtarılmış bölge stratejisini izliyorsa ve böyle bir yol haritasına sahipse, bence doğrudan şu anda Kürdistan’ın güneyinde olup bitenlerle bir ilgisinin olduğunu düşünmüyorum. Buranın özellikle de Türk basınının da etkisiyle PYD’nin gücünü olduğundan başka göstererek her zaman olduğu gibi PKK’nın gücünü olduğundan fazla göstererek, diğer Kürt örgütlerini, Kürt muhalefetini hiç kabul ederek (hükümet de dahil olmak üzere), böyle bir psikolojide PKK bu işi kotarabileceğini düşünmüş olabilir. Görüyorsunuz ya biz Suriye’de kotardığımıza göre dünya da böyle gördüğüne göre, biz burayı da kurtarabiliriz… Böyle bir yola gitmiş olabilir. Artı PKK gibi örgütlerin, yani silahlı ve bütün işleri silahla çözebileceğini düşünür.Varlığının da olmazsa olmaz şartı olan PKK gibi silahlı örgütler silahlı mücadeleyi görür. Mesela ben, kurtarılmış bölgeler stratejisini benimseyen bir örgütün yöneticilerinden biriydim. Ama biz işindoğrusu 1980’ler, 1982’ler, 1983’lerden sonra kurtarılmış bölgeler stratejisinin geçerli olmadığını özellikle de Kürdistan’ın kuzeyi, yani Kuzey Kürdistan dediğimiz Kürdistan’da geçerli olmadığını ve doğru olmadığı kararını aldık ve bu stratejiden vazgeçtik, zaten sonra da silahlı mücadeleden vazgeçtik.Şimdi PKK halen bu stratejiyi izliyor. Ben kurtarılmış bir bölge ilan ederim diyor.

Geçmişte Güney Kürdistan’da böyle oldu, Barzani döneminde böyle oldu daha sonra Mesut Barzani döneminde Kürdistan Demokrat Partisi bunu yaptı, Kürdistan Yurtsever Birliği bunu yaptı. Hem ayrı ayrı bölgeleri kurtarılmış bölgeler yaptı, Irak’ın giremez olduğu bölgeler oluştu, İran Kürdistanı’nda aynı şekilde 1979’dan sonra Kürtler’in hakları verilmeyince, rejim Kürtler’e saldırınca çünkü aynı zamanda biliyorsunuz İran Kürdistan’ında da böyle bir statü çıkmıştı. 1979’dan sonra yani bir boşluk ortaya çıkmıştı, İran Şahı çekilmişti, Kürtler kendi bölgelerini yönetir durumdaydılar. İran Kürdistan Demokrat Partisi İzzettin Hüseyni ve Komela tarafından yönetiliyordu. Ama ne zaman ki rejim ayaklarını oturttu ve bundan sonra Kürtler silahlı mücadeleye karar verdiler, belirli bölgelerde de kurtarılmış bölgeler ilan ettiler ve o bölgelere de İran güçleri giremedi. Ama daha sonra bu uzun vadeli hayatiyetini sürdüremedi, İran Kürtleri de bu stratejilerinden vazgeçtiler. Onun için PKK bu stratejiyi yürütüyor ve bu stratejinin bir sonucu olabileceğini düşünüyorum.

PKK'nın silahlı mücadele stratejisi Suriye ve İran'ın bölgedeki nüfuz mücadelesinin ürünü

Tabi bunun aynı zamanda başka bir boyutu var. PKK’nın son dönemlerde silahlı bir mücadele ile bu işi çözeceğini, ‘Leyla Zana’nın söyledikleri bir hayaldir’ düşüncesiyle, onu fiyaskoya çıkarmalarının nedeni de şuydu. Suriye’ye mutlak bir şekilde bağlanarak, İran’a bağlanarak ve İran da çok sıcak baktığı için Türkiye’de iç karışıklık meydana getirmek anlamında, Suriye’nin karışıklık yaratmak istediği… Onun için bu çatışma aynı zamanda bu sürdürülen savaş sadece PKK’nın kendisi için bir alan yaratıp iktidar olma savaşı değil. Aynı zamanda Suriye ve İran’ın bölgedeki nüfuz mücadelesinin bir ürünü ve devamı olduğunu düşünüyorum. Tabi ki doğal olarak böyle bir durumun olması halinde anlaşılıyor ki Beşar Esad öyle düşünüyordur, Türkiye bu işlerle ilgilendiği zaman benim içişlerimle ilgilenemez, ben de ayakta kalırım diye düşünüyordu. Bu saatten sonra da öyle düşünür mü bilmiyorum. Çok bilmiyorum ama düşünebileceğini düşünmüyorum, çünkü işler çok farklı bir noktaya geldi. Belki de sona doğru yaklaşıyor diktatörlüğü. Burada çok açık ki aynı zamanda bölgedeki bir nüfuz mücadelesi, İran ve Suriye’nin Türkiye’ye karşı bir nüfuz mücadelesi olarak ortaya çıkan stratejik bir durum olabilir.

Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinde PYD’nin silah zoruyla insan kaçırma ve suikast yoluyla baskı oluşturduğu ortamda diğer Kürt örgütler acaba nasıl bir tavır sergiliyor ?

Geçmişte açık tutum takındılar ama bugün değil. Bugün bunlar durmuş durumda. Neden durdu? Diğer Kürt örgütlerin açık tutum takınması Hewler anlaşmasının yapıldığı döneme kadar devam eden bir süreçti. Ama bundan sonra da olmayacağı anlamına gelmez. PYD Suriye Kürdistan’ında daha ustaca bir baskı yöntemiyle sürdürüyor. Hewler‘den sonra kaba bir şekilde eskisi gibi insanları halen öldürmeye cesaret edebilecek durumda değildir. Hewler anlaşmasıyla Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi’yle PYD bir ittifak yaptılar. Bu ittifakın hala sıcaklığı devam ediyor. Dolayısıyla halk bunun güçler arasındaki çatışmayı ve PYD’nin rejimden uzaklaşmasını ve PYD’nin halk üzerindeki baskısının engellenmesini sağlayan bir anlaşma olduğu görüşünde. Zaten anlaşma maddeleri de bunu gösteriyor. Bu bakımdan bu tür kaba baskılara başvurmuyor. Ama silahlı bir güç olmanın, Suriye’nin kendisini silahlandırmasından gelen bir güç olmanın avantajıyla evet belirli bölgelerde açık bir şekilde baskı oluşturuyor. Örneğin, belirli bir yere Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi’nin yerleştiği bir yere çok usturuplu bir şekilde gidip silahlı güçle onları çıkarıp, kendileri yerleşebiliyorlar. Ama bunlar daha kamuoyu düzeyinde, Suriye muhalefeti tarafında da halen uzlaşmayla çözülebilir sorunlar olarak görüldüğü için açık bir muhalefete dönüşebilmiş durumda değildir. Ama önümüzdeki günlerde dönüşebileceğini düşünüyorum. O bakımdan bu ciddi sorunlara yol açabilir.

PYD ile Kürdistan Demokratik Partisi birbiriyle uzlaşmaz

Bugün Türkiye gazetesinde Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi Başkanı İsmail Hemı (Hemê)’nin bir açıklaması var, bu açıklamalara bakmakta yarar olduğunu düşünüyor. PYD’den dolayı Türkiye’nin bizi kuşatma altına almak istemesi, PYD’nindemogojisi, Suriye Kürtleri tarafından Abdullah Öcalan’ın resimlerinin asılmış olması, gerekli gereksiz açıklamalarda bulunması, otonomi denilen bir ilan olmamasına rağmen demokratik özerklik denilen bir özerklik ilanı söz konusu olmamasına rağmen PYD yöneticilerinin bu konuda açıklamada bulunması, Kürtler’e özgü olmayan PYD, PKK sembollerinin kullanılmış olmasından dolayı büyük rahatsızlıkları var. Bu rahatsızlıklardan dolayı da zaten itirazlarda bulunuyorlar görünen o ki bunu kamuoyuna açıklıyorlar. O röportajda bunu açıkça görebilirsiniz. Zaten PYD ile Suriye Kürtleri ana akımı şeklinde nitelendirdiğim 1957’de Kürdistan Demokrat Partisi ile ortaya çıkan örgütlenme yapısal olarak birbiriyle uzlaşmaz. Kürdistan Demokrat Partisi bugün bölünmüş bir halde olmasına rağmen bir ana akımdır, bir halk akımıdır, bir tarihi geçmişi vardır, önemli karizmatik liderleri vardır. Bu hareket yapısal olarak PYD ile uzlaşmaz, genetik olarak birbiriyle uzlaşmaz iki şeydir. Çünkü PYD neticede Suriye tarafından desteklenen ve kurulan bir örgüttür. İsmi de Demokratik Birlik Partisi’dir, Kürt ismi bile yoktur orada. Bu bile anlamlıdır. Çok önemli bir konjonktürde 2000’lerden sonra kuruldu. Şöyle bir konjonktür, PKK onu yedekte tutmaya çalıştı. Aynı zamanda Suriye muhalefetine karşı Kürt muhalefetinin rejim tarafından entegre edilmesinin metodlarından biri olarak bulundu. Ama PKK doğrudan Suriye PKK ilişkilerini geliştirsin, eskisi gibi PKK kanalıyla Suriye Kürt muhalefetini baskılayabilecek durumda değildi PKK. Hatta itibarsızlaştırma durumunda değildi Kürt hareketini. PYD yoluyla bunu yaptığı için PYD ile ana akım arasında yani şu anda Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi dediğimiz meclisteki partiler aşağı yukarı 13-14 parti ve önemli kanaat önderlerinden gençlik ve kadın liderlerinden oluşan bir konseydir. Biliyorsunuz İstanbul’a da gelip Suriye Ulusal Konseyleriyle diyalog içerisinde olan, Suriye dostları toplantılarına da katılan, şu anda da zannediyorum Kahire’de olan, hala muhalefet ile bütünleşmeyi düşünen, aynı program üzerinde rejime karşı anlaşmak isteyen bir akım durumundadır. Rasyonel bir akımdır, zaten biz otonomi, federasyon ilan etmiş değiliz. Evet öyle bir talebimiz var, bunun ancak anlaşmayla müzakerelerle mümkün olabileceğini düşünüyorlar.

Suriye Kürtleri’nin ana akımı Suriye’nin birliğinden yana bir tavırla, gene kendi haklarının peşinde kendi kimliklerinin peşinde bir stratejiyle yola devam edecekler. Ama bu Suriye’nin birliği içerisinde olacak…

Zaten dün değil evvelki gün şu anda onlar Hewler’de Suriye Kürdistan Federe Bölgesi’nde bir toplantı yaptılar. Toplantıda çok açıkça, ‘Biz Suriye halkının bir parçasıyız. Biz Suriye’nin sorununun bütünlüklü bir çözümünden yanayız ve bunun demokratik, parlamenter ve çoğulcu bir sistem olacağını düşünüyoruz. Bunu birlikte çözeceğiz’ dediler. Bizim devlet gibi bir talebimiz yok demiyorlar ama bunu ben söylüyorum. Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi’nin programı ‘Kürtler kendi kaderini tayin etmelidir’ diyor. Yani federasyon ve otonomi bizim hakkımızdır ama biz bunu Suriye Devleti’nin yeniden yapılandırılması, çoğulcu ve demokratik bir devletin yeniden yapılandırılması, egemenliğin yeniden paylaşılması sürecinde Suriye’nin bütünlüğü içerisinde gerçekleştirebileceğimiz bir stratejiye sahibiz diyorlar açıkça.

Siz konuşmanız arasında söylediniz. Türkiye’de medya hatta hükümet de böyle bir kanıya sahip, PYD’nin oradaki gücü orada abartılıyor gibisinden. Dolayısıyla Suriye’de Kürtler özerk bölge kurdu gibi medyada atılan PYD’nin tavırlarıyla belediye başkanı seçmesiyle ortaya çıkan medya dili biraz Türkiye’deki rahatsızlığı tetikleyen bir rol üstleniyor sanırım. Kürtler’e yanlış bir bakış açısı oluşturuyor…


Birincisi Kürtler şu anda zafer sarhoşluğu içindeler, analistik mantıklarını kaybetmişler. Suriye Kürtleri rasyoneldirler, Türkiye Kürtleri rasyonel değillerdir. Özellikle Türkiye Kürtlerine söylüyorum. Rasyonel analiz yapmaktan uzak ve realist özelliğe sahip değiliz. Biz idealistiz ve bu da Türkiye’den edindiğimiz bir özellik. Ama Suriye Kürtleri alabildiğine realist ve rasyoneldirler. Onun için olmayacak şeyleri söylemezler. Onlar şunu iyi biliyorlar. Suriye’de değişimi sağlayabilecek başlı başına bir dinamik olmadıklarını, böyle bir gerçeğe sahip olmadıklarını biliyorlar.

Bir kısım medya tehlikeyi büyüterek, Türkiye'nin Suriye'ye girmesinin ve hükümetin orada kaybetmesinin hesabını yapıyor

İkincisi, Türkiye’ye geldiğimiz zaman örneğin hükümet, geleneksel Kürt düşmanlığı refleksiyle ilerici demokratik refleksi arasında gidip gelen bir durumda. Son zamanlarda biraz PYD ile Kürtleri birbirinden ayırt etmeye başladı. Biz de Kürtler’in federasyonuna karşıyız ama Kürtler’in kimlik haklarının kazanmasından yanayız diyerek bir değişime geldi. Ama açık bir şekilde PYD’ye ve PKK’ya yol gösteren basın mensupları var. Bunlar hükümete özel düşmanlar, sadece Sol, Ulusalcı değil Kemalistler de var bunların içinde. Bunlar açık bir şekilde manipüle ediyorlar. PYD’yi birinci güç olarak göstererek aslında kendilerince bu gücü, tehlikeyi büyüterek Türkiye’nin oraya girip burada da hükümetin kaybetmesinin hesabı içerisindeler. Tıpkı Beşar Esad’ın da ‘Biz geri çekilelim, belki de B planı var. Kürtleri PYD’ye bırakalım. Türkiye’de PYD’ye karşı bir hassasiyet var ve Türkiye buraları işgal eder. Burayı işgal ettiğinde de Türkiye’nin derdi Suriye değildir, Osmanlıcı emperyal bir zihniyettir, bizi bölmek istiyor, işgal etmek istiyor’ planı gibi arka planda planlar var. Bütün bunlar neticede tarih boyunca birlikte yaşamış, haksızlığa uğramış, açıkça şunu görmek gerekli; Türkler bize haksızlık etmişler. Ülkemizle ilgili, haklarımızla ilgili Araplar, Faslar haksızlık etmiş ama birlikte yaşamış. Bütün bunlara rağmen ileriyi kurarken, birlikte kurmayı düşünürken kin ve nefretin ötesinde bir zihniyet ile kurulmak isteniyor.

Erdoğan sabırlı davrandı

Ben bu basını okusam, belki Erdoğan sabırlı davrandı. Ben deli bir adamım, işgal bile edebilirdim. Siz de izlediğiniz zaman bunu görmüyor musunuz? Bu konuda niye vicdansızlık yapalım. Vicdansızlık yapılmasına gerek yok. Kürtler orada Türkler’e karşı bir yapı oluşturmuyorlar. Günlerdir Mesut Barzani’ye karşı bir düşmanlık var. Mesut Barzani bu konjonktürde, Türkiye ve ABD ile stratejik ilişkilerinin bulunduğu bir dönemde nasıl gelecek ve Suriye Kürdistanı’nı işgal edecek. Basın mensupları Barzani gelip işgal edecek diyor. Birtakım PYD PKK yandaşı olan basın mensupları da Cengiz Çandar gibileri de diyor ki, Türkiye Barzani’ye güvenme kafalar tokuşursa PKK da onların zorunu götürür. Türkiye’nin zorunu götürdü, Suriye’nin de zorunu götürdü yani alt etti. O yetmedi bir de Barzani’yi alt edecek. Bu konuda Cengiz Çandar gibi bu işlerde uzman olan bir arkadaş yazıyor, olabilir mi böyle bir şey. Nasıl olur da sen böyle bir şeyi söyleyebilirsin… Barzani niye orayı işgal etmeye gelsin yani herkesin etkilediği gibi en fazla orayı etkiler. Suriye’deki Kürt milli ana akımın Suriye Güney Kürdistan ile bir ilişkisi var. Hatta sadece güneyle değil, Türkiye’yle yakın ilişkisi var, İran Kürdistan hareketiyle ilişkisi var. Ama bu işgalle olacak bir durum değildir ki...

onbeşyirmibeş/Engin DİNÇ

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.