Uzuyor geceler, sabahı saklamışlar karanlığa
Son vapur da geçiyor şimdi iskeleden
Gün batımı ne de çabuk gelmişti oysa
Sahi bu yağmur mudur çeken beni yalnızlığa?
Çaresizliğin dayanılmaz kıskacında
Hayallerim yalpalıyor ağır aksak…
Geleceğin belirsizlik aynasında iken zaman
Sabretmek kolay değil, sensizlik zindanında…
Her satırı yazılmış belli bir cümleye özneymişim gibi…
Yüklemi değişse de olayı değişmeyen bir cümle…
Bağlaçların bağladığı küçük bir kelime…
Devrik söylemler arasında sıkışmış bir anlam gibi…
Israrla ve ısrarla tepelerin ardından doğuyor güneş
Israrla ve ısrarla mevsimlerden biri sıcak biri soğuk
Israrla ve ısrarla gündüz geceden kaçıyor
Israrla ve de ısrarla tekerrürden ibaret bu hayat…
Karmaşa insana özgü…
Hersey ısrarla bir düzen içinde akarken…
Oysa doğum ve ölümden ibaret bu döngü
Geçip giden bir zamandan kaçarken…
Senden kaçıp Musa’ya sığınıyorum
Hızır’ın esrarlı davranışlarında mana arıyorum
Ne Musa’nın merakı ne de Hızır’ın esrarı
Beni böyle yıkan şu dünya telaşı…
Israrla ve ısrarla nefes alıyorum
Yaşamak zehirden bir parça solumak…
Her gün içime akıttığım zehir
Elbet bir çığlıkla son bulacak…
Haydi kalkıp yıldızlara boğun beni
Ya da tutup taşlarla ezin bu bedeni
Söndürecekse insanın insana kinini
Kabillerden kardeş yaratmanın ne manası var şimdi?
Kulaklarım uğulduyor bu kalabalıktan
Her kafadan bir ses yankılanıyor
Herkes payını alıyor bu kabalıktan
Dillerde kurtuluş hikâyeleri sayıklanıyor
Israrla ve ısrarla çalıyor ziller
Kapıda beklemekten muzdarip çoğunluğumuz
Israrla ve ısrarla bekliyor Yaratıcı
Kapısına gitmekten aciz birçoğumuz…
Ümmü Gülsüm Turan | Nisanur Dergisi | Ocak 2021 | 110. Sayı