İnsanlık olarak buhran çağının çığlıklarına şahitlik ediyoruz. Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanlarda sadece Müslümanların değil, insanlığın çığlığını duyuyoruz. Bir bozulma, bir başkalaşma, bir savrulma yaşıyoruz. Kimi komşuluk ilşkilerinin öldüğünden, kimi yalanın hayatın olağan söylemi olmasından, kimi aslımızı unuttuğumuzdan, kimi de dünya sevgisinin kalpleri istila ettiğinden dem vurup duruyor. Buhrandan Burhan'a çıkışın örnekliğini görmezden gelen insanlık çırpınadururken bu çağda, daha ne kadar sağırları oynayacak daha ne kadar Muhammed Mustafa burhanını gizleyeceğiz.
Yeryüzünü zulüm ve fitne ile dolduran medeniyetlerden tutun da zulme maruz kalan insanlara kadar, herkes bir kurtarıcı bekleyedururken gözleri bir uzaylı mı arıyor acaba? Elinde sihirli bir değnekle aniden ortaya çıkacak ve savaşları barışa, yoksulluğu zenginliğe, doğayı yeşilliğe mi dönüştürecek? Yoksa lambadan bir cin çıkacak ve insanlığa üç dilek hakkı olduğunun fırsatını mı verecek?
Hz. Peygamber Efendimiz bugün teşrif etse dahi bir uzaylı olmayacağı kesin. Sihirli değneği veya sözleri de olmayacak. İnsanlığa üç dilek hakkı da vermeyecek. Hepsinden öte KULLARA KUL OLMAYINIZ, ALLAH'A KUL OLUNUZ diyecek/dedi de nitekim. Çünkü Allah'ı unutan insanlık, vahşet üretir. Allah'ı unutan teknoloji, barbarlıktır. Allah'ı unutan Müslüman, dünyaya kul'dur. Endülüs, Hülagü, Hiroşima, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları… Günümüz Afganistan, Irak, Suriye, Arakan ve daha dile getiremediğimiz nice zulümler… Bir örneği “örnek” almamanın insanlık acısı… Kula kul olmadaki ısrarın bedeli… O, sadece Müslümanlar için değil; insanlık için evrensel bir kişilik, evrensel bir şahsiyetti. Mesajı insana, insanlığaydı. Mesajı fıtrata yani yaratılışaydı. Mesajı bir yaşam tarzıydı. İçinde zulmün olmadığı; adaletin, sevginin ve marifetin olduğu bir mesaj…
Öyleydi on dört asır önceki yönetimler, tiranlar, krallar… tıpkı günümüzdeki gibi kör, sağır ve ilgisizlerdi. İlacını almayan hasta misali derde giriftar olan insanlık… Bir Ashame etmeyen yöneticiler; adaletiyle tarihe mal olan bir Necaşi olamadılar.
Yarın, Hicri Takvime göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Mevlid-i Şerifi… İnsanlığın O'na ne kadar muhtaç olduğunu her dünyaya teşrifinde bir kere daha anlamak adına tefekküre ne kadar muhtacız. İnsanlık buna/mesajına ne kadar da muhtaç.
Herkesin tarif ettiği O.
Herkesin dile getirdiği O.
Herkesin vasıflarını söylediği O.
Herkesin umudu, kurtarıcısı O.
Öyleyse neden yolu yol, düsturu düstur, huzuru da huzur kabul edilmiyor. Yalancı ve aldatıcı rol modeller, portreler; albenili, göz kamaştırıcı sözde kurtarıcılar insanlığın felaketi ve helaketi oldu. İnsanlık bir yalan, hile ve dolan medeniyeti kurmuş, düzenlerinin kulu olmuş: Derlerki Hz. İsa İspanya'nın bir köyüne inmiş. Haber yayılıp Vatikan'daki Papa'nın kulağına kadar gitmiş. Papa, soluğu hemen orada almış. Bakmış ki gerçekten inen Hz. İsa'dır. Hemen onu tutuklatıp zindana atmalarını söylemiş. Sonra Hz. İsa'yı görmeye gitmiş. Hz. İsa ona “Biliyorsunki ben İsa'yım. Neden beni tutuklattın” demiş. Papa: “Doğrusu gerçekten sen İsa'sın. Seni tutuklattım. Çünkü sen de biliyorsun ki biz senden sonra yeryüzünde bir düzen kurduk. Şimdi sen çıkıp geldin ve düzenimizi bozacaksın…”
İnsanlık yeryüzünde bir düzen kurdu. Sürekli şikayetçi oldukları; yalan, hile ve dolan üzerine kurulu olan bu düzenin adı ister Hıristiyanlık, ister yahudilik, ister Müslümanlık, ister Budizm, Hinduizm veya diğer dinler olsun aslına rücuyu istemiyor. Çünkü Papa'nın dediği gibi: “Biz senden sonra yeryüzünde bir düzen kurduk”. Yani içinde Allah'ın, adaletin ve sevginin olmadığı bir düzen. İçinde “en güzel örnek Muhammed Mustafa”nın ve mesajının olmadığı bir düzen. İnsanlık düşmanı olan menfaat, bencillik, enaniyet putlarının zirve yaşadığı yeni bir dünya düzeni…
İnsanlık hiç bir zaman şimdiki kadar sana muhtaç olmadı ey Efendim!