REC’İ VE Bİ’R-İ MAUNE FACİASININ TEKERRÜRÜ:
ŞEHİD AHMED VE SELAHADDİN
Bilindiği üzere İslam tarihindeki önemli konu başlıklarından ikisi yukarıda yazılı Rec’i ve Bi’r-i Maune vakalarıdır. İşin özünde Resulullah’ın (SAV) davete verdiği önem olmasına rağmen sonuçları itibariyle bir faciadır. Çünkü kabileler gelip Peygamber’den kendilerine İslam’ı öğretecek davetçiler isterler ama gönderilen davetçilere ihanet edip şehid olmalarına sebep olurlar. Anlatacağımız Şehid Selahaddin ve Ahmed’in hayatları bir nevi siyerin bu iki olayının çağdaş versiyonu gibi. İkisi de Karacadağ (Kerejdağ) köylerinden Delavgur Köyü’ndendiler. Şehid Ahmed oradan ayrılıp Kubüq Köyü’nü satın alır. Ama Şehid Selahaddin Delavgur’da kalır. Karacadağ bölgesi İslami dava ile tanışınca özellikle Mehmet Nuri Gizli’nin çalışmaları sonucu bu iki şehid İslami davaya katılır. Özellikle Selahaddin koltuğunun altında sürekli kitap taşır ve oturduğu her yerde açar insanlara okurdu. İkisinin birlikte şehid oldukları Derik’in Zemheror Köyü’ne ise misafir olarak gitmişlerdi.
Aslında Zemheror köylüleri sürekli onları köylerine davet ederlerdi. “Yeni bir din getirmişsiniz, gelin bize de anlatın, bakalım bu neyin nesiymiş” diye onları İslam’ı anlatmak için köylerinde görmek istediklerini söylerlerdi. Özellikle köyün ileri gelenleri “Gelin bizim köyde de anlatın, biz de sizi tanıyalım” diye davette bulunurlardı. Şehid Selahaddin’in bu köylülerle eskiden beri dostluğu vardı. Bir gün Şehid Ahmed ile birlikte buraya gitmeye karar vermişler. Gece kalmamayı da kararlaştırmışlar. “Eğer dönmezsek bilin ki başımıza bir şey gelmiş.” diye tembihlemişler. Köye gittiklerini duyan PKK’liler dönüş yollarına pusu kurmuşlar. Şehid Selahaddin oturdukları evde tebliğe başlamış. Epey bir konuştuktan kalkma vakti gelmiş. Ama ev sahibi izin vermemiş. Pusu kuran PKK’liler onların dönmediklerini fark edince köye girmişler. Köylülerden hangi evde oturduklarını öğrenmişler. Allah bilir ya köylüler de bu oyunun içindedirler. Çünkü lojistik destek almadan böyle eylem yapmaları çok zor.
Eve giren PKK’liler, “Buradaki Hizbullahçılar dışarı çıksın” demişler. Şehid Ahmed durumu fark edip hemen ateş etmiş. Ama evde bulunan köylülerden biri namluyu tavana yönlendirmiş. Bu nedenle PKK’li kolundan yaralanmış. Eğer köylü bu şekilde davranmazsa, belki de o gün dört kişi ölmeyecekti. Çünkü yaralanan PKK’li içeriye ateş açmış. Selahaddin hemen orada şehid olmuş. İki köylü de vurulmuş. Ahmed ise yaralanmış. Köylülerin de yardımıyla odadan dışarı çıkarıldığı ve işkence ile şehid edildiği iddia ediliyor.
Kısacası o gün onlar üzerlerindeki davet yükümlülüğü endişesi ile o köye gitmişlerdi. Kendi sıcacık yataklarında, sobanın kenarında oturup kestane pişirip yiyebilirlerdi. Ama aldıkları sorumluluk gereği geri dönüp dönmeyecekleri belli olmayan bir yola gitmişlerdi.
ŞEHİD ADİL YEŞİLBAĞDAN
17 Ocak 1972 yılında Silvan’a bağlı Mala Aliké Köyü (Kazandağı) Sılténiyé mezrasında dünyaya geldi. Adil, dindar bir ailede Muhammedi terbiye ile büyüdü. Babası Molla Feyzullah, halim ve muttaki bir insandı. Adil, ortaokuldan sonra 1991-1992 eğitim-öğretim yılında Silvan lisesine kaydını yaptırıp okul yakınlarında bir köylüsüyle beraber öğrenci evi tuttu.
Ortaokuldayken tanıştığı şuurlu mümin kardeşleriyle iyi bir diyalog içerisine girdi. Hatta lisede tartıştığı sol düşünceli öğrencileri kaldığı öğrenci evine davet ediyor, diğer arkadaşları ile buluşturup İslam ile tanışmalarına vesile olmak istiyordu. Adil, o sene bol bol kitap okuyor, öğrendiklerini pratiğe geçiriyor ve çevresindekilere anlatarak tebliğ vazifesini yerine getiriyordu. 1991-1992 Eğitim-öğretim yılında önce babasını ardından da dedesini kaybetti. Artık evin büyüğü olduğu için annesi okulunu bırakıp köye dönmesini istiyordu. O ise dava arkadaşlarından ayrılmak istemiyordu. Bu nedenle annesine siz Silvan’a gelin diyordu. Netice olarak ne o köye döndü ne de ailesi ilçeye taşındı.
Adil, her gün düzenli olarak Selahaddin-i Eyyubi Camisi’ndeki ikindi namazı sonrası Siyer ve Kur’an derslerine devam ediyordu. Adil’in en önemli özelliği yeme-içmesinde, oturup-kalkmasında, giyim-kuşamında, taat-ibadetinde sünnete riayet etmesiydi.
Kardeşlerinin dertleriyle dertlenir, elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışırdı. Bir defasında yeni aldığı ceketini gören bir arkadaşı, “Şu ceketini giyeyim bakayım bana yakışıyor mu?” der. Adil hemen çıkarır ceketini arkadaşına hediye eder. Hey kurban olduğum Adil! Teninin içindeki canı Allah’a, dışındaki ceketi arkadaşına hediye ettin.
Nihayet haziran ayı gelmiş okullar tatil olmuştu. Herkes evine, köyüne giderken Adil annesini ve kardeşlerini çok özlemesine rağmen hicreti seçmek zorunda kalmıştı. Kendisine rahatlık vermeyeceklerini çok iyi biliyordu. Bu nedenle o yaz çok sevdiği köyüne dönememişti. Sevdiği arkadaşlarının birçoğu şehid düşmüştü. Okullar tekrar açıldı. 18 Eylül 1992 Cuma günü dersler bittikten sonra Adil, Fuat ve Hanifi beraber okuldan çıktılar. Kaldıkları eve onları bırakarak evine gitti. 19 Eylül 1992 Cumartesi saat 10.30’da Fuat ve Hanifi saldırıya hedef olmuş ve şehadet mertebesine ulaşmışlardı. Olayı duyan Adil günlerce ağlamış, arkalarından yeminler etmişti. Fuat ve Hanifi’nin şehadetlerinden sonra Adil, okulu güvenlik nedeniyle terk etmişti. Aradan bir buçuk ay gibi kısa bir süre geçtikten sonra 6 Kasım 1992’de Silvan çarşı merkezinde çıkan bir çatışmada Adil de şehadet kervanına katılmış, aylarca uğrunda gözyaşı döktüğü Fuat ve diğer şehit kardeşlerine kavuşmak için bu kez kanını dökmüştü.
ŞEHİD MUSA ONAY
Gürmeşe (Badina) Köyü’nde dünyaya geldi. Herkes tarafından çok sevilen biriydi. Kimseye rahatsızlık vermiyordu. Maddidurumları çok zayıftı. Peygamber mesleği çobanlık yapıyordu. Komşusu Mahmut Kesen’in anlattığına göre köylerinde imam yoktu. Şehid gündüz çobanlık yapar, akşamları da bilenlerin yanına Kur’an-ı Kerim dersi almaya giderdi. Çobanlığa gittiği zaman da sürekli çantasında cüz taşırdı. Ayrıca kitaplar olurdu yanında. Sürekli okurdu. Çok zeki biriydi. Şehid eğitimini dağlarda çobanlık yaparak aldı diyebiliriz. Komşuları kendisinden çok memnundular: “Komşuları olarak bizler ve diğer köylüler ondan çok şey öğrendik. Bize sürekli dini sohbetler yapar nasihatlerde bulunurdu. Birçoğumuz onun vesilesiyle dinimizi öğrendik. Rabbim onun vesilesiyle bizlere hidayeti nasip etti. Rahmetli durmak nedir bilmezdi. Sürekli eğitimle ilgilenirdi. Farklı yerlerde yapılan etkinliklere katılma gayreti içerisindeydi. Örneğin, Kızıltepe merkezde bir etkinlik, bir sohbet bir ders duysa hemen koyunlarını birine emanet eder yollara düşer, yaya bir şekilde gider o programa katılırdı.”
İlme, öğrenmeye, öğrendiği ile amel etmeye çok önem verirdi. Onun bu gayreti İslam düşmanlarının dikkatini çekmişti.
Kendisini sık sık tehdit ediyorlardı. Sakalları bile onların gözüne batmıştı. Bir gün PKK’liler yardım toplamak için köye gelirler. Tüm köylülerin toplanmasını isterler. Kısa bir süre sonra şehidin olduğu evin kapısı çalınır ve gelip onları da köylülerin toplanacağı eve çağırırlar. Köyden yaklaşık 70 kişi o eve toplanır. Tabi amaç yardım toplamak değildir. PKK’liler tek tek isim sorarlar ve bazılarını ayırırlar. Musa da ayrılanlar arasındadır. Bunların arasında bulanan Şehid Sabri biraz daha tecrübelidir. Ve bir şeyler olacağını anlamıştır. Onları evden çıkararak yol kenarına getirirler ve çapraz ateşle taramaya başlarlar. Bu olaydan sonra Musa, şehid olur. Şehit olduğunda 5 çocuğu vardı.
ŞEHİD OSMAN GÜNEŞ
Osman Güneş, Ğerzi aşiretinden idi. Yardımsever bir insan olduğu için hep çevresinin işleri için koşuştururdu. Bir de elinden hemen her iş gelirdi. İnşaat yapıldığında duvar ustası, kapı-pencere yapıldığında marangoz olurdu. Kısacası hangi iş için çağrılırsa koşar giderdi. Aynı şekilde İslami faaliyetleri için de aynı şekilde koşuştururdu. Bir sohbete gidilecekse haydi gidelim derdi. Yani hem dünya işlerinde başarılıydı hem de ahiret işlerinde.
90’lı yılların olayları çıktığında Silvan’daki gençlerin bir kısmı muhacir oldu. Bazı gençlerin babaları, akrabaları korkup onlara baskı yapmak suretiyle evden çıkmalarına izin vermediler. Diğer bir kısmının ise eve gelmelerine izin vermediler. “Eğer sen arkadaşlarınla olsan, cemilere gidip ders versen yahut okullarda Sofiklerle dolaşsan eve gelme” derlerdi. Bu arkadaşlar için çok zor bir hayat başladı. Xalê Osman’ın durumu biraz daha değişikti. Çünkü kendisi genç değildi. 55 yaşlarındaydı. Evli barklı ve çok çocukluydu. Yatılı Bölge Okulu’ndan emekli olmuştu. Ama o da muhacir sayılırdı. Çünkü evi kendisine fikren düşman olanların mahallesindeydi. Mahalle baskısı dedikleri şey tam da burada gerçekleşiyordu. Akrabaları dahi kendisine destek olmuyordu. Çocukları daha küçüktü. Hanımını ve çocuklarını orada bırakarak muhacir oldu. Muhacirliği de çok güzeldi. Herkes Xalê Osman’ın kendisinin evinde kalmasını isterdi.
Şehid Osman, bazen gizliden eve gidip iki gün kalırdı. Ailesini ziyaret eder, çocuklarıyla hasret giderirdi. Hatta onları oradan alıp başka bir yere göçmeyi düşünüyordu. Fakat buna imkân tanımadılar. Bir gün yine böyle evini ziyarete gitmişti. Evden çıktığında yakın bir sokakta arkadan kurşunlayarak onu şehid ettiler. Allah şehadetini kabul eylesin!