İnsanların iletişim kalıpları ve sorun çözme stilleri farklıdır. Kimi konuşarak ilişki içinde sorun çözer, rahatlar kimisi de kendi içinde düşünüp değerlendirmeyi tercih eder. Eşler bu açıdan birbirini tanıyıp, birbirine uyum sağlamayı başarırsa farklılıkları evlilik yaşamında avantaj bile sağlayabilir. Ancak bir ilişkide genel olarak sessizliğin hakim olması altta yatan önemli sorunların göstergesi olabilir.
Çiftlerin birbiriyle iletişim kurmadığı, eşlerin birbirlerine karşı güçlü bağlar hissetmediği, sıkılma hissi ve duygu yitiminin söz konusu olduğu, sadece dış ve iç baskılar nedeniyle sürdürülen sessiz evliliklere dikkat çeken uzmanlar, mikro çevrede bireysel temellere dayalı böylesi sessiz evlilikler olması ve örneklerinin git gide çoğalmasının artık makro bir sorun alanına doğru evrildiği uyarısında bulunuyor.
Uzman Psikolog Feyzullah Gürdaş, eşlerin arasındaki iletişim hakkında İLKHA muhabirine konuştu.
"İletişimsizlik bir yerde evliliğe zarar verir ve çiftler arasında mutluluğu zedeler"
Uzman Psikolog Feyzullah Gürdaş
Evliliklerde çiftler arası iletişimin son derece önemli olduğunu ve bu durumun yadsınamaz bir gerçek olduğunun altını çizen Gürdaş, "Şimdiden altını çizeyim evliliklerde iyi iletişim şarttır fakat yeterli değildir. Evliliklerde iletişim, çiftler arasındaki iletişimin zayıf olması örneğin; sessizlik, sessiz iletişimin bazı zararları mevcuttur. Bir evlilikte tartışmanın olmaması, evin nispeten sessiz olması evliliğin ya da ilişkinin iyi gittiği anlamına gelmez. Temassızlıkda en az çok yoğun kavga kadar hatta bazen daha fazla zarar verebilir. Çiftler zaman zaman sert tartışmalar yapabilirler zaman zaman sessizde kalabilirler bu durumda son derece doğaldır. Çiftlerin bazen avaz avaz tartışmaları mutlak manada kötü giden bir evliliği göstermez fakat temassızlık, iletişimsizlik bir yerde evliliğe zarar verir ve çiftler arasında mutluluğu zedeler." dedi.
"Evlilik için iyi iletişim şarttır ama yetmez"
"İletişimin olmadığı yerde temas yoktur, temasında olmadığı yerde bir süre sonra mutsuzluk bizi gelip bulur" ifadeleriyle konuşmasını sürdüren Gürdaş, "Buna örnek verecek olursak; temassızlık ne demek? Genel bize başvuran çiftlerde şöyle bir döngü oluyor tabiri caizse ama bu döngü sadece bize ait bir döngüdür dünyanın aslında her yerinde olan bir döngüdür. Eşlerden biri çok genellemekten kaçınırız ama burada gözlemlerimiz ve literatürden aldığımız bilgi ile genelde kadınlar daha çok ilişkide talep eden, paylaşmak isteyen, sorun olduğunda konuşmak isteyen taraf olurken diğer taraf genelde uzaklaşır ki erkekler genelde bunu yapar, kaçar ve uzaklaşırlar. Bu bazen sorun devam etmesin, kavga çıkmasın diye olabilir fakat bu sessizlik bir duvar örme gibi algılandığında talep eden taraf, konuşmak isteyen taraf kendini anlaşılmamış, umursamaz hissedip daha fazla yükselebilir ve daha fazla talep edebilir. Bu daha fazla talep ettikçe diğer taraf daha çok uzaklaşır ve kaçar. Bu durum bir bir döngüye dönüşür. Biz buna talep uzaklaşma döngüsü diyoruz ki son derece zararlı olabilir ve bunun kırılması gerekir. Terapilerinde bir noktada ya da evlilik üzerine eğitimlerin bir noktada eğildiği yer de burasıdır. Altını çiziyorum iyi bir evlilik için iyi iletişim şarttır ama yetmez. Bu döngüde talep eden tarafın biraz talebini azaltması ama uzaklaşan ve kaçan tarafın da bir adım öne çıkması gerekir. Uzun vadede buna gayret etmek gerekir. Çünkü konuşmak ve paylaşmak isteyen taraf diğer tarafın da buna gayret ettiğini görürse zaten kendiliğinden biraz rahatlayacaktır." şeklinde konuştu.
"Dinlenilmeyen eş kendini değersiz, sevilmemiş hissedebilir ve bu da ilişkiye zarar verir"
Tartışmıyor olmak veya kavga etmiyor olmak, evde sessizliğin olması iletişimin doğru olduğu anlamına gelmediğini vurgulayan Gürdaş, "Bir başka meselede çiftler sohbet ederken, örneğin; çiftlerden biri bir meseleyi anlatırken diğer tarafın ona yönelmemesi... Şimdi çok yaygın bir mesele olduğu için vurgulamak istedim. Eskiden gazeteler vardı ya da televizyona yöneliyorduk şimdi hepimizin elinde telefonlarımız var. Eğer benim eşim bana bir şey anlatırken ona yönelmez ve elimde telefonla uğraşmaya devam edersem bu karşı tarafta en basit ifade ile kırgınlığa neden olur. Tavsiyemiz şudur; çocuğumuz olabilir, eşimiz olabilir, birlikte çalıştığımız bir arkadaşımız olabilir aslında bu iletişimde yapılan genel bir hatadır. Bize bir şey anlatırken yaptığımız işi bırakıp kendisine tüm bedenimizle birlikte yönelmemiz gerekir. Bu da iletişimde çok sık yapılan bir hatadır. Eşler arasında bu olduğunda dinlenilmeyen eş kendini değersiz, sevilmemiş hissedebilir ve bu da ilişkiye zarar verir. Dolayısıyla birbirine yönelmekte çok önemli. O sırada çok önemli bir işimiz olabilir, belki bunu söyleyerek; 'hayatım ya da evladım bir dakika hemen döneceğim, şunu halledip döneceğim, sendeyim bütün ilgim sende' diyerek birbirine yönelmenin varlığı ilişkiye son derece pozitif bir hava katar. Yokluğu da aynı şekilde zarar verir." şeklinde konuştu.
"Tartışırken göz devirmek, omuz silkmek, taklidini yapmak ve eski dillerin tabiriyle ağız eğmek de hakaretten sayılır"
Sessiz iletişim ya da evdeki sessizliğin zararlı olduğunu fakat tartışmanın nasıl ele aldığında son derece önemli olduğunu ifade eden Gürdaş, "Yıkıcı kavgalardan kaçınmak son derece önemlidir. Tartışırken üsluba dikkat etmek, saygıyı zedelememek son derece önemlidir. Biz her zaman şunu deriz; tartışırken, eleştiri ama davranışı eleştiri, sitem etmeye sonsuza kadar hakkımız var fakat şahsiyeti ve kişiliği hedef almak, şahsiyeti ve kişiliği eleştirmek sakıncalı ve çiftleri genelde bu konuda uyarıyoruz. Dillerinden çıkarmalarını istiyoruz ama sadece dille olmuyor; hakaret ve aşağılama sözsüz de olabiliyor. Az önce bir örnek vermiştik; eşiniz konuşurken onun gözüne bakmamak onunla temas kurmamak gibi tartışırken de göz devirmek, omuz silkmek, taklidini yapmak ve eski dillerin tabiriyle ağız eğmek de hakaretten sayılır. Muhatabımızla tartışırken eğer biz bunları yaparsak muhatabımızın daha da yükselmesine daha da kırılmasına ve kızmasına neden olacak ve daha çok üstümüze gelecek. Sorun olan şey; tartışmalarda, kavgalarda aslında öfke değildir, öfkenin sele dönüşmesidir. Öfkeyi sele dönüştüren şey de altta yatan diğer duygulardır. Tehdit hissi, umursamama hissi, aşağılanma hissi bir kişinin stres mekanizmasını son derece yükseltecektir ve o saatten sonra kişi ya kaçacaktır ya da savaşacaktır. Kaç-savaş mekanizması da devreye girdiğinde oradan sağlıklı bir iletişim ve sorun çözme beklenemez. Tek yapılması gereken biraz kendimizi sakinleştirmek. Yani bir uçta hiç tartışmama ve son derece sessiz tartışmanın olmadığı bir ev ama diğer uçta da sürekli yüksek dozda ve yüksek gerilimli tartışmalar, yıkıcı kavgalar... Her ikisi de kanımca eşit derecede zarar veriyor. Evliliğin ilk yıllarında yoğun tartışmalardan bir süre sonra artık temassızlık, bir evde iki yabancı gibi davranma ve yaşama söz konusu oluyor ve bunun neticesi de çoğu zaman mutsuzluk ve boşanma ile sonuçlanabiliyor." ifadelerini kullandı. (İLKHA)