Sevgi / İlgi / Beklentide Ölçü

Kulun boğazından geçecek olan rızkın, yolcunun yolunun varacağı yerin, bir annenin kucağına alacağı çocuğun mahiyetinin ne olduğu nasıl ki kul tarafından bilinmiyor ise kalemi eline alan kişinin kaleminden dökülecek olanı da yalnızca ona yazmayı öğreten b

Bismillah…

Kulun boğazından geçecek olan rızkın, yolcunun yolunun varacağı yerin, bir annenin kucağına alacağı çocuğun mahiyetinin ne olduğu nasıl ki kul tarafından bilinmiyor ise kalemi eline alan kişinin kaleminden dökülecek olanı da yalnızca ona yazmayı öğreten biliyor. Biz de bu ay planda olmayan bir şekilde duygularda ölçü konusuna yöneldik. Bu hassas konunun inceliklerine vakıf olma duasıyla başlayalım…

Dünya üzerinde enteresan bir gerçeklik var ki o da yeryüzü halkı olarak mütemadiyen duygularımızda ifrat ve tefriti yaşamamızdır. Kimin duygu teline dokunup dinlesek, ani duygu geçişlerine ya da muhatabına duyduğu keskin duygularına tanık oluyoruz. Bu durum ikili ilişkilerde birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Hal böyle olunca yok mudur bu işte bir orta yol diyerek haykırmak geliyor insanın içinden. Lakin bu da duygularda aşırıya kaçmak olacağından buyurunuz konuyu sükûnetle irdeleyelim.

Eşya üzerinde tasarrufta bulunulduğunda elbette ölçü sağlanmalıdır. Zira malın, mülkün, sağlığın elden gitmesini kimse istemez. Maddi olanla ihtiyaçlar karşılanır; barınılır, tedavi olunur, eğitim için kullanılır… Peki ya manevi olanın tasarrufu nasıl olmalı? Manevi olanda yani duygularda ölçülü olmanın/olmamanın insana gerçekten yararı/zararı olur mu? Duyguların yaşanmasındaki azlık/çokluk, insanın yalnız maneviyatını mı etkiler yoksa maddi olana da etkisi var mıdır?

Öncelikle duyguyu tanımlayalım. Duygu; bireysel gibi görünen fakat sosyolojik yankıları da olan bir olgudur. Kişinin kendi içinde yaşadığı duyguları toplumu etkilediği gibi toplumsal olaylar da kişinin duygularını etkiler. Kişinin, ister anne olsun isterse bir komutan, muhakkak surette duygulara sahip olduğunu kabul etmek gerek.

Günlük hayatta eşlerden, evlatlardan, hanımlardan, anne-babalardan duyduğumuz şikâyetler belki de duygusal manada ölçüsüzlüğün bir sonucudur. Bu nedenle öncelikle bilmek gerek ki mesleği ya da konumu ne olursa olsun duyguları olan insanın toplumsal ve bireysel huzuru elde edebilmesi için duygularda ölçülü olması gerekiyor.

Duygular içerisinde bir türlü ölçüsü tutturulamayan ise sevgi, ilgi ve beklentidir. Buyurunuz bu üç konuyu bir arada ele alarak detaylandıralım…

Bir anne, baba, evlat ya da eş iseniz duygusal ölçüsüzlüğün had safhada yaşanması muhtemel bir konumdasınız demektir. Gerçekçi olmak gerekirse; günlük yaşamda anne-babalar çocuklarına yoğun bir sevgi gösterisinde bulunuyor. Bu sevgiyi de farkında olmadan şarta bağlayarak çocuklarından ciddi bir beklenti içine giriyorlar. Tüm bu beklentileri karşılayamayan evlat ise gösterilen yoğun sevgi ve beklentinin altında ezilerek ebeveyninin aslında kendisini sevmediğini öne sürüyor ve böylece duygu aşırılığından kaynaklanan kısmi bir huzursuzluk yaşanıyor.

Yanı sıra hanımlar eşlerinin fazla ilgisiz olduğundan, beyler de hanımlarının fazla ilgili olup bunun karşılığında ilgi beklentisine girdiğinden yakınarak aslında olmayan nedenlerle huzursuzluğa kapı aralıyorlar. Tüm bu örnekler ilk etapta birkaç yıl sonra düzelecek bir hadise gibi görünse de uzun vadede ailenin huzuruna koyulmuş bir dinamit oluyor.

Yapılması gereken ilk şey ise öncelikle kendimizi düşündüğümüz kadar muhatabımızın da duygularını, yaşam şartlarını ve tüm bunların getirdiği psikolojik yansımaları göz önünde bulundurmaktır. Sıkça akla getirilmesi gereken bir gerçek var: Her kişinin yetiştirilme şekli/kültürü, fıtrattan gelen baskın özellikleri, mizacındaki keskinlikler farklıdır. Bu sebeple muhataptan bir beklenti içine girmeden önce bu beklentinin ona ağır gelip gelmediğini ölçüp tartmak mühimdir.

Buradan itibaren konuyu eşler bazında ele alıp detaylandırmak istiyorum. Zira yakın zamanda en çok şikâyetin bu minvalde olduğunu müşahede ettik. Müsaadenizle yazı üzerinde bir canlandırma yapalım ve tarafsız bir bakışla bunu izleyelim.

A Bey, sabahleyin erkenden ailesinin rızkını temin etmek için evden çıkıyor. (Bunu yaz-kış demeden yapıyor.) Çeşitli ahlaklara sahip birçok kişiyle muhatap olup itidalli diyaloglar kurarak işlerini hal yoluna koyuyor. Zihnini yoran tüm bu yoğunluğun yanında bir de beden gücü gerektiren işlerle meşgul oluyor. Ayrıca evin ihtiyaçları, giderleri, ailesinin istekleri derken akşam olduğunun farkında bile olmuyor. Akşamleyin eve gidip dinlenmek; belki de gün içinde düşünmek isteyeceği fakat aklına bile gelemeyen güzel bir istek…

Diğer yanda B Hanım günün ilk ışıklarıyla gözünü açar açmaz günlük işleri yapmaya koyuluyor. Kahvaltı, bulaşık, çamaşır, ütü vs. çeşidi fazla ve yorucu olan işlerle meşgul oluyor. Tüm bunları yaparken çocuklarının yemek, okul, ödev, kişisel bakım, ruhsal gelişim, oyunlarıyla da alakadar oluyor. Kişiye göre farklılık arz eden fakat hemen her hanımın yaptığı gibi akşam eve yorgun gelecek olan eşini hoşnut edecek bir hazırlığa da girişiyor. Yemek, yemeğin ardından çay, çayın yanında çocuklarının ve eşinin beğeneceği yiyecekler, ardından meyveyi vs. gün içinde hazırlayıp eşini beklemeye koyuluyor.

Az sonra kapı çalıp A Bey, yolunu gözlediği evine yorgun argın gelip sade bir selamla içeriye geçip dinlenmeye çekiliyor ve sessiz bir iştahla yemeğin yolunu gözlüyor. Kapıyı açan B Hanım en azından samimi bir tebessüm beklerken eşinin yüzüne bile bakmadan selam verip içeri geçtiğini düşünüyor ve bütün gün çektiği sıkıntılar gayriihtiyarî gözünün önünden geçiyor. Ve kendince yaptığı fedakârlığa karşılık olarak hiç değilse bir güzel ifade duymanın hakkı olduğunu düşünüyor. A Bey’in ilgisiz tutumuyla B Hanım’ın fazla beklentisi günlerce, aylarca sürdükçe bu basit görünen mesele büyük tartışmalara yol açıyor. Basit gibi görünen bu mevzu nedeniyle aileler yıkılma noktasına gelebiliyor…

Hâlbuki bu tabloda beklentilerde ve fiillerde aşırıya kaçmadan, orta yol bulunabilir. Burada ince nokta şudur: Muhatap kim olursa olsun onunla empati kurmak ve ona karşı bakış açımızı güncellemek.

Kıymetli okurum!

Özellikle evli olan hanım/erkek kardeşim! Bilmelisin ki eşin kusursuz değil. Sen, zaafları olan, fıtraten beklentilere sahip olan ama her şeye rağmen seni hayatının başköşesine almış bir eşe sahipsin. Evlenmek niyetinde ya da arefesinde olan hanım/erkek kardeşim! Sen de bil ki hayatını bir kılacağın kişi hiçbir şartta bundan farklı olmayacaktır. Hususen İslami evlilik yapan ya da yapmaya niyet edenler için bu bilinç pek mühimdir.

Hanım kardeşim! Ev içinde temizlikçi, aşçı, çocuk bakıcısı, psikolog, doktor ve eş olmak seni yoruyor olabilir. Komşu, akraba ve arkadaş çevrenizle ailevi ilişkilerinizin sağlam ya da zayıf olması belki çoğunlukla sana bağlı. Tüm bunları üstlenmişken eşinden gereken değeri görmediğini düşünüyor da olabilirsin.

Şunu bilmen gerek ki her anında seni gören, yaptığın her işine bir karşılık verebilen/takdir ya da ikaz eden, sana günün her dakikasında yardım edebilen ancak bir Rab olabilir. Tüm bu saydıklarımızı eşinin yapması gayet tabii mümkün değil. Zaten bir insana böyle bir makam biçmek, o insana yapılacak en büyük zulüm değil midir? Allahu Teâlâ kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemiyorken (Bakara,286) kul olarak ne haddimize; aciz bir kuldan bunca beklentiyi duymak.

Beyler için de birkaç kelam edelim: Sizin için günün getirdiği yoğunluk/stres aşikârdır. Çeşit çeşit ahlaka sahip insanla diyalog kurup, ağır yükler yüklenip bir dolu sorunu çözmek ve bunu belki de yalnızca ailesi için yapmak büyük bir fedakârlıktır. Gâh şunun sözünü duymak gâh buna katlanmak hakiki manada manevi güç istiyor. Ancak şu da bir hakikat ki sizi gün içinde ayakta tutacak güç; ailenizden aldığınız moralle mümkün olacaktır. Belki de öncelik, çobanı olduğunuz ev halkınızın sizin maaşınızdan çok sevginize duydukları ihtiyaca verilmelidir. Elbette iaşesiz hayat sürmez. Lakin bir tebessüm, bir takdir ve samimi bir teşekkür ne iaşenize mani olur ne de sizden bir şey eksiltir.

Lütfen şu hadise dikkat buyurun: “Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa, ona sevdiğini söylesin.” (Ebû Dâvud, Edeb 122)

Yuvalarımızda bir sevgi yarat ey Rabbimiz! Öyle ki bu sevgi ne Sana karşı gelecek kadar büyük olsun ne de kullarını kıracak kadar az… Bizlere her varlığı kararında sevme nimetini bahşet…

Mine Turhan

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yaşam Sağlık Haberleri

Akran zorbalığının belirtileri
Aileler çocuklarının alışılmadık davranışlarını ve özelliklerini tanımlayabilmeli!
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Aşırı koruma ve kontrol sevgi değil çocuğun ruhunun hapsidir
Diş sağlığı için bebeklere şekersiz beslenme alışkanlıkları edindirin
Uzmanlar, bal kabağı tüketimini tavsiye ediyor