Şeyh Said kıyamının, amacı ve sebepleri üzerinde daha fazla durmadan diğer konuya geçelim.
İddialar, yalanlar, iftiralar…
Güya Şeyh Said kıyamında “İngiliz parmağı” varmış.
“İngiliz desteği” tezi en zayıf halka olmasına rağmen nedense bazılarınca çok tutulmuştur.
İngilizler, yeni cumhuriyeti zor durumda bırakmak, daha önemli konularla ilgilenmesini engellemek için Şeyh Said’i kıyama kışkırtmışlar…
Sadece Kemalistlerin görüşleri değil bunlar.
Nurcu bir yayınevinin bastığı “Yakın Tarih” kitabının 4. Cildinde geçen şu ifadelere bakar mısınız:
“Fıtraten heyecanlı, dinde hassas ve kahraman yapılı Şark insanının hissiyatının tahriklere elverişli olduğunu tespit eden İngilizler, isyanı Avrupa'dan destekliyor. 1 Şubat 1925'te isyan bayrağını açan Şeyh Said ve onu destekleyen güçlerle hükümet kuvvetleri uğraşıyor.”
Yazar B. Bozgeyik Ocak 1989’da gazete köşesinde şunları yazdı: “Bu hadisede İngiltere’nin parmağı olduğu yolunda pek çok işaret mevcuttu... Şeyh Said ayaklanmasında İngiliz parmağı olduğu o devredeki gelişmelerden de bellidir. İngiltere’nin zengin petrol yataklarının bulunduğu bu bölgeyi (Musul) kaybetmesi an meselesidir. Ordu Musul’a girmek üzeredir. İşte o sırada Şeyh Said ayaklanması hem İngiltere’nin hem de CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) iktidarının imdadına yetişivermiştir.”
İnsaf, vicdan, ahlak maalesef yerlerde sürünüyor.
Öyle ya “Hilafeti kaldırmış” olmasına rağmen ciddi bir tepki ile karşılaşmamış “Tek Parti” rejimi karşısında nasıl bir muhalefet vardı ki, Şeyh Said kıyamı onun imdadına yetişmiştir.
Gülser Güner, “Şeyh Said Ayaklanması: ‘Dinci-Gerici’ İdeolojinin Devrimci Politik İşlevi Üzerine” başlığıyla yazdığı yazıda Marksist ideoloji içerisinde bir özeleştiri olarak da kabul edilebilecek şu dikkate değer tespitte bulunuyor:
“Kürdistan’da 13 Şubat 1925’te başlayıp yaklaşık 100 gün devam eden ve 15 Nisan’da önderlerinin yakalanmasıyla yenilen Şeyh Said Ayaklanması, teorik olarak aynı tarafta olmaması gerekenleri, pratik olarak aynı yerde bir araya getirmiştir. Ayaklanmayı kanla bastıran Türk devletinin yanında saf tutan TKP, Sovyetler ve Komintern, Şeyh Said Ayaklanmasını ezilen Kürt ulusunun bir başkaldırısı olarak değil, şeriatı ve feodalizmi geri getirmek isteyen “dinci-gerici” güçlerin, İngilizlerin kışkırtmasıyla tezgahladıkları “karşı-devrimci” bir hareket olarak damgalamışlar, Türk devletinin ayaklanmayı ezmesini ise “ilerici” ve “devrimci” görerek alkışlamışlardır.” (Bu arada Marksist öncülerden Kaypakkaya’nın TKP’nin bu tutumunu “iflah olmaz hakim ulus milliyetçiliği” olarak tanımladığını belirtelim) (https://www.teorivepolitika.net/index.php/arsiv/item/245-seyh-said-ayaklanmasi)
Aşırı sağın, Şeyh Said kıyamını hem “şeriat talebi” hem “Kürtçü” hem de “dış kaynaklı” iddialarıyla eleştirmesinde garipsenecek bir şey olduğuna inanmıyoruz. Faşist zihniyet, hem dine hem farklı etnik kimliğe tahammül etmez. İnkarcı ve asimilasyoncudur. “Dış destek” iddiası sadece suçlama listesini artırma amaçlı olarak eklenmektedir.
Kürt solunun bu meseledeki bakışının ulusalcılardan ve Türk solundan ayrı olmadığını belirtelim. Sadece A. Öcalan’dan vereceğimiz örnek konuyu anlaşılır kılacaktır. Kürt solunun bakışında “Kemalizmin yüzünü” berrak bir şekilde görebilirsiniz.
İmralı’daki “Avukat görüşmelerinden iki alıntı yapalım.
Öcalan, Seyyid Rıza’nın asılmasında Mustafa Kemal’i aklama derdindedir:
“Mustafa Kemal Elazığ’a kadar geliyor, yeni bir anlaşma yapmanın yollarını arıyor ancak daha Mustafa Kemal gelmeden asıyorlar. Mustafa Kemal’in imzasını atmasını beklemeksizin idam ediyorlar. Mustafa Kemal engelleniyor.”
Şeyh Said konusunda ise doğrudan Şeyh’i kötü gösterip yine Mustafa Kemal’i yüceltir:
“Şeyh Said'i kullandılar. Şeyh Said'i kullanarak Musul ve Kerkük'ü aldılar, bu şekilde Mustafa Kemal'e de Kürtlere yönelme yolunu açtılar. İngiltere bu şekilde Şeyh Sait üzerinden politika geliştirdi. Benim üzerimden de politika geliştirmeye çalıştılar ama ben kendimi kullandırtmadım.”
Bu iddialara çok sayıda cevap vermek mümkündür; ama hem gazete yazısı için çok fazla olur hem de gereği yok. Maalesef yaşadığımız çağda revaçta olan şey, gerçeklerin peşinden gidip adaleti kaim kılmak değil ya gerçekleri çarpıtarak ya da bir kısmını alarak ideolojisine payanda yapmaktır
Son noktayı İnönü’nün bir sözüyle koyalım:
“Şeyh Said, harekat esnasında dini kurtarmak davasını açıktan ortaya atmış bulunuyor. `Hilafet kalkmıştır, din tehlikededir, dini kurtarmak lazımdır.´ Davaları bu. Şeyh Said, isyan hareketini, böylece bütün memlekete milli bir hareket olarak değil, bir din hareketi olarak gösteriyor. Her tarafı harekete geçirmek sevdasındadır. Şeyh Said isyanını doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır” (İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap)