İngiliz The Times gazetesi, Amerikan ve Rus birliklerinin Suriye'de Münbiç'in batısında devriye gezdiğini yazdı.
Gazeteye göre bu gelişme, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana savaş alanında iki büyük güç arasındaki en yakın işbirliği ve bir ilk.
Gazete bu gelişmeyi "Amerikan ve Rus güçleri Suriye'de orta yolu buldu" başlığıyla verdi.
Dünyanın en prestijli gazetelerinden biri yukarıdaki haberi geçerken biz Müslümanların hal-i pür melalini de resmettiğinin farkında bile değildi.
Suriye meselesinin geldiği son aşama bu:
Kazanan emperyalist Siyonist şeytanlar!
Kaybeden ise bir bütün olarak İslam Âlemi!
Suriye'nin kuzeyine yerleşerek Akdeniz'e koridor açan ve üsler kuran ABD, Esed'in gitmesi ya da gitmemesi ile hiç alakadar olmuyor artık.
Hedefinin bu olmadığı gün gibi aşikârdı zaten.
Peki ya beraber Suriye'nin dostları(!) grubunda yer aldığı Müslüman ülkelere verdiği sözler?
Hani Esed'i devirecek, yönetime ılımlı muhalefeti getirecekti?
Neden bu sözünden caydı?
Neden kendisine güvenenleri yüz üstü bıraktı?
Soruları tersinden sormak da mümkün:
Neden Müslümanlar Büyük Şeytan'a güvendi?
Davet edince neden koşup gittiler?
Hele hele Türkiye Körfez Savaşı'nda ABD ile ortak hareket etmenin bedelini çok ağır ödemiş olmanın tecrübesine sahipken.
Merhum Özal'ın “Bir koyup üç alacağız!” tarihi yanılgısının feci sonuçları ortada dururken.
Hepsinden çok daha önemlisi İbrahim Suresi'nin 22. âyet-i kerimesi elimizin altında iken:
“İş olup bitince, şeytan: ‘Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim, ama sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır!' der.”
Fazla söze gerek yok, her şey son derece açık.
Rusya'nın durumu farksız.
Bin yıllık hayalini gerçekleştirdi.
Sıcak denizlere indi.
Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Lazkiye'deki Hımeymim üssünü genişletti.
Ayrıca bu üssü tam teşekküllü hale getirerek Akdeniz'i kontrolü altına aldı.
Hem ABD hem de Rusya'nın bu fiili yerleşmesi ile bir İslam beldesi daha emperyalist işgale uğradı.
Milyonun üzerinde insan hayatını kaybetti.
Milyonlarcası yerinden yurdundan oldu.
Göç yollarında ölüme yakalandı nazik bedenler.
Sımsıcak ana kucağından soğuk denizlere aktı bebekler.
Bilâd-ı Şam harâb oldu, türâb oldu!
Şairin dediği gibi;
Haritanın en beyaz noktasına kan; kardeşler arasına su-i zan; dostluk ve kardeşlik yaban düşerken içimizde kalan düşmanlık oldu.
Buâs günlerini birbirimize hatırlatmayı marifet bilirken yenilgi mukadder oldu ve ilmik ilmik tarihe düğümlendi.
Hazin bir tablo…
Ehl-i feraset ve ehl-i basiretin nazarında işgalle neticeleneceği belli olan bir süreç; acı ve feci gerçek!
Mü'minler olarak birbirimize kulak vermedik madem, bari şeytanın şu sözüne kulak verelim:
“O halde beni değil, kendinizi kınayın!”