Müminlerin gerçek hürriyeti, Allah’a Kullukta, kâfirlerin ki ise Allah’a isyandadır. Müminler “işittik ve itaat ettik” derken kâfirler “işittik ve isyan ettik” derler. Müminler “İ’layi kelimetullah” için çalışırken kâfirler tağut ve şeytanın hâkimiyeti için çalışırlar.
Bu dünyada müminlerin en ciddi imtihanı, korku, açlık, can ve mal kaybıdır. Bu kayıplar karşısında rabbimizin biz müminlerden istediği sabır ile direnmedir. Biz sabredersek bizimle beraber olacağını ve “kendisinin yardım ettiğine de kimsenin gücünün yetmeyeceğini” ferman buyurmuştur.
Bu imtihanda müminin sabır ve direnişten başka yol araması aslında yoldan çıkmaktır. İnsanlar sabredemeyince, korkularına mağlup olunca ya da ödenecek bedelleri göze alamayınca farklı çıkış yolları arayışına girerler. Açıkça yoldan çıktıklarını söylemeseler de bu arayışa girmek dahi tek başına yoldan çıkmaktır. Buldukları yol yol değil bizatihi yolsuzluktur.
Konuyu güncel bir olaya, yürütülen operasyona getirmek istiyorum. Operasyonun tıpkı gezi ve dershane olaylarında olduğu gibi uluslararası boyutu olduğu çok nettir. Son olayda ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun delindiği iddiası soruşturma dosyasında açıkça belirtiliyor. Savcılığın, israil ve ABD avukatlığı yaptığını soruşturma dosyasından anladığımız gibi, dershaneler sırasında birilerinin israil’in avukatlığına soyunduğunu tüm çıplaklığı ile görmüştük.
Genel kanı şu ki, hükümet ülkeyi normalleştirmeye, ülkemiz üzerinde emelleri olan dış güçlere direnmeye çalışmaktadır. Yıllardır hakları gasp edilen halkımızın haklarını korumaya çalışırken dış güçlerin içerideki işbirlikçileri vasıtasıyla hükümete ve özellikle de Başbakan’a savaş açtığı yönündedir. Başbakanın tasfiye edilmeye, arkasındaki halk desteğine rağmen iktidardan uzaklaştırılmaya çalışıldığına biz de inanıyoruz. Hakan Fidan olayından itibaren Başbakan’a yönelik yürütülen bu operasyonlar dizisi devam edecek gibi.
Hükümetin bu konudaki kusuru asıl üzerinde durulması gereken konudur. Yukarıda bahsettiğimiz imtihanda sabırsızlık, göstererek iktidara bir an evvel ulaşma hırsı yoldan çıkmaya neden olmuştur. Herkes hükümetin söz konusu cemaatle ortaklığının bozulduğunu söylediğine göre bu ortaklık inkâr edilemez. Ama bu ortaklığın başından itibaren yanlış olduğunu kimse söylemiyor. Karşılıklı kaybetmeye başlayınca paniğe kapılanlar karşılıklı kazanma sırasında çok mutlu idiler. Ancak böyle ortaklıkların ahlakiliği ve şer’iliğinin tartışılmaması bir eksikliktir.
11 yıl önce Avrupa’nın her dediği emir olarak algılanıp uygulandığında mazeret açıkça askeri vesayetten kurtulmak idi. Ama bu vesayetten kurtulmanın yeni bir vesayet altına girmek olduğunu ya görmedik ya da bilerek görmezden geldik. Müminlerin karşısına çıkan şeytan ve askerleri imtihan gereği çeşitli donanımlarla güçlendirilmişlerdir. Şeytanın bu kuvvetleri, hileleri, tuzakları vahim olabilir. İçinden çıkılamaz gibi görünebilir. Ancak her şeye rağmen bu tuzaklardan kurtulmanın bir tek yolu vardır. O da Allah’a sığınmaktır. Küçük Şeytanın şerrinden korunmak için büyük şeytana sığınmak asla çare değildir. Belki büyük şeytanın bizi kendi tuzağına düşürmek için kullandığı yeni bir tuzaktır.
Geçen gün bir televizyonda bir başyazarı dinledim. İslam dünyasının kan revan içindeki mevcut haliyle yakın geçmişte başına gelen bütün belaların sorumlusunun ABD olduğunu açıkça ve delilleri ile ortaya koyuyordu. ABD’nin büyük şeytan olduğu müttefkun aleyhtir. Ancak konuşmasının bir yerinde dümeninde ABD’nin olduğu dünya benzetmesi ile bu başyazarımız ve mensubu olduğu camianın çözümü bir biçimde şeytanın şerrinden kaçıp yine şeytana sığınmak şeklindedir. Bu başyazar ve camia çok dindar ve müttaki bir görünüm verirler. Başyazarın bu düşüncesi çoğumuzun yadırgadığı Yezidilik düşüncesine ne kadar benziyor. Yezidilik inancının ne kadar çok taraftarı varmış!. Yezidilikle ilgili bu alıntı oldukça çarpıcı değil mi?
“İnançlarının temelinde şeytana duyulan korku yatar. Tanrıya ibadet etmeye gerek yoktur, çünkü tanrı iyidir ve asla insanları cezalandırmaz. Oysa şeytan kötüdür; önemli olan kötü olanın sevgisini kazanmaktir.Bu yüzden şeytana ibadet edilmelidir. Şeytan melek tavus olarak adlandırılmıştır”
Temennimiz, zararın neresinden dönülürse kardır, düşüncesi ile Hükümet kanadının şeytan ve avanesinden müttefik olamayacağı bilinciyle hareket etmesi. Yine arzumuz ve duamız Rabbimizin onları affetmesi ve şeytanın şerrinden korumasıdır.