Bakan gözle hayat, çevre, varlık ve olayları değerlendirdiğimiz zaman her şeyin bir nimet olduğunu idrak ederiz. Soluduğumuz hava bir nimet, üzerimize doğan güneş bir nimet, bir yorgan misali üzerimize örtülen gece bir nimet, gıdalandığımız her besin bir nimet, sağlıklı her uzvumuz bir nimet, aklımız bir nimet, gözümüz bir nimet...
Bu nimetler sıralanırsa uzadıkça uzayan bir örneklem zinciri olur. Nimet mevcut olduğunda şükür, eksildiğinde veya bazı sebeplerle o nimet elimizden kaçtığında halin zorluğu, gelen musibetin ziyadeliği karşısında sabır lazımdır.
Namaz, oruç... gibi ibadetlerle İlahi lutfün bir sağanağı olan nimetlere şükür etmiş oluruz. Yani bir nevi hal diliyle şunu demeye getiririz: " Ey Allah`ımız! Sen ayette buyuruyorsun ki: ` Beni zikredin ki ben de sizi anayım; Bana şükredin, nankörlük etmeyin!` Yine Efendimiz Hazret-i Muhammed aleyhi selam`a ibadetteki istek ve devamlılığındaki ziyadelik üzerine sorulmuş: ` Ey Allah`ın Resulü! Senin geçmiş ve gelecek bütün günahların affedilmişken niçin kendini ibadette zorlamak şekliyle kendine zahmet veriyorsun? Efendimiz aleyhisselam da şu hikmetli cevabı vermiştir: ` Şükreden bir kul olmayayım mı?` Senin nimetlerin o kadar çok, güzel ve paha biçilmez ki, ona karşılık olarak verebileceğimiz veya onların değeri olacak hiçbir maddi külfet yoktur. Senin nimetlerine ancak kulluğumuzla teşekkür edebiliriz."
Oruç, kulluğun kapsamı açısından öne çıkan belirgin ibadetlerden biri olup meşhur Cibril Hadisi`nde İslam`ın rükünlerinden sayılmış. Hadis-i Şerif`in diliyle ` Sabır, imanın yarısı` ` Oruç da sabrın yarısıdır.’ Haliyle oruç, imanın dörtte biri güçte önemli bir ibadettir.
Oruç maddi ve manevi tamirin zirvesidir. Sadece Rabbu’l Alemin’in razılığı uğruna kesme/kesilmedir bütün zevk, istek, yeme-içmelerden; takva aşkıyla kaçınmadır, kem söz ve eylemlerden.
Oruç, bir kemal haldir ki riyanın karışmadığı bir ibadettir. Orucun kokusu kulluğun saadetidir; çünkü Allah(c.c) ’ın en hoşlandığı kokudur, oruçlu kullun ağız kokusu…
Oruç, bir siperdir. Korur, oruçluyu her türlü nefsi ve şeytani saldırılardan.
Oruç, bir kalkandır. Savar, günah ve kötülük çıkmazına götüren bütün şüpheleri… Muhafaza eder, oruçluyu dil afetlerinden ve kalbi hastalıklardan…
Oruçla bezenir gönüller, kuvvetlenir iman, birleşir yürekler, sağlamlaşır saflar, boyanır kardeşlik; meyveye durur mazlum, mağdur, muhtaçlar için infak ve yardımlaşmalar...
Ebu Umare diyor ki: “ Hz. Resulullah’a dedim: ‘ Ya Resulellah! Bana Allah-u Teâlâ’nın beni faydalandıracağı bir amel emret.’ Dedi ki: ‘ Oruca sarıl! Onun dengi yoktur. Oruç ile günlük adetler, ibadet hükmüne geçer.”
Abdullah bin Ebi Evfa(r.a)’dan rivayet edilmiştir: “ Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbih, yaptığı amel ikiye katlanır. Duası makbul, günahı da bağışlanır.” ( Beyhaki)
İnsanlar, İslam`ın güzelliğiyle tanıştıkları ve imanın tadına erdikleri günden itibaren ibadetlerin hoşluğunu, nimetlere karşı şükrü, musibet ve zorluklara karşı sabrı, Allah yolundaki cihadı, kulluğun gerekliğini gönüllerine, amellerine, evlerine, sokaklarına, memleketlerine, örf/adetlerine, gelenek/göreneklerine, kültür ve edebiyatlarına taşımışlardır.
On bir ayın sultanı olarak özlemle beklenen, aşkla yaşanan ve buruk bir gönülle uğurlanan Ramazan orucu da toplumun dilsel ürünlerine yani şiir, roman, öykü ve makalelerine kelimenin tadında, mısranın çekiciliğinde, bestenin cezbediciliğinde yansımıştır. Edebiyatla uğraşanlar bilirler ki, bir şair veya müellif, şuurlu olarak yahut farkında olmadan, yazdığı şiir veya yazının satır aralarında inancına, dünya görüşüne ve yaşadığı hayata dair çeşitli ipuçları verir.
Oruçla ilgili bu yansımaları daha ziyadesiyle övgü şiiri olarak bilinen kasidelerde görürüz. Kasideler, Yüce Allah`ın büyüklüğünden bahsedince Tevhid, O`na yalvarış/yakarışı dile getirince Münacaat, Hazret-i Muhammed aleyhisselam`ı övünce Naat adını alır. Aynı şekilde bazen kasideler bayram, oruç... gibi şükür vesilesi gün ve zaman dilimlerini de mısralara taşırlar. Ramazan orucunu her yönüyle ele alan kasideler de Ramazaniye adını alır.
Ramazan ayı ve oruç tutmanın faziletleriyle ilgili olarak yazılan müstakil eserler vardır. Mesnevî şârihi Süleyman Nahîfî (ö. 1738)`nin Fazîlet-i Savm isimli mesnevîsi Devletoğlu Yûsuf`un Kitâbü`l-beyân`ı, Hatiboğlu`nun Bahru`l-Hakâyık`ı, İbrahim Tennûrî`nin Gülzâr-ı Ma`nevî`si, Nâbî`nin Hayriyye-i Nâbî`si de bu kabil eserlerdendir. Kaside nazım şekliyle yazılan Ramazâniye`lerin en tanınmışı Öziçeli Sâbit (v.1712)`in Baltacı Mehmed Paşa`ya sunduğu kasîdedir. Bundan başka Sürûrî (v. 1814), Kâmî (v.1724), Nedîm (v. 1730), Arpa Emîni-zâde Sâmî (v. 1732), Seyyid Vehbî (v. 1736), Süleyman Nahîfî, Sünbülzâde Vehbî (v. 1809), Koca Râğıb Paşa (v. 1763), Haşmet (v. 1768), Vâsıf (v. 1824), Leylâ Hanım (v. 1936) ve edebiyatımızda en çok Ramazâniye yazan Enderunlu Fâzıl (v. 1810)`ın kasîdeleri, türün kasîde şekliyle verilmiş önemli örnekleridir.
Bu Ramazaniye`lerden birkaç örnekle bu rahmet ayının şiirlere nasıl yansıdığını hep beraber görelim:
Dil-i mahzûnumuzu eyledi şâd u handân (Hüzünlü gönlümüzü hoş ve neşeli etti)
Geldi yümn ile yine şehr-i mübârek Ramazân (Geldi bereketle yine mübarek Ramazan)
Oldu nûruyla ziyâ-bahş kamu iki cihân (İki âlemin hepsi onun nuruyla aydınlandı)
Geldi `izzetle yine şehr-i mübârek Ramazân (Geldi izzetle yine mübarek Ramazan)
Etdi kullarına in`âmını Mevlâ-yı Kerîm (Kerim Mevla, kullarına nimetlerini verdi )
Bâb-ı fazlını açıp eyledi ihsân-ı `azîm (Fazilet kapılarını açmakla büyük ihsanlar eyledi)
Umarız ere makâmına geçen ahd-i kadîm (Umarız bütün ahitlerimiz yerini bulur)
Geldi yümn ile yine şehr-i mübârek Ramazân (Geldi bereketle yine mübarek Ramazan)
Zenb ü taksîrimizi rahmeti ede sâlib (Günah ve kusurlarımızı rahmetiyle götüre)
Mâsivâ resmi ola dîde-i dilden gâib (Allah`tan başka her şey göz ve dilden uzaklaşa)
Cân u dilden olalım ru`yet-i yâre tâlib (Allah`ı görmeye canı gönülden talip olalım)
Geldi `izzetle yine şehr-i mübârek Ramazân(Geldi izzetle yine mübarek Ramazan)
Burc-ı mes`ûda erip tâli`imiz ola saîd (Mutluluk burcuna çıkmakla talihimiz açık olsun)
Gecemiz kadri bulup rûzumuzu eyleye îd (Gecemiz Kadir`i bulsun ve gündüzümüz bayram eylesin)
Hâsıl olsun der isen sûret-i manâ-yı ümîd (Ümit mana ve şekliyle hâsıl olsun dersen)
Geldi devletle yine şehr-i mübârek Ramazân (Geldi nimetle yine mübarek Ramazan ayı)
Savm u tesbîhimizi eyleye lutfuyla kabûl (Allah`ımız! Oruç ve tesbihlerimizi lütfuyla kabul etsin)
İki âlemde nasîb ede visâline vüsûl (İki âlemde Kendine kavuşmayı ede nasip)
Kıla ihsân Fenâyî kuluna fevka`l-me`mûl (Umulandan ziyadesiyle Fenayi kuluna ihsan ede!)
Geldi yümn ile yine şehr-i mübârek Ramazân (Geldi bereketle yine mübarek Ramazan)
- Fenâyî Cennet Efendi -
Yevm-i şek deyü boğaz cengin ederken yârân
Zâhir oldu `âlem-i nusret-i şehr-i ramazân (Kâmî)
" Dostlar, hilalin çeşitli nedenlerle görülmeyişi üzerine boğaz cengi verirken; yani bu konuda zaaf sergileyenler ve isteksiz olanlar bir gün daha yemek yemenin keyfi(!)ni yaşarken âlemlere bir imdat/nusret olan Ramazan ayı tüm ihtişamıyla geliverdi."
Bir sütûn-ı nûrdur kim her minâre tâ seher
Şu`le-i kandîl-i berk-efşân ile rahşân olur. (Nazîm Yahya)
" Ramazan`ın gelişiyle seher vaktine kadar her minare nurdan yapılmış bir sütun misalidir. Kadir Gecesi`nin gelişiyle de kandilin bir şulesi ışık yayan bir güzellik olur."
Bu gece kadri bin aydan yeg ise tan mı Hak
Kudret ile şeb-i Kadr etdi mukadder bu gece ( Şeyhi)
Âşıklara edin salâ
Oruç ayı geldi yine
Rahmet denizi cûş edip
Âlemlere doldu yine ( Üftade)
Yine firkat nârına yandı cihân
Hasretâ gitti mübârek Ramazân
Nûruyla bulmuşdu âlem yine cân
Firkatâ gitti mübârek Ramazân (Niyâzî Mısrî )
"Dünya yine ayrılık ateşiyle yandı; ( çünkü) hasretle beklediğimiz mübarek Ramazan, âlem onun nuruyla yine can bulmuşken ayılıp da gitti mübarek Ramazan!"
Ramazanın ibtidâsı
Kuruldu cennet binâsı
Bu ayda oruç tutanın
Kabûl olur her duâsı ( Ramazan manilerinden)
İbrahim Dağılma / İnzar Dergisi - Temmuz 2012