İslam dünyasındaki savaşların İslam dünyasında cereyan eden yönleri konuşulurken İslam dünyası dışındaki yönleri genellikle göz ardı ediliyor.
Bu savaşlar neden çıkıyor ve neden bir türlü bitmiyor? Çoğumuz, bu sorunun cevabını savaşların sürdüğü alanda arıyor ve pek de kolay buluyoruz: Müslümanlar arasındaki şu problem, şu ihtilafı, şu ihtilaf da şu çatışmayı doğuruyor, diyoruz.
Bu tespitimizle, İslam âleminde savaşan güçleri, genellikle çok küçük güçler oldukları halde asıl aktör, iradesi kendi elinde olan fail konumuna yerleştiriyoruz.
Ya da ikinci bir bakış açısıyla Batı'nın İslam dünyasındaki kışkırtmalarına değiniyor, bunu da Batı'nın dünya hâkimiyetini sürdürme amacıyla ilişkilendirmekle yetiniyoruz.
Her iki yaklaşımda da savaşların sürmesini manevi sebeplere dayandırma eğilimi ağırlık kazanıyor: Bizim manevimiz ya da Batı'nın manevisi; bizim aramızdaki ideal çatışması ya da Batı'nın hâkimiyetini sürdürme ideali...
Batı'nın varlığını sürdürmesi elbette büyük idealidir. Ama hem Batı'nın bu idealini ekonomi çarkının dönmesinden bağımsız düşünmek doğru değildir hem de Batı zihniyetinde hiçbir ideal çıkardan üstün değildir.
Batı, çıkar söz konusu olduğunda hiçbir zaman idealleri önemsemedi; insanı, insan haklarını ciddiye almadı. Batı'nın generalleri, yakın bir döneme kadar insan kafalarından koleksiyonlar yaptıklarında, bu koleksiyonların önünde fotoğraf çektiklerinde Batı'da kayda değer bir tepki almadılar hatta kahraman olarak anılmaya devam ettiler. Zira Batı'nın “müreffeh” olmasını sağlayan o generallerin getirdikleriydi.
İslam âlemindeki çatışmalara mevzunun bu yanından da bakılmazsa konu eksik ele alınmış olur.
2014'teki verilere göre dünyanın en çok silah satan ülkeleri şu şekildedir:
1. ABD: 31%
2. Rusya: 27%
3. Çin: 5%
4. Almanya: 5%
5. Fransa: 5%
6. İngiltere: 4%
7. İspanya: 3%
8. İtalya: 3%
9. Ukrayna: 3%
10. israil: 2%
2010-1014 arası verilerine göre en çok silah alan ülkeler ise,
1. Suudi Arabistan
2. Hindistan
3. Çin
4. Birleşik Arap Emirlikleri
5. Tayvan
6. Avustralya
7. Güney Kore
8. Endonezya
9. Türkiye
10. Pakistan
Suudi Arabistan 2013'te de silah alımında dünya birincisi, Birleşik Arap Emirlikleri dünya dördüncüsü...2013 listesinin ilk onunda Türkiye yok.
Hafta başında yayınlanan 2015 verilerine göre, en çok silah satın alanlar,
1. Hindistan
2. Suudi Arabistan
3. Çin
4. Birleşik Arap Emirlikleri
5. Avustralya
6. Türkiye
7. Pakistan
8. Vietnam
9. ABD
10. Güney Kore
Burada Türkiye'nin durumunu anlamak zor değil, “çözüm” sürecine giren Türkiye, silah ithalatını azaltırken bu süreçten çıktığında yeniden silah alımına başlamış. Ya Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, bu iki ülke neden hep ilk ondalar? Suudi Arabistan 30 milyon nüfuslu bir ülke... Son dönemdeki Yemen'e yönelik hava saldırıları dışında tarihi boyunca hiçbir sıcak savaş içinde yer almamış.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise 5 milyon nüfusluk küçücük bir ülke... Toprakları neredeyse satın aldığı silahları depolayamayacağı kadar küçük... Her iki ülke de silah ithalatının çoğunu Amerika'dan yapıyor.
Amerika, her ülkeye öylesine silah satmıyor. Silah satışı, Kongre onayıyla gerçekleşiyor. Öyleyse bu iki ülke bu Kongre onayından nasıl geçiyor? Bunlar neyi gerekçe gösteriyorlar? Herhalde Yahudilerin önemli bir etkinliğe sahip oldukları Kongre'ye “israil'e karşı silahlanıyoruz” diyecek halleri yok. Geçmişte Saddam Hüseyin var diyorlardı, şimdi İran var diyorlar. Oysa bunların İran'la da hiçbir sıcak çatışmaları yok. Olsa da bunların bu kadar silaha ihtiyaçları olmaz.
Durum çok daha farklı: Keşke imkân olsa da İslam âleminde çatışan grupların silahlara nasıl ulaştıkları tespit edilse... Suudi ve BAE'nin buralara nasıl silah verdikleri açığa çıksa... Hem bugüne kadar İslam âleminde çatışan gruplardan herhangi birinin Suudi ve BAE'ye karşı herhangi bir kayda değer eylemi oldu mu?
BAE, Yahudi ortaklarıyla birlikte dünyanın en rezil turizmine ev sahipliği yapıyor. Suudi de her yıl onlarca muhalifini bu örgütlerle ilişkisi olduğu bahanesiyle infaz ediyor. Ne BAE'deki günahlar ne Suudi'deki infazlar bu ülkelere karşı eylem getiriyor.
Her nedense bu örgütler, yıllardır en kritik dönemlerde gelip eylemlerini Türkiye'de yaptılar. Günahla veya düşmanlarıyla çatışma alanı olarak Türkiye'yi seçtiler. Türkiye'yi sarsacak, Türkiye'de neredeyse seçim sonuçlarını etkileyecek patlamalar, cinayetler gerçekleştirdiler. Suriye'de de PKK'nin Türkiye'deki durumunu güçlendirmeye yarayacak şekilde sürekli Türkiye sınırında dolaştılar.
Nihayetinde Türkiye, yeniden en çok silah satın alan ülkeler listesine girdi. Ama mesele bundan da ibaret değil... Türkiye dış politikasında geri adım atmak durumunda kaldı.
Silah alımı, ülkelerin ekonomisini sarsmakla kalmıyor, onları dış güçlere bağımlı hale de getiriyor. Zira ülkeler, dış politikalarını kendilerine silah sağlayan ülkeleri dikkate alarak belirlemek durumunda kalıyor. Bunun her zaman içeriye de yansımaları oluyor.
2014 verilerine göre ABD dünya silah ihracatının %31'ini, Rusya %27'sini yapıyor.
Ve biz barışı bu iki ülkenin vicdanına terk ediyoruz. Bu iki ülkenin oyunlarını unutarak “iç cihad”dan, direniş cephelerinden söz ediyoruz.
Allah aşkına İslam'da “iç cihad” diye bir kavram var mı? Ya da büyük güçlerden en az biriyle müttefik halde yine bizzat büyük güçlere karşı savaşan bir direniş cephesi...
Hayır... Bu dünya literatüründe aslında oldukça küçük çaplı ama üzerlerinden yapılan “Müslümanlar savaşıyor” propagandasıyla alabildiğine mide bulandırıcı savaşlarla Amerika ve Rusya'nın bizzat ittifak içinde oldukları cephenin hem siyasi oyunlarına hem ekonomilerine malzeme sağlıyoruz.
Müslümanların bu küçük akılları aşacak bir ufka ihtiyaçları var...