İstanbul Seçimleri sonrası Türkiye’de bir darbe yaşanmış havası estirildi. Vatandaşın kendini güvende hissetmediği anlar, zamanlar oldu. Sokakta, caddede tam bir mahalle baskısı yaşandı. Bir anda, “Göreceksiniz gününüzü” moduna girildi. 28 Şubat darbe özlemiyle pusuda bekleyenler, bir anda ortama doluştu.
Toplu taşıma araçlarında hakaretler... Kamusal alanı kendi babalarının çiftliği sanıp onun için zırvalayanlar... Kendi zihni ve ideolojik kodları esas alarak aykırı düşünenleri yok sayanlar... Sokakta, caddede onursuzca yürüyüp ahlakın, ailenin, vatandaşın üzerine üzerine yürüyenler...
Bütün bunlar bir belediye seçimi sonrası yaşandı. Aslında ülkenin idaresini ele geçirdikleri takdirde hangi baskıcı ve tektipçi yöntemlere başvuracakları ayan beyan görüldü. Ben burada herhangi bir partiyi esas alarak bunu ifade etmiyorum. Bu topraklarda ellerine fırsat geçtiği takdirde zarar vermek için ne gibi yılanların çıyanların pusuda beklediklerine işaret etmek istiyorum.
Demek ki insan haklarından, demokrasiden, özgürlükten anladıkları bu kadarmış. Demokrasiden dem vurup baskıcı davranmayı, barıştan söz edip kavgadan beslenmeyi, ilaçtan bahsedip zehir zerk etmeyi siyasi yöntem kabul edenlerin insan hakkı, empati, hoşgörü anlayışı bu kadar olsa gerek.
Buradan anlaşılıyor ki; düşünceler, farklılıklar, hürriyetler, özgürlükler teminat altına alınmadan iş bitmiş olmuyor. Vaziyet onu gösteriyor ki, vatandaşlar gelecekleriyle ilgili mustarip ve güven endişesi içerisindeler. Kendilerini karşıt diye konumlandıranların tavırları endişe veriyor, ürkütüyor. Her şeyden önce ülke olarak elde edilen kimi kazanımların adalet ekseninde kayıt altına alınmaması büyük bir eksiklik.
Hele son zamanlarda o marjinal gruplara açılan alanlar, verilen inisiyatifler haklı olarak bütün bir ahaliyi kahrediyor. Mesela şu Avrupa Konsey Sözleşmesi yani diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi, işi büsbütün zıvanadan çıkarıyor ve içimizdeki canavar ruhluları tamamen cüretlendiriyor.
İslam ülkesine giydirilmek istenen ecnebi gömleğin tabir yerindeyse cerrahi müdahaleleri devam ediyor. Öyle ya, ecnebi efendilerin verdiği gömlek uymayınca, uydurmak için operasyon üzerine operasyon çekiliyor. Onların buradaki temsilcileri tek tek meclislere, başköşelere çağrılarak bu için nasıl başarılacağı istişare ediliyor.
3 Temmuz 2019’da TBMM’nin alt komisyonunda gerçekleştirilen toplantının tutanağına bakmak, işin vardığı boyutu anlamak için yeterli. Bu yapılan ihanet değilse nedir?!! Dışarda #AilemizHerŞeyimiz diyeceksin, meclis çatısı altında da aile ve ırz düşmanlarına gömleğin uyması için hangi uzvun kesilmesi gerektiği müzakeresini yapacaksın!
Toplumun ifsadını çabuklaştırmaktan başka işe yaramayan bütün sözleşmeleri iptal ederek kendinize gelin artık! Aile düşmanı sözde STK ve oluşumlardan hangi ahlak dersini alabilme ihtiyacını hissettiniz? İlahi, biz hangi günlere kaldık!
Fazla başınızı ağrıtmayayım; tüm bu olup bitenler sonrası demem o ki; ‘Onların niye bu kadar cüretlendiklerini daha iyi öğrendik! Ancak bunu öğrenmesine öğrendik de, ‘Biz niye kaybettik’ diye birileri fehmetti mi? Buna da cevap, ‘Daha şu ana kadar maalesef, ‘Hayır!!’ Bekleyip göreceğiz...
Selam ile...