Gülen'le ve tabanıyla ilgili hemen hemen her şeyi geçmişte de herkes biliyordu. Hedefe ulaşmak için her yolu meşru gördüklerini ispatlamak isteyen herkesin ajandasında da yeteri kadar örnek vardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan iki gün önceki din şurasında, “Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim” dedi ve ekledi: “Rabbim de milletim de bizi affetsin.”
Üstelik devlet yetkilileri içerisinde bunların ne olduğunu en açık ve yüksek sesle ilan eden de bizzat kendisi idi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu özeleştirisini şimdi herkesin yani neredeyse tüm halkın da yapması gerek.
‘Ya gerçekten bunların en kritik dönemde, başörtüsüne teferruat deyip sahip çıkmadıklarını hele de başörtülerinden dolayı mağdur edilenlere değil mağdur edenlere nasıl destek olduklarını biliyorum ama kızım şimdi üniversiteyi okuyacak, bunların imkânları da iyi, ne yapayım kızımı yine de onların evine, yurduna verdim' diyen Fırat abi, kusura bakma da sen de af dileyeceksin..
‘Valla ne yalan söyleyeyim, bunların kanallarındaki reklamların ne kadar ahlâksız olduğunu biliyordum, Tek Türkiye, Şefkat Tepe gibi dizilerinde mesela Kürtleri nasıl aşağılayıp ırkçılık yaptıklarını da biliyordum, yayınları ile ılımlı İslam projesine nasıl ‘hizmet' ettiklerini de görüyordum, ama ne yapayım, diğerlerinden iyi ya dedim, öğüt filan veriyorlar dedim onları izledim, izlettim hatta onların hatalarını söyleyenlere de kızdım' diyen Mehtap abla, şimdi: “Rabbim de millet de bizi affetsin” deme vakti.
‘Doğrusu bunların diyalog ve hoşgörü kılıfında Müslümanları bırakıp kâfirleri veli(dost) edinmelerinin karşılığında kendilerine dünyanın bir çok ülkesinde nice imkânlar sağlandığını biliyordum. Bunlar hakkında çok iddia dolaşıyordu. Ama hep hüsn-ü zanla bakarak hayra yoruyordum. Peygamberimiz(sav)'den bahsederken ağlayıp ağlatan birinin sırf batılı dostlarına şirin gözükme adına, karşılarında türlü türlü zillete düştüklerini de görüyordum ve onların huzurunda kelime-i şehadetin yarısını makaslamasında bir hikmet olsa gerek diyordum, ne yapayım bir kere hocaefendi dedik, aidiyet, intisap cemaat önemli dedik' itirafıyla pişman gözüksen de Hüseyin amca, şimdi Hak'tan ve yüzlerce şehidi binlerce yaralısı olan halktan bir af dileme zamanı.
‘Verdiğimiz zekâtlarla, Tarkan'ın şarkılarını öğrettikleri çocukları Türkçe olimpiyatlarına hazırladıklarını duymuştum, kurbanların ve himmet dedikleri infakların ABD'de şurada burada bol kazançlı ve derinlikli okullara dönüştüğünden de haberim vardı. Ne yapayım olimpiyatlara Peygamber Efendimiz de geliyor dediler, o okullarda çocuklara ahlâk filan öğretiliyor dediler, öğretmenler çok fedakârlık yapıyor dediler ben de yanı başımdakileri bıraktım bunlara bol bol vermeye devam ettim' diyen patron Hacı abi, şimdi pardon deme zamanı ve vakit, ‘herkesten özür dilerim bu özrüm hangi telafiyi gerektiriyorsa hazırım' deme vakti.
‘Kendilerinden olmayan İslami kesimlere karşı çok kibirli, havalı ve istemez tavırlarına sürekli şahit oluyordum. Hele şu mustazaflara attıkları iftiraları ve kurdukları tuzakları daha önce çok duyardım da son bir iki yıldır ulusal basın da, İhya der baskını, Cevzet Soysal cinayeti ve domuz bağı hikâyesi gibi bir kısım örnekleri gündeme taşıyınca daha da üzülürdüm ama adamlar her yere sızmıştı abi, onlara dokunan yanıyordu ne yapalım zulmü gördük ama korkudan ses etmedik' diyen gazeteci yazar Refik abi, şimdi ‘aldanmışız, kandırılmışız' türünden güzellemelerin tadı tuzu yok. Çık ve de ki; ‘Tevbe ve pişmanlığımı samimi adımlarımla sergileyeceğim, göreceksiniz'
Evet, ‘15 Temmuz'dan sonra ayıldım' diyenlerden ya da darbenin başarılı olması için sabaha kadar Yasin'ler okuyup dualar ettikleri halde, ‘sabah yakın değil mi'(Hud 81) ayetinin sahibi tarafından kurbanları kabul edilmeyen Kabil misali, elleri kuruyan sürüden bahsetmiyorum.
Çünkü onları uyarsan da uyarmasan da birdir, ne söyleseniz de kendilerinden başkasına inanmazlar. Güya mehdilerine(!) küfrederek ve meydanlara inerek ispatlamaya çalıştıkları pişmanlıkları da o kadar bayat bir numara ki ABD'nin şakirdinin 15 Temmuz'un yatsı vaktinde sönen yalan mumları gibi ömrü kısacık.
Onlar Allah'tan af diler ya da dilemez ayrı bir konu ama şu saatten sonra milletten dileyecekleri affın bir kıymeti harbiyesi yok.. Biz diğerlerinden bahsediyoruz ve Erdoğan'ın dediğinin aynısını bekliyoruz..