Bugünkü yazımızda Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber ortaya çıkan yeni durumu ve gelişebilecek yeni olayları tahlil etmeye çalışacağız.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiği 10 Ağustos seçimlerinden sonra tahmin edilemeyen bazı gelişmeler olacak gibi.
He¬men be¬lir¬te¬lim ki bu se¬çim so¬nu¬cu, HDP ha¬riç, seçime katılan diğer bütün partilerde bir iç mü¬ca¬de¬le baş¬lat¬acaktır. Bu iç mücadele CHP ve MHP`de yenilgiden kaynaklanırken AK partide zaferden kaynaklanıyor.
CHP ve MHP de muhaliflerin sesi yükselmeye başladı bile. Ancak Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin kaç seçim kaybetseler bile sahneden çekilmeye niyetlerinin olmadığı, bu erdemi göstermeyecekleri, seçim sonrasında yaptıkları “ başarılı olduk” açıklamalarıyla netleşti. Bu du¬rum¬da muhalifler biraz bağırıp çağıracaklar ama CHP ve MHP “aynı tas ve aynı hamam” olarak kalmaya devam edecektir.
Esas merak edilen gelişmeler ise Erdoğan’ın köşke çıkmasıyla AK partide yaşanabilecek gelişmelerdir. Açıkça söylemek gerekirse dost düşman her kesin en çok merak ettiği, bir şekilde kendi çıkarları açısından müdahil olmak istediği gelişme de budur.
Baş¬ta CHP, MHP, paralel yapı ve dış güçler ol¬mak üze¬re, AK parti’nin iktidarından memnun olmayan herkesin umudu; Erdoğan sonrası AK partide yaşanacak iktidar kavgaları ve seçilecek yeni Başbakanın güç ve iktidarın cazibesine kapılarak, kendisini başbakanlık makamına seçmiş kişi bile olsa, zamanla Erdoğan’a karşı bir bağımsızlık savaşına girip, Ak partinin sonunu hazırlamasıdır.
Her ne kadar Erdoğan ve AKP’liler kendilerinin farklı olduklarını ve asla böyle bir durumun yaşanmayacağını söyleseler bile, yeni Başbakan seçilecek kişinin çiğ süt emmiş bir insanoğlu olduğu göz önünde bulundurulunca neler yapabileceğini kestirmek çok zor.
En çok merak edilenlerden birisi de yeni başbakanın kim olacağıdır. Bilinen dört beş isim ön plana çıkmaktaysa da, Erdoğan’ın gelecekteki dünyanın şekillenmesinde ve “Büyük Türkiye” hedefinin gerçekleştirilmesinde açık ufkuna çok güvendiği Davutoğlu en ağır basan seçenek olarak ön plana çıkmaktadır.
Gül planının ise Parelel yapının yanı sıra, bazı dış güçler ile geleneksel büyük sermaye TÜSİAD ve onun medyadaki uzantısı gruplar tarafından onay gördüğü, bu medyanın son gönlerdeki yayınlarından gayet açık anlaşılmaktadır. Onlar başbakan olan güçlü bir Abdullah Gül’ü amiyane tabiriyle biraz “pohpohlayarak” yani kibir damarını okşayarak Erdoğan’ın kontrolünden çıkarabileceklerini hesaplıyorlar. Böyle bir Başbakan da tabi ki; Başta Amerika ve İsrail olmak üzere diğer dış güçlerle olan ilişkilerini düzeltecek, Büyük Türkiye hayallerinden vazgeçecek, Parelel yapıyla barışacak ve TÜSİAD ile bazı Medya kuruluşlarına akan ve halen kapalı duran bazı muslukların vanasını açacak. Tabi bütün bunlar onların beklentisi.
Ancak bence Abdullah Gül’ün en büyük şansızlığı bu cenah tarafından destekleniyor olmasıdır. Çünkü gerek AK parti tabanında gerekse yönetimde, bu cenahın destek verdiği her kes hemen “dış güçlerin maşası” olarak algılanıyor ve önü kesiliyor. Bu da, doğrusunu söylemek gerekirse Abdullah Gül seçeneğini en azından 2015 seçimlerine kadar rafa kaldırmış durumda.
Bu süreç aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan’ın karizması için de ciddi bir sınav olacaktır. Çünkü hatırlanacağı gibi zamanında Turgut Özal ve Süleyman Demirel Çankaya köşküne çıkınca partileri özerindeki kontrollerini kaybetmiş ve bu iki parti kısa sürede iktidar kavgalarıyla birinci parti konumundan çıkıp baraj altında kalmışlardı. Acaba Tayyip Erdoğan ve partisinin sonu da böyle mi olacak? Yoksa Tayyip Erdoğan bu konuda da farkını ortaya koyup bu süreci de başarıyla yönetecek ve partisini daha uzun süreler birinci parti olarak koruyabilecek mi? AK partililer Erdoğan’a son derece güveniyorlar, ğaybı ise Allah’tan başkası bilemez. Şüphesiz kısa bir süre sonra zihnimizdeki birçok sorunun cevabını yaşananlarla bulacağız. AK parti ya bu sınavdan başarıyla çıkıp güçlenecek veya iktidar savaşlarına mağlup olarak ANAP ve DYP gibi kısa sürede eriyip gidecektir.
Umarım ülkemiz ve dünya Müslümanları için en hayırlısı olsun.
Selam ve dua ile.