Geçen hafta “Allah İnancının Ağır Bedeli” konulu bir yazı yazmıştım. Allah'a inanmanın ağır bedelini, dün Peygamberler, şehitler, sıddıklar ödedikleri gibi, bu gün de onların yarenleri ödemektedir. Bu ülkenin Kürt illerinde, 28 Şubat öyle Batı'daki gibi teğet geçmedi. Freni boşalmış bir kamyon gibi Müslümanları ezip, geçmeye çalıştı.
Geçen hafta 28 Şubatçıların yaptıkları işkencelere değinmeye çalışmıştım. Bunların yaptıkları ile ilgili yığınla yazı yazılmış, yüzlerce kitap kaleme alınmıştır.
İşkencecilerin ruh dünyasını merak etmiyor değilim. Örneğin bodrum katında çığlık çığlığa kalan mazlum insanlar varken, üst katlarda kalan polislerin, nasıl oluyor da aileleri ile birlikte sabah kahvaltısı yaptıklarını merak etmiyor musunuz?
Ya da elleri kalorifer peteğine bağlı olduğu halde, çırılçıplak duran birisinin üzerine buz gibi soğuk su döken polisin, bu arada çerez yemesini hangi insan havsalası açıklayabilir?
Yapılanlardan dolayı çıldıracak hale gelen bir zavallıya; “Haydi işkence seansı bitti, elbiselerini giyebilirsin” dedikten sonra, atleti yerine külotunu kafasına geçirmeye çalışmasına kahkahalarla gülmenin mantalitesini kim açıklayabilir?
Ya da polislerin cemaatle kılınan namaz ve tesbihattan sonra gelip, teker teker Allah davası uğruna göz altına alınanlara gaddarca yöntemler uygulayıp, mesela hayalarını sıkmaları hangi akıl ile izaha kavuşturulabilir?
Hakikaten bunlar insan mıydı? Halen bu şahıslar aramızda yaşadıklarına göre ne yaparlar acaba? Ne yer, ne içerler? Şıpıdık terliklerini giyip emekliliğin keyfini mi çıkarıyorlar acep? Çocuklarına hangi mesleki bilgilerini anlatırlar? Ya da torunlarına anılarını nasıl anlatacaklar?
İsterseniz onlara biraz yardımcı olayım, ha ne dersiniz? Örneğin bunlardan biri torunlarını etrafına alıp, şunları anı diye anlatabilir: “Bakın çocuklar, bizler zor şartlarda, Şırnak'ta görev aldık. İdil İlçesinde Sait diye birinin evine sabah namazı vakti baskın düzenledik. Evi ararken, Kur'an-ı Kerim'in arasında o zamanki tabirle milyonlarca para buldum. Hepsini cebime attım. Bak, bu evi o parayla satın aldım. Sizler için ne gibi fedakârlıklara katlandığımı görün, anlayın diye anlatıyorum. Hem sonra bu adamcağız parasını soramadı bile. Koskocaman devletin polisini hırsızlıkla suçlayacak değildi ya?”
Bir başkası şunları anlatacaktır: “Bakın çocuklarım şu raflarda gördüğünüz kitaplar var ya, onları Hizbullahçı diye bilinen Mehmet Emin diye birinin kitaplığından aldım. Şimdi okumaya çalışıyorum. Sizler de yarın emekli falan olunca okursunuz. Hem bu kitaplarda öyle sakıncalı bir şey de yok. Niye yakalamışız o zavallıyı, anlamadım doğrusu. Bunları suç unsuru diye almıştık. Hepsini topladım geldim. Valla piyasada binlerce lira eder bunlar.”
En fedakâr polise gelince: “Bakın evlatlarım. Yakaladıklarımız arasında Abdüsselam diye genç bir imam vardı. Zavallı Kur'an dersi vermekten başka bir şey yapmamıştı. Bir gece sabaha karşı onu Cudi dağına götürdük. Çok kar vardı yerde. Bir çukur kazdık. Abdüsselam'ı başı dışarıda kalacak şekilde çukura gömdük. Çok gülmüştük. Gözleri kapalıydı. Tam başının yanında tabanca ile ateş ediyorduk. Adam öleceğini sandı. O gün çok eğlenmiştik.”
Ya Hizbulahçı diye işkence edilenler ne anlatacaktı? “Bakın evlatlarım. Allah'a iman etmenin ağır bedelleri olabilir. Tarih boyunca bu inanç uğuruna neler çekilmiş neler? Peygamberler, ashap, şehidler, sıddıklar ne çileler çekmiş biliyor musunuz? Hem bu camia fertleri 2000'li yıllarda ne işkenceler gördü? Cemaatimizin ileri gelenleri altı aydan fazla sürekli işkenceye tabi tutuldu. Hem biliyor musunuz, 15 günlük işkence sonucu, ismini dahi vermeyen kahramanlarımız vardı. Bu şartlara dayanamayıp şehid olan kardeşlerimiz de oldu.”
Evet, sizce hangileri göğsünü gere gere anılarını anlatacak?