Allah Teâlâ ‘her nefis muhakkak ölümü tadacaktır' va'di ve imtihanın bir gereği olarak her canlı bu dünyadan göçüp gitmektedir. İnsanlar, ahiretteki ceza ve mükâfattan önce bu dünyada da yerine göre maddi; yerine göre manevi, insanların teveccüh, sevgi ve saygısını kazanarak ya da tam tersi kin ve nefretini kazanarak yaptıklarının karşılığını bir şekilde almaktadır. Ölüm vardır cennetin yolunu açar, ölüm vardır cehennemin yolunu açar. Ölüm vardır, yaşamadan daha evladır. Ölüm vardır; yeniden dirilmedir, toplumun inşası için çimento, insanların gafletten uyanması için dirilme ve kalk borusudur. Ölüm vardır, tamamen hüsran, bitiş, yok oluş ve ziyandır.
‘Onlar için ne gök, ne de yer ağladı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.(Duhan: 29) Üzülen, sevinen sadece insanlar değil aynı zamanda yer ve gök de zalimlerin ölümüne ağlamaz. Bunun tam tersi salih ve iyi insanların ölümüne insanlar ağladığı gibi yer ve gök de ağlıyor dersek, ayetin mesajına ters düşmemiş olur.
Milyonlarca insanın mağduriyetine sebep olmuş, kendince haksızlık olmasın diye ‘bir sağdan bir soldan adam astıran' ülke olarak çektiğimiz ve halen çekiyor olduğumuz birçok sorun ve problemin müsebbibi olan Kenan Evren de ölümü tattı. Ama ne ölüm…
Bir dönemin kudretli cumhurbaşkanı, her sözü kanun olan, kendisi için meydanlarda yüzbinler toplanan, geçtiği yollardan insanların alkış için dizdirildiği, herkesin selama durduğu kudretli paşanın ölümüne kimse ağlamadı, üzülmedi. Ne kadar kırgın, küskün olunsa bile ölünün arkasında konuşulmadığı, kerhen de olsa musalla taşında insanların hakkını helal ettiği bir toplumda yaşıyoruz. Buna rağmen insanlar caddelere çıkıp onun ölümünü davul zurnayla karşıladı. İnsanlar TV'lere çıkıp bağıra bağıra ‘hakkımızı helal etmiyoruz' dediler. Mecburiyet veya kendilerini o durumda gören zevat dışında kimse cenazesine katılmadı, taziyesine gitmedi. Ölümüne ne yer ehli ne de gök ehli ağladı.
İşte Kenan Evren ve benzerlerinin durumu göz önünde iken onun yolunu takip eden, onun gibi olmak için habire zulüm üstüne zulüm işleyen Mısır'ın diktatörü Sisi'nin mahkemeleri yeni idam kararları verdi. Bu idam kararı verilenler arasında Mısır'ın meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve ümmet tarafından genel kabul görmüş âlim Yusuf Karadavi de var. Sisi de aynen selefleri gibi kendince halkın gözünde sevilmek, otoritesini meşrulaştırmak; en önemlisi de kendini o makama getiren Amerika, israil ve batı dünyasının emirlerini yerine getirmek için zulüm üstüne zulüm işlemekten kaçınmamaktadır. Aynen selefi Evren gibi. Ki Evren'in darbe yaptığı haberi, eşiyle o sırada konserde olan dönemin Amerika başkanı Jimmy Carter'a ‘bizim çocuklar darbe yaptı' şeklinde iletilmişti. Kim bilir Sisi'nin darbe yaptığı haber alınınca Barak Obama ve Batının diğer başkanlarına hangi kelimelerle iletilmiştir… İnşallah günü gelince bunlar bir-bir ortaya çıkacaktır.
İşte Sisi'de bunlardan ders almamış olmalı ki zalimliğine ve kuklalığına devam etmektedir. Hâlbuki Mısırın kadim medeniyeti zalimlerin akıbetinin nasıl sonuçlandığını somut ve canlı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Firavun, Musa, Yusuf, Enver Sedat, Halit İslambuli isimleri ve hayat hikâyeleri çocuklara anneleri tarafından uyumaları için her akşam söylenmektedir.
Bu ibretlik durum sadece sisi için geçerli değildir. Tüm insanlar özelde Müslümanlar için de geçerlidir. En çok ders alacak olanlar bizler olmalıyız. Bu dünya gelip geçicidir. Cezası da mükâfatı da, sefası da eziyeti de kısacık ve muhakkak sona erecektir. İşin esası Allaha ve ümmete karşı görev ve sorumlulukları yerine getirebilmek, zalimler ve yaptıkları zulümlerine karşı nerede ve nasıl durulduğudur.
Maalesef ümmet olarak bu zulme karşı duramıyor, gereken tavır ve duruşu gösteremiyoruz. Birlik ve beraberlikten uzağız, birbirimize karşı gösterdiğimiz katı ve sertliği düşmana karşı gösteremiyoruz.
Allah Teâlâ'dan temennimiz; bu mazlumiyet ve mağduriyetlerin uyanışa, birlik ve beraberliğe vesile olmasıdır.