Tunceli Belediyesi’nin 2010 yılında Seyit Rıza’nın heykelini Kışla Meydanı’na dikmesiyle ilgili Emniyet Müdürlüğü suç duyurusunda bulunmuştu. Bunu değerlendiren savcılık, suç unsuru bulmadı.
Basında bu “Seyit Rıza’ya iade-i itibar” diye yer aldı.
Birebir iade-i itibar değilse bile bunu başlangıç olarak kabul edelim.
Dersim olayı yakın tarihteki en önemli facialardan biridir.
Batıcı sistemin dönüştürmeye, asimile etmeye çalıştığı kitlelere karşı gerçekleştirdiği dehşet verici imha hareketlerinden biridir.
Ne heykele, ne de yeni kültler oluşturma gayretine taraf değiliz.
Ama ortadaki zulmün taraflarını iyi tanımakta da fayda vardır.
Mazlumlara itibarlarının iade edilmesi önemli bir şey; ama asıl önemli olan zulmedenlerin hala “itibar” sahibi olarak arz-ı endam etmeleri.
Onlarla ilgili de gündem oluşturmak gerekir.
Dönem iyice irdelenmeli ve arşivler herkes için açılmalıdır.
Belki o zaman kanuni düzenlemelere bile gerek kalmadan birçok şey ortaya çıkar.
Aslında iade-i itibar meselesi bir süredir tartışılan bir konu.
Adnan Menderes, 1961 yılında idam edilip İmralı adasına gömüldü.
Komik bir yargılama süreci yaşanmıştı. Mahkeme başkanı Salim Başol “Sizi buraya getiren güç böyle istiyor” diyerek hukuk tarihine kara bir sayfa eklemişti.
1990 yılında Meclis’te kabul edilen bir yasayla Menderes’in na’şı İmralı adasından alınıp Vatan Caddesindeki anıt mezara kondu.
Şimdilerde süreç farklı bir şekilde işlenmeye başladı.
Darbeleri araştırma komisyonunun kurulmasını, kimi darbecilerin yargılanmasını eski-yeni darbe mağdurları için bir tür iade-i itibar olarak kabul etmek de mümkündür.
Mazlumca şehid edilen İskilipli Atıf Hoca’ya da mezarının nakledilmesiyle, adına panel ve etkinliklerin yapılmasıyla, adının parklara verilmesiyle fiili olarak itibarı iade edilmiştir.
Şehid Şeyh Said’in durumu da konuşulmaktadır.
Halen yapılan bazı etkinliklere soruşturma açılıyorsa da eski üslubun kullanılmadığı ve zamanla şartların tümüyle değişeceği herkes tarafından kabul edilmektedir.
Tüm bunlar tabuların kısmen de olsa yıkıldığını göstermesi açısından önemlidir.
Bana kalırsa asıl sorun mazlumların durumu değil zalimlerin durumudur.
Yasal düzenlemeler olmazsa da mazlumlar halkın gönlünde zaten itibar sahibidirler.
Önemli olan zalimlerin itibarları hakkında konuşmaktır.
İstiklal mahkemelerinde verilen kararların yeniden gündeme gelmesi ve hukuksuzlukların ifşa edilmesi gerekmektedir.
Hukuku dillendirmesi gereken “Baro”nun inkarcı bir zihniyete sahip olan Mahmut Esat Bozkurt adına ödül vermesinin izahı yoktur.
İstiklal mahkemesi celladı Ali Çetinkaya adı kampüse verilmiştir ve buna karşı bir girişimde bulunulmamaktadır.
Halen bazı şeyler düzelmemekte, düzeltilmemektedir.
Konunun siyasi iktidarla değil, devlet mantığıyla, Kemalist mantıkla alakası vardır. Siyasi iktidar uzun süre başta kalmanın verdiği rahatlıkla devletle kendini özdeşleştirir ve yapılan yanlışlara sahip çıkarsa kendisi zarar eder.
Kemalist sistem oluşturduğu üslup ve kültür ile bazen siyasi iktidarları farkında olmadan kendi dili ile konuşturabilmektedir.
Meşruiyetlerini Kemalist sistemin sembolleri ile ifade edenler tuzağa düşmüşlerdir.
Mazlumlara iade-i itibar yerine zalimlerin itibarlarını düşürecek, gerçek kimliklerini ve fiillerini ortaya sürecek çalışmalar yapılmalıdır.
Sistemin efsaneler üzerine kurulu itibarı gerçek bilgi ve belgelerle açığa kavuşturulmalıdır.
Her şeye rağmen zalimlerin peşinden gidenler saflarını daha net olarak belirtmiş olurlar.