Yavaş ve noksan da olsa, söz verdiği İslami ve insani özgürlüklerin birçoğunu yerine getirmek için ciddi adımlar atmış bir siyasi liderin, cumhurbaşkanı seçilmesi ile artık asıl meselenin konuşulma vakti gelmiştir.
Malum, seçilen cumhurbaşkanı sivil olanların üçüncüsüdür. Demirel de, her ne kadar sivil gözükse de, öyle olmadığını kendisi de ayan beyan ifade etmiştir. İlk defa da halk seçtiğine göre yeni cumhurbaşkanı için sivil tanımı daha nettir.
Darbelerin çeşitli ve sürekli olduğu ülkelerde, sivil kelimesine yüklenen anlam çok pahalı ve kıymetlidir. Çünkü bu tür ülkelerde zulümler resmi, acılar ve mağduriyetler sivildir. Yasaklar resmi, özgürlükler sivildir. Otoriter kibir ve keyfi uygulamalar resmi, insan onuru sivildir.
Gelelim asıl meseleye. Halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı, bu cumhuriyetin 2023 hedeflerinden bahsederken 1923’ten bu yana telef ettiklerinden de bahsetmelidir. Hem de öyle siyasi menfaatlere duygusal malzeme yapma gayesiyle değil, hesabını verme ve düzeltme gayesiyle...
Türkiye Cumhuriyeti denildiğinde, Bingöllünün, Diyarbakırlının, Muşlunun, Bitlislinin aklına; idam edilen Şeyh Said ve diğer âlimler geliyorsa, ötekileştirme geliyorsa, bunun düzeltilmesi için adım atması gereken, o cumhuriyetin başında olan kişidir.
Bu cumhuriyetle birlikte, doksan yıldır ne tür zulümler işlendi ve işlenmeye devam ediyorsa bütün bunların da ortadan kaldırılmasını sağlayacak ilk kişi, yine cumhurun başı olmalıdır.
Kemalizm, Atatürk milliyetçiliği ve laiklik, nasıl bir şeyse, halk artık bunlardan kurtulmak istediği için tercihini açık ve net olarak sandığa yansıtmıştır. O halde sivil cumhurbaşkanına düşen görev, Müslüman toplumun inancına ters bu tür ideolojilerle hesaplaşacağını deklere etmektir.
Andımızın kaldırılması, bu milletin üzerine olmayan elbiselerden birinin değiştirilmesi idi. Halkın seçtiği sivil cumhurbaşkanı, bunun devamını getirmelidir. Her şehrin, her ilçenin hatta her köyün meydanında, her kurumun önünde ve içinde arz-ı endam eden ve alabildiğinde vesayet, resmiyet ve devlet diktası üfleyen ulu önder(!)in heykelleri, resimleri, sözleri kaldırılmalıdır. Mademki halkın ekseri Müslüman’dır ve bu gerçek, seçimin sonuçlarını ciddi şekilde etkilemiştir o halde Müslümanların inancına tamamen ters olan paganizmin zorla dayatılmasına da artık son verilmelidir.
Ve Mustafa Kemal, kendisinden korkulması gereken ve dolayısıyla yaptıklarının tartışılmasına bile yasak konan tanrısal bir imge olmaktan çıkarılmalıdır. Medyada, akademik çevrelerde, siyasette, sokakta, insanlar, Mustafa Kemal’in yaptığı yanlışları konuştuklarında artık korkmamalıdırlar. Bunun için, çağdışı olan Atatürk’ü koruma kanunundan başlanılabilir.
Biri diğerinin olmazsa olmaz parçasıymış gibi Mustafa Kemal ile cumhuriyeti birbirinden ayrılmaz gösteren zihniyetlerin kaybettiğini ispatlamak için daha kaç referandum, kaç cumhurbaşkanlığı beklenmektedir?
Veya insanların kendi inançlarını özgürce yaşadıkları, anadillerini istedikleri gibi konuştukları, kendi kültürlerini istedikleri gibi yansıttıkları bir ülkede, devletin yıkılmadığını ispatlamak için milletin her hafta sandığa mı gitmesi istenmektedir?
Atatürk milliyetçiliğinin bu ülkeye verdiği zararı anlamak için daha kaç çözüm süreci planlanmaktadır?
Bediüzzaman’a 28 sene işkencelerle eziyet edip yıllarca da eseriyle uğraşmış bir cumhuriyet, bugün O’nun eserini basarken korkmuyorsa, bu cesaretini, O’na bu eziyeti yapanların rejim ve ideolojilerini mahkûm ederek de göstermelidir.
Elhasıl, bugün ilk defa halkın seçtiği cumhurbaşkanından beklenen, bu cumhuriyetin rejimi ve halka yaptıkları ile ilgilidir.
Yoksa ulu önderlerine kulluklarını; “olmasaydı olmazdık” biçiminde ikrar edenlerden korkacak bir cumhurbaşkanının sivil olacağını kimse söyleyemez.