Siyasal tercihler sloganda ya da sandıkta kalmaz; eninde sonunda sosyal yaşamı etkiler. Bugün yaptığınız bir siyasal tercih, salt idareyle ilgili bir tercih olarak durmaz.
Siyasal tercih, özellikle güçten yana kullanıldığında kaçınılmaz olarak sosyal sonuçlar doğurur. Bugün yaptığınız bir siyasal tercih, bir sonraki kuşağınızın kimliği ile ilgili yaptığınız bir tercihin ta kendisidir.
Siz, yarın nasıl bir nesil istiyorsanız bugün öyle bir siyasal tercih yaparsınız. Bunun sorumluluğundan kaçma gibi bir şansınız yok:
Cizre’nin Cudi Mahallesi, otuz yıl önce şehirleşmenin hemen eşiğinde Şeyh Zeki Atak ile Kürt milliyetçiliğini maske edinen sosyalist yapı arasında yol ayrımında kaldı.
Şeyh Zeki, Kur’an-ı Kerim Kursu hocasıydı ve aynı zamanda bölgenin klasik medreselerinden birinin seydasıydı.
Diyanet görevlisi olarak mahallenin çocuklarına Kur’an-ı Kerim dersi öğretirken aynı zamanda gönüllü olarak kendisini alim yetiştirmeye adamıştı. Köken olarak seyyid ve şeyh idi. Bu vasıflarıyla İslâmî sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor, mahallenin gençlerine irşadda bulunuyordu. İhlası tam, gayreti kusursuz; gençler üzerindeki etkisi muhteşemdi.
Onun gayretleri epey yol almıştı ki Cudi Mahallesi’ne malum sosyalist yapı “bulaştırıldı.” O yapı, sosyalist tecrübenin akl-ı selimi bozan korkunç propagandasıyla mahalle halkının aklını çeldi. Onları Şeyh Zeki’nin amaçları konusunda kuşkulandırdı. Kendisinin halkın yegâne kurtarıcısı olduğuna inandırdı.
Ne yazık ki Cudi Mahallesi, Şeyh Zeki’ye karşı sosyalist yapıdan yana tercihte bulundu. Sosyalist yapının sloganlarını seslendirmekle kalmadı. Şeyh Zeki’nin gayretinin de karşısında durdu. Nihayetinde Şeyh Zeki, sosyalist örgüt tarafından pusuya düşürülerek şehid edildi. Sıradan sosyalist militanlara yas tutan mahalle, pâk şahsiyetler hariç elbette, Şeyh Zeki’nin katlini neredeyse kutladı.
Mahalle halkı, aslında Şeyh Zeki gibi inanıyor, insani olarak ona hayranlık duyuyordu. Yaptığının sadece siyasal bir tercih olduğunu söylüyordu. Biz namaz kılarız, oruç tutarız; ama siyasetimizi de sürdürürüz. Buna engel olan seyyid ve şeyh de olsa karşısında dururuz, diyordu.
Sonuç mu?
Bir hafta önce Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde bir baba üç yaşındaki çocuğunu Dicle Nehri’ne atıp katletti.
Çocuğun babadan ayrılmış annesi, bir televizyon kanalının soruları üzerine, kocasının içki içip uyuşturucu kullandığını ve kendisini evliliği boyunca darp ettiğini söylüyor.
Mahallenin muhtarı ise içki ve uyuşturucunun mahallenin kronik bir sorunu hâline geldiğini, artık uyuşturucu bağımlıları ile baş edemediklerini beyan ediyor.
Cizre’nin Cudi Mahallesi ve muhtarın çaresizlik beyanında bulunacağı kadar uyuşturucu bağımlılığı…
Fakat Cudi Mahallesi, uyuşturucu sorununa müptela olma konusunda yalnız değil… Cudi ile benzer bir geçmişi olan mahallelerin tamamı, diğer mahallelere göre belirgin bir farkla, bugün aynı sorunu yaşıyor.
Bir zamanlar sosyalist örgütün kalesi diye bilinen o mahalleler, sadece eğitim olarak geri kalmadılar, aynı zamanda içki, uyuşturucu ve başka melanetlerin birer yuvasına dönüştüler.
Dün, uyuşturucunun adını duymamış, içki denince midesi bulanan anne babaların çocukları… Ağabeyleri, anne babalarının “güçten yana durma” hırsından gelen teşvikiyle, sosyalist örgütün sloganlarını attığı çocuklar… Bugün uyuşturucu bataklığında…
Gelin! Bu akışın tersini düşünün: Acaba Cudi Mahallesi, tercihini sosyalist yapıdan yana değil de Şeyh Zeki Atak’tan yana koysaydı bugün nasıl olurdu?
Sosyalist yapılar, elbette pes etmiş değiller, bunun için melanet propagandalarıyla önünüze kapkara bir tablo koyarlar. Bugün sosyal medyada sizi sadece siyasal tercih noktasında etkilemeye çalışıyor görünen o propagandanın etkisinden kendinizi lütfen uzak tutarak düşünün…
Hakikaten Cudi Mahallesi, şimdi baştanbaşa bir ilim merkezi, bir bereket yurdu olmaz mıydı?