Siyaset; yol, yöntem, yöneten, yönetilen anlamlarına gelir. Günlük konuşmalarımızda politikayla eşdeğer hale gelmiştir. Tarım politikası, ekonomik politika, hukuk politikası, dış politika, vb.
Herkes siyaseti konuşur. Fakat herkes siyaseti farklı algılar. Bu farklı algıların temelinde de psikolojik nedenler yatmaktadır. Siyaseti inkâr eden insanların, siyaset yaptıkları kaçınılmazdır. Bir düşünürün söylediği gibi “Siz siyasetten kaçarsanız siyaset sizinle uğraşır.”
Siyasetten kaçamadığımıza göre siyaset, zaruret arz etmektedir.
Siyasetin olumlu olumsuz tarafları var mıdır?
Siyaset hep kötü çağrışımlar mı yapar?
Ülkemizde iktidar ve muhalefetin anlayışı nasıldır?
Siyasetin dinle ilişkisi nedir?
Bu tür sorular tarihi gelişim içerisinde hep soruldu ama ne kadar cevap buldu tartışılır.
Bu konu kendi alanımızı ilgilendirdiği için bizi bu konuda yazmaya sevk etti.
Mantıkta bir ibare vardır: Öncüller doğruysa sonuç da zorunlu olarak doğru olur.
Siyaset bir ateş ise adil insanların elinde olmalı ki kimsenin canı yanmasın.
Siyaset bir değer ise değerli insanların elinde olmalı ki insanlar değer bulsun.
Siyaset bir mozaik ise siyasetin Bilalleri, Selmanları olmalı.
Siyaset eşitliği göstermek ise kızların diri diri gömüldüğü dönemde Fatımaların elinden şefkatle tutup onları sevgiyle gezdirmek olmalı.
Siyaset doğruluk ise dünyanın düz değil yuvarlak olduğu söylenebilmeli.
Siyaset kutsallara saygıysa Ebrehelere karşı Ebabil olunmalı.
Siyaset özgürleştirmeyse siyasetin Ebubekirleri olmalı.
Dinde siyaset yoktur diyenler! Dinin kendisi siyasal ortamda doğmadı mı?
Her toplumun her ülkenin kendine göre bir yönetim anlayışı olduğu gibi, çeşitli sorunları da vardır.
Yaptığımız araştırmaya göre ülkemizde siyasetin kronikleşmiş iki sorunu var:
1. İktidarların kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde görmeleri.
2. Tarih boyunca muhalefetin iktidarı düşman ilan etmesi.
Siyaset sahnesinde rol alan iktidarlar arasında “amaca giden her yol meşrudur” mantığıyla hareket edenler; değerleri hiçe sayıp kadın, yaşlı, çocuk demeyip canlara kast edenler ya da düşünmeyi serbest, ifadeyi yasaklayıp çeşitli cezalarla kendi hâkimiyetini kurmaya çalışanlar tarih sayfalarına kara birer leke olarak geçmişlerdir. Çıkar perspektifinden bakıp Yusufiler üzerinden hesap yapanlar, kötü pazarlıkların Yusufları aziz yaptıklarını bilmezler mi?
Renk ayrımı yapanlara, mazlumlarla aynı sofraya oturamayacaklarını söyleyenlere tarih nezaket dersi vermedi mi?
Çadırlarda yaşayanları unutup süt banyosu yapanların daha fazla düşünmeleri gerekmez mi?
Kendi oyunu çobanlarla eş değer tutmayanlar, çobanlığın peygamber mirası olduğunu düşünmezler mi?
Zengini zengin, fakiri fakir yapan demokrasi değil midir?
Özgür düşüncenin hâkim olduğu, demokrasinin doğum yeri olan eski Yunanda Sokrates’i asan demokrasi değil de nedir?
Demokrat geçinip de sandığı gösterenler, neden bugün sandık her şey değildir diyorsunuz? Demokrat geçinip üç aylık mesafeden korkanlar, sandıklardan Musaların çıkacağından mı endişeleniyorsunuz?
Kendilerini yıldız olarak görenler, güneşin doğuşu yakındır.
Bu sorunların çözümü için partiler de adil insanların azlığından ziyade adil ve mütevazı insanların çoğunluğu elzemdir. Doğru hepimizindir. Bazen yanlışlarımızdan da doğruya gitmek, farklı düşüncedeki insanların başarısını tebrik etmek erdemdir. Unutmayalım ki sevgide özgürlük, saygıda mecburiyet vardır.
Selam ve dua ile…