İslam’a hizmeti ilke edinmiş Müslüman bir davetçi hayatını Allah’a vakfetmiş kişidir. Mutlak hedefi de, Allah’ın rızasına ulaşmaktır. Davetçi, her ortam ve her şartta dinin güzelliklerini, emir ve yasaklarını insanlara anlatmakla vaktini meşgul eder. Onun derdi, insanların Hz. Muhammed (sav)’in getirdiği yüce dinden, yani Allah’ın kaidelerinden bihaber kalmamalarıdır.
Davetçi, insanları her türlü kötülükten sakındırdığı gibi kendisi de kötülüklerden ve ilerlemesine engel olan tehlikelerden şiddetle sakınır. Ki davetçinin en önemli özelliklerinden biri, insanlara söyleyeceği bir şeyi ilk önce hayatında uygulamasıdır. Yani davetçi, yapmadığı bir şeyi muhatabına kesinlikle söylemez. Çünkü davetçi, topluma yön veren, etrafındakilere yol gösteren, hal ve hareketleriyle de örnek gösterilen bir şahsiyettir.
Toplumun ilahi kaidelerden haberdar olması ve bu kaideleri hayatlarında uygulamaları bir davetçi için çok önemlidir. Zira davetçi toplumun iman, selamet ve saadeti uğruna, çağın etkili araçlarıyla (parti, vakıf, dernek, televizyon, radyo, sosyal medya vb.) iştigal edip vaktini harcadığı gibi mal ve canından da hiç çekinmeden vazgeçebilir.
Hayatı boyunca aziz İslam dini uğruna mücadele eden ve Allah yoluna daveti hiçbir zaman nefsanî arzularını gerçekleştirmeye alet etmeyen Üstad Said-i Nursi’nin şu sözleri, bir davetçinin toplumun kurtuluşu karşısındaki düşüncelerini/sevincini açıklamaktadır: “Ben cemiyetin iman ve selameti yolunda ahiretimi feda ettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu! Cemiyetin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem, orası bana zindan olur. Milletimizin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gülistan olur.”
Davet, ‘En Hayırlı Meslek’tir
Davet, kulluk mertebelerinin en şerefli olanıdır. Şeytanın tuzağına düşmüşleri dünyevî hiçbir çıkar beklemeden kurtarmaya çalışmaktır. Cehennemin yakıcı ateşine karşı bir uyarıcıdır. Yanlış yollara sapanları doğru yola iletmektir. Çağın iletişim araçlarıyla birlikte diğer etkili araçları da vesile kılarak, insanları doğruya yöneltmektir. Eşitliği, kardeşliği, adaleti, barışı, sevgiyi, hoşgörüyü, toplumsal birlikteliği yeryüzüne yaymaktır.
Davet, en hayırlı ve en faydalı meslektir. Fedakârlıktır, samimiyettir, çıkarsız bir zahmet, muttakiler için rahmettir. Zorluklara katlanma, musibetlere sabretmedir. İnsanları hakikate çağırmaktır. Tükenmekte olan bir ömre ab-ı hayat sunmaktır; ölmüş kalpleri diriltmektir. Karanlıktan aydınlığa, zilletten izzete, küfürden imana, ilkellikten medeniyete doğru yürümektir.
Davet, davetçinin muhatabına sarf ettiği üç-beş cümleden ibaret değildir. Çünkü davet, Peygamberlerin ve onlardan sonra gelen müminlerin hakkıyla yerine getirdiği ilahi bir işlevdir; dolaysıyla davetçi için de “kutsal bir görev”dir.
Peygamberler, hayatları boyunca ayırım gözetmeden insanları Allah’ın birliğine davet etmişlerdir. Muhataplarından herhangi bir karşılık beklememiş; mükâfatlarını sadece yaratıcıdan ummuşlardır. Muhataplarının davetlerine karşılık vermemesi, bu ilahi görevlerini yerine getirmelerine mani olmamıştır.
Davetçi İçin ‘Siyaset’ Bir ‘Davet Alanı’dır
Peygamberlerin yolunu sürdüren ve İslamî hassasiyetleri her şeyden üstün tutan Müslüman bir davetçi, her şart ve ortamda misyonunun yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirmeye çalışır. Bunu yerine getirirken çağın etkili araçlarını da, İslamî kaideleri gözeterek kullanır.
Aslında davetçinin ne ile uğraştığı, nerede ve ne zaman ne iş yaptığı pek önemli değildir. Önemli olan, daveti hakkıyla yerine getirebilmesidir. Çünkü Kur’an’a hizmeti şiar edinmiş bir davetçi için diğer tüm alanlar olduğu gibi ‘siyaset’ de bir ‘davet alanı’dır.
Siyasetle iştigal eden davetçilerin misyonuyla ilgili en güzel tespiti Şehid Hasan el Benna yapmıştır: “Kardeşlerim! Kur’an sağımızda, sünnet solumuzda olduğu halde yola koyulmuşuz. Gayemiz; insanları İslam’ın emir ve yasaklarına davet etmektir. Bizim siyasetimiz bundan başkası değildir. Tüm insanlık şahit osun ki, biz böyle siyasileriz. Kardeşlerim! İslam, iki dünya mutluluğunu garantileyen bir siyasete sahiptir. İşte siyasetimiz onun ta kendisidir.”
İslam'ı ölçü alarak ‘Siyasete İslamî renk katma’ hedefi ve ‘adaleti yeniden tesis etme’ düsturuyla çalışmalar yapan Hür Kadroların yüklendikleri misyon ve yaptıkları siyaset de, insanları İslam’ın emir ve yasaklarına davet etmeyle beraber; temsilden yoksun insanların sözcüsü olmak, dağılmış safları birleştirmek, yanlışları düzeltmek, milletin ve memleketin çıkarını gözetmek, topluma fayda sağlayacak çözümler üretmek ve ülkenin özlemle beklediği ‘adil siyaset’ yapmak, ayrıca politik cedelleşmeden uzak durarak siyasette davetçinin misyonunun nasıl olması gerektiğini topluma öğretmektir.