İlk hatırladığım siyasi manzaradır Fehim Adak'ın köyümüzü ziyareti. Hafif şişmanca, sakallı bir amca, etrafında çok sayıda akranıyla camimize geçerken elini öpmek için sıraya girmiştik.
Asıl manzara ise dışarıdaydı. Bir grup güzel yüzlü genç, bizi toplayıp cihad, şahadet marşları söyletmişlerdi de kıtlık yıllarının Doğu Anadolu muhaciri, iri yarı yaşlı bir teyze cezbeye kapılmış, “Allah Allah!” diyerek gençlere doğru geliyor, salavat getiren diğer yaşlı kadınlar, işi biraz da espriye vurarak “Çekilin, üzerinize dağ geliyor, dağ!” diye sesleniyorlardı.
Soyadını söylemeyi becermez, Fehim Edek derdik Fehim Adak'a. Yaşlılarımız ise kolayı bulmuşlar, “Hacı Fehmi” diyorlardı ki aslında onun ne kadar kendilerinden biri olduğunu da ifade etmiş oluyorlardı. Dahası onu methetmiş oluyorlardı. Zira bizde Hacılık mukaddesti. Hacı olmak, günahından tövbe etmiş olmakla eşdeğerdi. Hacca giden harama, helale dikkat eder, varsa imkânı elindekinden başkasını da yararlandırırdı. (Ki bizde hâlâ iyi siyasetçiler Hacda bulunmuşlarsa Hacı olarak anılırlar. )
Bizim için uzaktaki iyi bir adamdı Fehim Adak. 80'lerden sonra Mardin İmam Hatip Lisesi yıllarımda öğrendim ki o yalnız bizim hatıralarımızın iyi adamı değildi. Mardin'de herkes için bir değerdi. Her parti, başarının tepesinde onu görür, onun yaptıklarını yapmayı vaat ederdi. Ama aklımda en çok kalanı DSP adayının Mardin Cumhuriyet Meydanı'nda “Bu memleket yeni Fehim Adak'lar yetiştirecektir!” diye haykırmasıydı. Fehim Adak, henüz sağdı ve siyasete döneceği konuşuluyordu. Buna rağmen rakip siyasetçilerin onu övmeleri şaşılacak bir hâldi.
Öte yandan MSP bir dönem Bülent Ecevit'in CHP'si ile koalisyon kurmuşsa da eski MSP'li ailelerin çocukları olarak Bülent Ecevit bizim için kötü siyasetin simgesiydi. Siyasetteki çirkinlikleri ondan söz ederek anlatırdık. Bunun için onun partisinin övgüsü zihnimizi daha da kurcalıyordu.
İmam Hatip öğrencileri olarak okuduklarımızın etkisiyle seçimli siyasete mesafeliydik. Sonrasının tekfir yapılarından etkilenen gençlere hiç benzemezdik elbette. Yine de daha çok pratikten, biraz da akideden söz ederek seçimli siyasetin Müslümanları hedeflerine götürmeyeceğine inanırdık. Ama oy verilecekse bunun mutlaka Refah Partisi'ne verilmesi gerektiğini belirtirdik.
Mardin'de Fehim Adak varken seçimli siyasete karşı durmak kolay değildi. Fehim Adak öylesine bir toplumsal sevgi kazanmıştı ki aslında o sevgi bizim de şuurumuza yerleşmiş, seçimli siyaseti eleştirirken dilimizi tedbirli kullanmamızı sağlıyordu.
Bildiğim kadarıyla aslen Cizreliydi Fehim Adak. Ama Mardin'de büyüdüğünden biz onu Bajarî (Mardin şehirlisi) zannederdik, Arap bilirdik. Doğrusu kimliğimizin farkında olsak da bizim için Kürt veya Arap olmanın karşılığı yoktu. Sadece kırsaldan gelenler olarak Bajarîlere biraz mesafeliydik. Aramızda bir yaşam tarzı uçurumu vardı. Fehim Adak da Mardin Bajarîlerinden değil, kırsaldan destek alıyordu. Ultra modern Bajarîler, CHP'li ve Adalet Partili idiler. Sonra ANAP'lı, SHP'li ve DYP'li… Refah'a çoğu (kıymetli birkaç ağabey dışında) istihza ile bakardı.
1931'de Mardin'de doğmuştu Fehim Adak. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'ni bitirerek mühendis olmuştu. Üniversite yıllarında Mehmet Zahid Kotku'nun sohbetlerinde bulunmuş, tasavvufa yönelmişti.
Üniversiteden sonra, Mardin İI Bayındırlık Müdürlüğü, DSİ Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, DSİ Ankara Murakabe Müşavere Kurulu Üyeliği gibi önemli görevlerde bulunmuş, ardından Erbakan Hocanın yanında siyasete atılmış, 1973'te MSP'den Mardin milletvekili seçilmişti.
Bölgede o dönemde milletvekili seçilmek kolay değildi. Zira siyaset parsellenmiş, konumlar paylaşılmıştı. Bir kısım ağa siyasetten hiç kopmamıştı, diğer kısmı ve şeyhler ise 1950'den sonra siyasete atılmışlardı. Ağaların bir kısmı CHP'li, diğer kısmı Adalet Partiliydi. Şeyhlerin ise çoğu Adalet Partili…
Ağalar, Türk filmlerinde anlatılanın aksine hepsi zalim adamlar değildi, hepsi son dönemlerin “Bay yüzde 10 Rüşvetçisi” olacak kadar düşük adamlar da değildi. Siyasete babalarının şanını ve toplumsal konumlarını sürdürmek için giriyorlardı. Onlar için siyaset toplumsa etkinliklerini sürdürmeleri için yeni bir araçtan ibaretti. Akrabaları onların etrafındaydı, hakim oldukları köylerde zor kullanma imkânları sınırsızdı. Bununla beraber zekât müessesesi Bölgede çok aktifti. Ağaların çoğu kimi zaman kamyonlarca tahıla karşılık gelen zekâtlarını dürüstçe verir, mollaların, ilim talebelerinin yanında fakir fukaranın da sevgisini kazanırlardı. Sürekli işleyen odalarında neredeyse her öğün sofra kurulur, yolcuları, sahipsizleri yedirirlerdi. Ankara'da hastalara yardım eder, neredeyse herkese kapı olurlardı. Toplum sosyolojisini iyi bilen o cömert ve hesaplı, üstelik zorbalaştığında sınırsız adamlarla sandıkta yarışmak zor işti. Henüz ANAP'lı günler gelmeden siyaset, onlar için semizlenmeyi değil, şanı için eli açık olmayı ifade ediyordu. Ankara'da iken, onlardan bazılarının 60'lı, 70'li yıllarda Ankara'da bile lokantaya girdiklerinde adamlarına “Biz burada iken kimse hesap ödemesin! Bütün hesaplar beyden!” diye söylettirdiklerini duydum, anlatanlar hâlâ şaşkındılar, şaşırmadığım için bir kat daha şaşırıyorlardı.
Şeyhler de bir tür ağaydılar hatta yer yer onlardan avantajlı ağalardı.
70'li yıllarda bir de siyasete boşboğaz ve yıkıcı Solcular katılmışlardı. Sol, bölgeye girmek için Kürtçülüğü merkep edinmiş bir şeytan gibiydi. Devlete küfrediyor ama aslında darbeyi geleneğe vuruyordu. Kürtçeye sahip çıkma savıyla bölgenin bütün değerlerine karşı Fransız İhtilali'nin terminatörü, Rus İhtilali'nin celladı kesiliyordu. Henüz dindar kesimle çatışmayı göze almıyorlardı. Ama korkulur anarşistlerdi.
Fehim Adak, böyle bir siyaset hengamesi içinde ne ağalar ve şeyhler gibi toplum sosyolojisine hakimdi ne de onlar kadar cömert olma imkanına sahipti. Topluma dair çok sözü yoktu. Derin İslamî tahlillere de sahip değildi. Ne ağaydı ne şeyh ne de diliyle pazara çıkıp eski trenlerdeki satıcılar misali malını bir şekilde satmaya çalışan, olmayınca sokakta üçkâğıt oyunuyla zorbalık yapan çeteler misali bir solcuydu.
Samimiydi, sözünün adamıydı, topluma nasihat etmek, ahlak dersi vermek yerine icraat vaat ediyordu. Köylerin yola, çeşmelere, sağlık ocaklarına, okullara ihtiyacı vardı. Fehim Adak, imkân bulursa bu ihtiyaçları karşılayacağını söylüyor, toplum da ona inanıyordu. Zira Hacı asla yalan söylemezdi, dindar adam sözünden dönmezdi ve Mardin'de bunun sandık karşılığı vardı.
Fehim Adak, o sandık karşılığını sessiz sedasız toplardı. Üstelik işe adam yerleştirme konusunda hiç maharetli değildi. Öyle ki kısa bir süre Bayındırlık Bakanlığı yapan Şerafettin Elçi belki Fehim Adak'ın bütün siyasi yaşamı boyunca iş aldıklarının on katı kadar adamı işe yerleştirmişti.
Fehim Adak'ın tartışmalı sorunlardan uzak kalması, kendisini yıpratacak söylemlerde bulunmaması, geçmişe ve güne dair tartışmaları başkasına bırakması onun faziletleri arasında kabul edilirdi. Buna bir de icraat eklenince ağaların, bir kısım şeyhin ve Solcuların arasında Mardin'de MSP en güçlü partilerden biri olarak belirmişti.
ANAP döneminde siyaset fena yozlaştı, eskinin cömert ağalarının yerini onların “Bay yüzde 10 evlatları aldı!”, zira zengin olma hırsları kadar babalarının aksine israfları da sınırsızdı. Ankara'da akşamı misafirleriyle evinde geçiren babalarına karşı onlar, yoldan çıkardıkları gençlerle gecelerini eğlence yerlerinde geçiyorlardı. Buna para yetiştirmek için ihale alıyor, yetmiyor, bir de halktan işe yerleştirme, mahkemeden kurtarma gibi vaatlerle para topluyor, köyler için ödenek çıkarıyor, köyün haberi olmadan ceplerine, daha doğrusu mezbelelik kasalara indiriyorlardı, yozlaşan şeyh kökenlilerin de onlardan çok farkı yoktu.
Bu istenmeyen görünüme rağmen bu adamlar işi bitirici-işe yerleştirici olarak karşılık buluyor, oy topluyorlardı. Sol da artık PKK üzerinden silahlanıp örgütlü zor kullanma imkânı bulmuştu.
Bunan rağmen 12 Eylül'ün yasakları kalkıp Fahim Adak siyaset sahnesine indiğinde Mardin siyasetinde kendisine bir yer bulabildi.
Yaşlıydı, siyaset bozulmuştu ama o ayaktaydı, nitekim Refah Yol iktidarında devlet imkanlarının buluşturulmasını ifade eden Havuz Sistemi'nin mimarı olarak anılmış, Bölgenin yanında ülke siyasetinde de takdir toplamıştı.
Şubat 2016'da vefat edinceye kadar hep hayırla anıldı, siyasette bilenler için bir daha unutulmamak üzere iyi bir örneklik bıraktı.
Allah rahmet eylesin…