İYİ Parti Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı aday adayı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçiminde oyunu kendisine atmasına karşın milletvekili seçiminde Adalet ve Kalkınma Partisi'ne vermeyecek olan kişileri "münafık" olarak nitelendirmesine tepki gösterdi.
Erdoğan Kayseri'de yaptığı konuşmada, birilerinin bir fitne, fesat kaynattığını söylemiş ve şunları aktarmıştı:
"Oyumu Cumhurbaşkanı'na vereceğim; ama parlamentoda Ak Parti'ye vermeyeceğim. Siz ne diyorsunuz? Bu oyunu bozmaya var mıyız? Bu oyunun kimlerin olduğunu anlıyorsunuz inşallah bu münafıklar çetesini hep birlikte yere gömeceğiz."
Tabii birçok kişi bir süre şaşkınlık yaşadı Erdoğan'ın bu sözleri üzerine. Aynen “güncelleme” meselesindeki şaşkınlık gibi.
Daha insanlar Cumhurbaşkanı'nın ne dediğini anlamaya çalışırken Meral Akşener'in sözleri sarstı gündemi.
Şunları söyledi Akşener: "Sen şirk koşuyorsun, şirk. Münafığın anlamını biliyor musun, nedir biliyor musun?.. Ne demek bu millete münafık demek, sen kimsin be, sen kimsin!"
Daha alimlerimize Muharrem İnce'nin “Anıtkabir'de dua etmesini” sormaya fırsat kalmadan bu suçlamalar…
Münafık, diliyle iman ettiğini söyleyip kalbinden inkar eden, ikiyüzlü gibi anlamlarda kullanılıyor.
Tamam biz kalkıp “Adayımız Erdoğan'dır” diyen MHP'lilerin kendi partilerine oy verince “münafık” suçlamasıyla karşı karşıya kalacağını söylemiyoruz. Herkes biliyor ki, Erdoğan bunu Ak Parti tabanındaki “bazıları” için söyledi, ama bunun için “münafık”tan başka bir kelime yok muydu?
Bir de Akşener'in “Sen şirk koşuyorsun” suçlaması var.
“Kime şirk koşuyormuş” diye sorsak bazıları kızmasın. Biliyorsunuz Akşener bir Anıtkabir ziyaretinden çıkışta duygularını soran gazetecilere “iman tazeledik” demişti.
Her şey bu yana “münafık” ve “müşrik” gibi suçlamalar daha çok “tekfirci”lerin dilinde dolaşır diye biliyorduk.
Bu suçlamalardan sonrası ise…
Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Yani sizin anlayacağınız önümüzde “sıcak” bir haziran var; ama umudumuz “Mübarek Ramazan”ın bu havayı biraz serinletmesidir.
KAFASI KARIŞIK
Uzan ailesini çok kişi hatırlayacaktır.
Bankaları, GSM şirketi, televizyon ve gazeteleri olan bu aile özelleştirilen çimento fabrikalarının çoğunu alarak bir tür “tekel” durumuna gelmişti.
Ailenin en faal üyesi olan Cem Uzan 2000'li yıllarda siyasetle ilgilenmeye başlamış ve hatta bir de Genç Parti diye bir parti kurmuştu.
Adı şantajlarla anılan Uzan, yolsuzluk operasyonları ve bankacılık faaliyetleri ile vatandaşı ve devleti zarara uğratmak suçlamalarıyla soruşturmaya uğradı, ama yakalanmadan yurtdışına kaçtı.
Onu gündemimize getiren ise BBC'yle yaptığı söyleşi…
‘Bir gün Türkiye'ye dönmek istediğini söyleyen Uzan, siyasete önce 1999'da Doğru Yol Partisi'nden (DYP) girip dışişleri bakanı olmak ve Tansu Çiller'i cumhurbaşkanı yapmak istediğini, bu talebi reddedilince kendi partisini kurduğunu belirtti.'
‘Bugün 2002'ye dönme imkanı olsa, seçime birlikte girme teklifi getiren AKP, MHP veya DYP ile birlikte gireceğini anlatan Cem Uzan, seçime MHP veya DYP ile girmesi durumunda AKP'nin ana muhalefet partisi olarak kalacağını öne sürdü.'
Cem Uzan'ın kafası karışık olmalı. Kendisinin unuttuğu şeyleri herkesin unuttuğunu sanıyor.
Doğru, girdiği ilk seçimde oldukça yüksek bir performans ile % 7 civarında bir oy almıştı; ama ittifak yaptığında Ak partinin nasıl “ana muhalefet olacağını” biraz daha düşünmesi lazım.
2002 seçimlerinde partilerin aldıkları oy oranları ortada.
Uzan'ın partisi eğer DYP ile ittifak yapsaydı oy oranı 16,5 gibi bir rakama, MHP ile ittifak yapsaydı 15,5 gibi bir oy oranına ulaşacaktı. O seçimde CHP'nin oyu % 19 iken Ak partinin oyu ise % 34 idi.
Yani demek istediğimiz şu: 2002 seçimlerinde Ak partinin muhalefette kalması için CHP, MHP, DYP ve Genç Parti ittifak yapmalıydı.
Dedik ya Cem Uzan'ın kafası karışık diye.