Paradigma, “Bir bilim çevresine belli bir süre için, bir model sağlayan evrensel olarak kabul edilen bilimsel başarılar, olarak” tanımlanır.
Tabii tarih, siyaset ve ekonomi alanında kullanıldığında kavramın tanımında ufak bazı değişiklikler olabilir.
Biz “siyasi paradigma”ya ve yeni süreçteki değişimine bakalım.
Dünyada siyasi mücadele dendiğinde başarı elde edebilmek için yıllarca tek sihirli sözcük “şantaj” idi.
Muhalifler birbirlerinin açıklarını yakalamak için detektifler ordusu tutar, bazen yemler atarak birbirlerini tuzağa çekmeye çalışırlardı.
İsmi kötüye çıkmış; ama kamuoyunda “sanatçı” olarak adlandırılan kadınlardan çok fazla faydalanılırdı.
Amerika'da, İngiltere'de, Fransa'da, Yunanistan'da, İtalya'da ve Türkiye'de bu konuya dair anlatılacak çok sayıda örnek vardır.
Amerika'da 46 yıl FBI'yı yöneten J. Edgar Hoover'in elinde çok sayıda şantaj dosyası tuttuğu ve bunlarla siyaseti dizayn ettiği gerçeği atık herkes tarafından biliniyor.
Türkiye'de bu paradigma Erdoğan ve Ak Parti ile birlikte büyük oranda değişti.
Şantaj siyaseti tümüyle bitmedi; ama “mağduriyet” adı verilen ve çok daha etkili olduğu ortaya çıkan yeni bir tarz-ı siyaset kendini gösterdi. Bu siyasetin Ak Parti ve Erdoğan tarafından planlanıp tasarlandığını ve bu şekilde devreye sokulduğunu sanmıyorum. Bu arada siyaset bilimcilerin ancak 3 seçim sonrası meselenin tahlilini yapabildikleri gerçeği de göz ardı edilemeyecek bir konudur.
Anayasa Mahkemesinin kapatma davası Ak Parti oylarında artışa neden oldu.
27 Nisan e-muhtırası da aynı şekilde.
367 kararı sonrası gelen seçim başarısı da siyaset analizcilerinin bulanık zihnini iyice netleştirdi.
Paradigma değişti ya, partiler de ona göre tavır ve program belirlemeye başladılar.
HDP üzerinden bir çalışma yapılmaya başlandı.
HDP yandaşları ve Pkk çeteleri, yüzlerce İslami STK'ya yönelik saldırılar gerçekleştirip tahribatlar yaptıklarında karartma uygulayanlar, HDP seçim büroları ve temsilciliklerine yapılan saldırılar üzerinden “mağdur” oluşturma gayretine girdiler.
Adana ve Mersin saldırıları hemen hükümeti savunma pozisyonuna çekti ve “saldırıyı kınama” noktasında öne çıkmaya zorladı.
Saldırganın eski DHKP-c'li olması ve kameralara yakalanmış olması meselesi hiç gündem edilmedi ve mesele “HDP'nin önünün kesilmesi için şiddet ve yıldırma yollarına başvuruluyor” noktasına kadar getirildi.
6-8 Ekim vahşetinin aleni ve canlı yayın azmettiricileri, “mağduriyet” üzerinden parlatılıp şirinleştirildi.
Seçimlere gidildiğinde can alıcı hamle Diyarbakır mitinginde yapıldı ve Türkiye ile beraber tüm dünyaya da “Barışsever HDP'nin önü şiddet ile kesilmek isteniyor” mesajı verildi.
Siyasi anlamda “mağduriyet” görüntülerinin kazandırdığı puanlara Pkk silahlarının da etkisi eklenince kendilerini bile şaşırtan bir sandık sonucu ile karşılaştık.
1 Kasım seçimlerine doğru gidilirken HDP aynı yöntemi kullanmaya niyetlendi ve ufak çaplı saldırılar başladı.
Ankara saldırısı Suriye'deki Pkk-Işid çatışmasının bir yansıması olarak ortaya konsa da sonuçta HDP yöneticilerinin bunu “mağduriyet” üzerinden bir siyasi ranta çevirme çabaları siyasette yeni paradigmanın işlemeye devam ettiğini net olarak gösterdi.
“Paralel yapı operasyonu” kapsamında kolluk ve yargı takibatı altındaki Gülen grubunun da liberal, Kemalist ve solcularla beraber Ak Partiye karşı yürüttüğü mücadele de “mağduriyet üzerinden şekillenmektedir.
Ve en son CHP'nin siyaset dilini yeni paradigmaya uyarlaması…
1 Kasım seçimlerine doğru gidilirken CHP Genel merkezi “silahlı saldırıya” uğradı.
“Silahlı saldırı” dedikse öyle ölümlü, yaralanmalı ya da maddi zararla atlatılan bir saldırı değil. Öyle birilerinin uzaktan binaya birkaç el silah sıkması işte…
Gülen grubuna yakın medya organlarına yönelik operasyon üzerinden “baskı rejiminde karşı hukuk mücadelesi” siyaseti ve baskılara, diktatörlüğe direnen mağdur; ama dirençli siyasi parti profilini devreye sokan CHP, silahlı saldırıya uğramayı da sonuna kadar kullanacaktı.
Ama beklenmeyen bir şey oldu ve saldırgan yakalandı.
Saldırgan CHP'liydi.
Hem öyle sıradan bir parti üyesi değil, CHP'li vekillerle beraber basın toplantısına çıkan, Kayseri belediyesi ile ilgili iddiaları meclise taşınan biri…
Şimdi ne olacak?
Olacağı şu ki bu durum CHP'ye zarar verecek ve CHP'liler yeni siyasi paradigmadan vazgeçip eski “laiklik elden gidiyor” ve “Cumhuriyet CHP ile ayakta kalır” söylemine dönecekler.
CHP'de mağduriyet üzerinden iş yapılamıyor.
Kasetlerle genel başkanlığa gelen kişinin mağduriyetten söz etmesi en fazla parti içinden tepki çeker.