Bizim tanımımızla mecburiyet, insanın belirli bir süreçte mevcut şartlara ve duruma kendini mecbur hissetmesi ama bunu idare etmede kendinde bir irade görmesidir. Mahkûmiyet ise mevcut duruma teslim olarak kişinin iradeden yoksun olmasıdır.
Matematikte bilinmeyeni bulmak için kullanılan bir yöntem olan Cebir kelimesi Arapçada “restarasyon” yani bütünün parçalarını birleştirme anlamı taşır. Ayrıca algoritma cebir lafzının Avrupa dillerindeki telaffuzudur. Algoritma bir planın uygulanmasında veya sorunun çözümünde kullanılan zorunlu sıralı mantıklı adımların tümüdür.
Allah'ın güzel isimlerinden birisi de El-Cabbar'dır. Çünkü Hak Teâlâ her şeyi sırasına ve hikmetine göre yapar. Restore eder, tesviye eder ve birleştirir. Bu isimle alakalı olarak Cebrail de kâinatta ilahi algoritmayı icra eden görevlidir. Hem ismi hem de görevi bunu ifade ediyor.
Cebirsel işlemler bir mahkûmiyeti değil mecburiyeti ifade eder. Bu nedenle Allah (cc), kullar içinde inatçı Cabbar kimselerin kaybedeceğini(İbrahim:15) buyurur. Çünkü bunlar mecburiyeti mahkûmiyete dönüştürmüşlerdir. Bir nevi cebirsel işlemlere algoritmaya izin vermemişlerdir. Bunlar cebriyecidir. Kimsenin iradesini kabul etmiyorlar. Sadece kendilerini irade sahibi olarak görüyorlar.
Bugün İslam âlemi siyasi algoritmayı öğreniyor. Mahkûmiyet ile Mecburiyeti zekice birbirinden ayırmaya başladı. Kendi bağımsızlığı ve iradesi yönünde siyasi algoritmalar kullanarak sıralı mantıksal adımlar atıyor. Karşısındakilerin güçlü cabbar-zorba olduklarının farkında olarak kendini bazı şeylere mecbur görse de artık kendini mahkûm görmüyor.
Bugün Müslümanlar mahkûmiyet modundan çıkmış durumdadır. Eskiden de Müslümanlar içinde mahkûm olmayı kabul etmeyen bir akım ve bu akımı sürükleyen, besleyen bir inanç vardı. Canını, özgürlüğünü bedel olarak vererek mahkûmiyete karşı direnen kıymetli zatlar vardı. Bunlar bugün de vardır, yarın da olacaktır. Bu, mahkûmiyete karşı bir direnişti. Mücadeleydi. Fakat siyasi ve idari başarı doğrultusunda bir algoritma değildi. Bütün parçaları cebir ile birleştirerek matematiksel bir kesinlikle sonuca giden hamleler değildi bunlar. Evet, bunlar da mahkûmiyeti kabul etmiyordu ama siyasi bir algoritmaya da sahip değillerdi. Hatta o zamanlar ufaktan başlayan mecburiyet stratejisine karşı şiddetle karşı çıkıyorlardı. Ya hep ya hiç diyorlardı. Ama bugün İslam alemi siyasi, askeri ve idari bir algoritmaya sahiptir. Artık mecburiyeti cebri bir hal olarak görmüyor. Mahkûmiyeti inanç haline getiren cebriye anlayışını çoktan aşmış durumdadır.
Esasen şimdi Batılıları endişelendiren budur. Bu nedenle İslam aleminde kendilerine partner bulmakta zorlanıyorlar. Çok marjinal ve küçük gruplar hariç kime bakıyorlarsa bunların mahkumiyet duygusuyla değil mecburiyet duygusuyla hareket ettiklerini görüyorlar. Farklılık arz etse de her birinin bir algoritmaya sahip olduğunu seziyorlar. Bu da Batılıların manevra alanını fena halde daraltıyor.
“Allah, kibirli Cabbar kimsenin kalbini mühürler.”(Gafir:35). Öyle ki artık hiçbir şeyi restore edemez. Birleştiremez. Algoritması yoktur. Sıralı mantığa sahip değildir. Neyi hangi sıraya koyuyorsa istediği sonucu alamıyor.
Eğer İslam âlemi mecburiyetten hareketle algoritmasını formüle ederse mahkûmiyetten hızla kurtulacaktır. Bu konuda en önemli tehdit ve tehlike bu meseleyi hala anlamakta sorun yaşayan cahiller veya art niyetli kimselerdir. Neticede bunlar ister cahil ister art niyetli olsunlar onların varacağı nokta yine mahkûmiyettir yeni bir mahkûmiyettir. Bu nedenle bunların eli de son derece zayıftır. Zira şimdi süreç hızla mahkûmiyetten mecburiyete doğru bir seyir izliyor ve cabbar-zorbaların bunu durdurması artık çok zor. Çünkü iş, dönüşü olmayan noktayı çoktan aşmış görünüyor.