2019'da seçim olacaktır. Bu seçimin hiç de kolay bir seçim olmayacağını hemen herkes dile getiriyor. Ancak bütün olumsuzluklara rağmen, mevcut AK Parti hükümeti hala en güçlü aktör olarak siyaset sahnesindeki yerini koruyor. Fakat seçim tarihi yaklaştıkça, AK Parti'nin umutları da tükenmeye devam ediyor.
İç ve dış siyaset birbirinin içine geçmiş vaziyettedir. İçteki gelişmeler, dış ilişkilerin gölgesinde yol almaya devam ediyor. Sağlıklı bir dış ilişki zemini de olmadığından hemen her gün farklı ve beklenmedik adımların atılmak zorunda kalındığını ifade etmeliyiz. Ancak kimi zaman dış siyasetteki daha ağır basan gelişmeler ve hamleler, çoğu zaman yanlış adım atılmasına zemin hazırlamaktadır.
Hele dış politikada özgün bir adım ortaya koyamadığımızdan dolayı, sürekli başkalarının adımlarını takip etmekte ve onların adımlarına göre sürece müdahil olmaya çalışmaktayız. Bu durum, iddialı ve kendi gerçekliğimize uymayan adımların atılmasına sebebiyet vermektedir. Son Barzani hamlesi ve Irak Kürdistan'ına yönelik geliştirilen aşırı milliyetçi dil, yıllardır çok iyi bir komşuluk ve ticari ilişki içinde olduğumuz bu bölgeyi toptan kaybetme ve düşmanlaştırma zeminine ittik.
Biz kendi aleyhimize olan bu stratejiyi uygulamaya koyarken, başka aktörlerin bizimle beraber bölgeye yaptıkları diplomatik ve ticari hamleler, bizi adeta saf dışı bıraktı. Barzani'nin gitmesi üzerine kurduğumuz yanlış politikaya, başkaları da dört elle sarılırken Barzani'den sonra gelecek olanın bizim faydamıza olamayacağı gerçeğini göremedik.
Barzani'nin yerine gelecek olan bölgesel aktörün, şimdiye kadar geliştirilen, iyi komşuluk, diplomatik ve ticari ilişkilerimizi alt üst edeceğini ve bölgenin başka güçler tarafından kontrol edileceğini unutuyoruz. Kullandığımız ötekileştirici dilin yapacağı tahribatın etkisi ise yıllarca onarılamayacak derin bir yara olarak karşımıza çıkacaktır. Ağabeylik yaparak sahiplenmemiz gereken bir bölgeyi, başkalarının ağabeyliğine terk ettik. Elimizi zayıflatarak bölgeyi kendimize küstürmemiz ve onlara sırtımızı çevirmemiz siyasi, diplomatik ve ticari olarak bize hiçbir fayda sağlamayacaktır.
İç siyasette ise belediye başkanlarının istifalarının istenmesi yeni bir algının oluşmasını da beraberinde getirdi. Seçimle gelmiş olanların seçimle gitmesi kuralı herkes tarafından bilinirken, kural dışı bir yöntemin izlenmesi beraberinde yeni sorunları da getirecektir. Bu sorun, başkanların iş yapmadığı sorunu ise halk tarafından seçimle gönderileceklerdir. Veya yeniden aday gösterilmeyeceklerdir. Yok, eğer bu bir yolsuzluk veya 'birileriyle bağlantılı bir ilişki ağı içerisinde olmak ise' o zaman adalet mekanizmasının devreye girmesi gerekmektedir. Ama atılan adımların siyaseten mevcut hükümetin işini zorlaştıracağını öngörmek gerekir.
Atılan adımların milliyetçi bir evirilmeye doğru gitmesi, kullanılan dilin kuşatıcılığını kaybetmesi gelecek seçimde AK Parti'nin işini iyice zorlaştırmaktadır. 2002 yılında iktidara geldiğinde kullandığı dilin kuşatıcılığı, hak ve hürriyetler noktasındaki mesajları umut doluydu. Yıllardır böyle bir umuda hasret kalan millet büyük bir teveccüh ile bu söylem sahiplerini iktidara taşıdı. Ama 2019 seçimlerine gidilirken böyle umut dolu bir mesaj perspektifi olmadığı gibi, oldukça milliyetçi bir dilin ısrarla kullanıldığını görüyoruz. Bu durum da AK Parti'nin işini ciddi anlamda zorlaştıracaktır.
ABD'nin çıkardığı vize krizine baktığımızda, hala 15 Temmuz darbesinin artçı saldırılarının devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kadar sorun ve kıyametin içerisinde milliyetçi dilin terk edilerek, daha kuşatıcı bir dilin kullanılması daha doğru olacaktır. Hak ve özgürlükler ve adaletin tesisi ise bizim geleceğe umut ile bakmamızın en büyük vesilesi olacaktır. Adil bir zemin ve güven vaat eden bir vizyonun seçim başarısı daha yüksek olacaktır.