“siyonizm, Nil ile Fırat arasındaki toprakları ele geçirmeyi iman, itikad meselesi olarak görüyor.
Bunun için yakıp yıkıyor, satın alıyor, savaş çıkarıyor, devlet yıkıyor, devlet kuruyor.
Condolezza Rice'ın ağzından kaçırdığı yirmi iki ülkenin sınırlarını bu yüzden değiştirmek istiyor.
Balfour deklerasyonu, Sykes-Picot bu amaçla imzalandı.
Sion protokolünün imzalanmasının amacı da bu.
ABD'nin Irak-Afganistan işgali, Suriye meselesi, Yemen, Lübnan, Sudan, Libya, Somali vs.
Savaşın bu topraklarda yoğunlaşması tesadüf değil.
Sırada İran, Türkiye, HAMAS, İHVAN var.
“Ne olur, ne kadar haklı gerekçelerimiz olursa olsun aramızda çatışmayalım.
Savaşa istekli olmayalım.
Sorunlarımızı emperyalizme havale etmeyelim.
Nefretleri, karşıtlıkları körüklemeyelim…”
Dedik, diyoruz.
Bunların bir kısmı komplo teorisi olarak algılandı, bir kısmı da ütopya…
İşte bütün çıplaklığı ile fotoğraf ortada.
Ne komplo teorisi ne rüya ne de ütopya.
Kuds-ü Şerif'te katliam yapıyor siyonistler.
Onlara alkış dağıtıyor, evangelist, tapınakçı sapık psikopatlar.
‘Tarihin sonu, medeniyetler çatışması' tezlerinin sahibi küresel şarlatanlar…
Azılı siyonist öldürmekle kalmıyor.
Ezanı yasaklıyor.
Kudüs'ün sokaklarında iki bin yıllık meydan okumayı gerçekleştiriyor.
Zafer naraları eşliğinde dünyaya imparatorluğunu ilan ediyor..
Gizli-saklı hiçbir şey yok.
Kehanet, komplo, efsunlu, gizemli şeyler de yok.
İki gün önceki manzara ve Kudüs'te yaşananlar her şeyi özetliyor.
Asırlardır ince ince döşenen taşlarla bir bina oluşturuldu.
Hiçbir şey tesadüf değil.
Trump'ın ABD başkanlığına seçtirilmesi, Trump'ın damadı Kuşner öncülüğündeki savaş kabinesi, ABD'nin İran'la yapılan nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesi, Netenyahu'nun İran'ın nükleer sırlarına(!) dönük basın şovu, siyonist meclisin siyonist hükümete savaş izni vermesi, Fransa'nın Kur'an çıkışı vs.
Suud Krallığı'nın veliaht prensi Bin Selman, BAE'nin gölge adamı Bin Zayed ve Zayed'in danışmanı Bin Dahlan.
Bu şeytani çetenin basına sızan ve sızmayan görüşmeleri.
Tehditleri, küstahlıkları, kalleşlik ve ihanetleri…
Ve son yaşananlar…
Hepsi siyonist oyunun birer parçası.
Gizli kapaklı hiçbir şey yok.
Tamamı dünyanın gözü önünde cereyan ediyor.
“Kürtler olarak işimize bakalım; Türkler olarak işimize bakalım; Araplar ya da Farslar olarak işimize bakalım; Şiiler, Sünniler olarak işimize bakalım…” şeklindeki basiretsizlik ve kifayetsizliklere aldırış etmeden sahip olduğumuz imkanlarla bir şeyler yapmak zorundayız.
Herkes bir şeyler yapabilir ve yapmalı.
“Türkiye ve İran'a yaptığınız çağrının karşılığı var mı, hükümetin bu dediklerinizi yapacağına inanıyor musunuz, saf olmayın…” şeklindeki cahilce ve gafilce sözlere aldırış etmeye hiç niyetimiz yok.
İşin uhrevi-hesap boyutu, dünyevi boyutundan çok daha ağır.
Herkes hesabını Allah'a verecek.
Kimin ne yapabileceği halde yapmadığını Allah görüyor, biliyor, işitiyor.
Kimi sahip olduğu imkanla taş atıyor, kimi slogan.
Kimi lanetler eşliğinde öfkeli bir bakış fırlatıyor, kimi füze.
Kimi secdelerde için için gözyaşı döküyor, kimi ter.
Kimi gözyaşını içine akıtıyor, kimi kanını.
Hepsi kıymetli, hepsi değerli ve hepsi gerekli.
siyonist ise gazabını yoğuruyor Yaradan'ın.
Bense yakınlaşmakta olan bir sayha ve bir nefhanın ayak seslerini işitiyorum.
Kudüs şehitlerinin kanları arasından.
Evet bir kez daha…
Belki son kez.
Hattabın oğlu Ömer'ce ve Selahattin'ce…