İsrail toplumunda kökleşen ırkçılık: "Filistinliler iki ayak üzerinde yürüyen hayvanlardır" -Rudi Barnet
Aralarında Albert Einstein ve Hannah Arendt, gibi ABD vatandaşlarının da bulunduğu otuz Yahudi entelektüel 1948 yılında New York Times’ta yayımlanan ünlü makalede Siyonizm’i tanımladılar. “Faşizmin üç ana özelliği, milliyetçilik, otoriterlik ve ırkçılık, ‘etnik açıdan saf’ bir Devleti savunan mevcut İsrail rejiminin karakteristikleridir”
“Size söylüyorum, onlar neredeyse insan!”
Menahem Begin(1), 1982 yılında, Knesset'te bu sert ifadeyi söylediği zaman milletvekili yoldaşları onun yargısını öngörüyle sıcak bir şekilde alkışladılar. O zamanlar başbakanlığa çok uzak değildi, işgal edilen ülkenin yerli insanları için hissettiği aşağılamayı böyle gösteriyordu. Zaten yarım yüzyıldır Siyonist liderler Filistinlileri insan olarak görmüyorlar.
İsrail'in ilk devlet başkanı Chaim Weizmann(2), şu örneği vermekten çekinmemişti “İngilizler bize orada hiçbir değeri olmayan yüz binlerce siyah olduğunu söylemişlerdi.”(3)
Başbakan İzak Şamir(4) ise insana ilişkin en önemli düşüncesini ilan ediyordu: “Biz Filistinlileri böcekler gibi ezeceğiz, başlarını kayalara ve duvarlara çarparak pelte haline getireceğiz.”(5)
Öte yandan Ehud Barak, 10 yıldan daha fazla bir zaman önce İsraillileri uyarıyordu “Filistinliler timsahlar gibidirler, onlara ne kadar fazla et verirsen ver, onlar daha fazlasını isterler.” (Jerusalem Post, 30 Ağustos 2000) (6).
Hahambaşı Yossef vaazına ekledi (12 Nisan 2001): “İlahi güç, onların döllerini yitirmeleri ve yok olmaları için Arapların başlarına ceza yağdırmamızı istiyor, onlara merhamet etmek yasak! Üstlerine memnuniyetle füzeler fırlatmamız ve onların kökünü kurutmamız gerekir. Onlar kötü ve lanetlidirler!”
Başka bir haham İzak Ginsburg, “Yahudi kanı ile goyim (Yahudi olmayan) kanı aynı değildir;” ve “mağdur Yahudi değilse öldürmek bir suç değildir”(7) diyordu.
2009 yılında Gazze uygulamalarını öneren Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ı da (8) unutmamak lazım: “ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya'ya yaptığını yapmak”, başka bir deyişle, bir atom bombası bırakmak gerektiğini söylüyordu.
Mevcut içişleri bakanı Eli Yishai’ye gelince, Afrikalı göçmenlere karşı bir yerli insan avına çıkar ve Haziran 2012 yılında şöyle der: “Yabancıları sınır dışı etmek için bütün araçları kullanacağız çünkü İsrail’in sahibi beyaz adamdır!” (9) ırk saflığı hakkındaki bu söylem size bir şey hatırlatmıyor mu?
Bu yabancı düşmanlığının, bazı siyasi liderler veya dini fanatikler ile sınırlı kaldığına inanmak yanıltıcı olur.
Ekim 2012 yılında, İsrail gazetesi Haaretz’de, yayınlanan bir anketin ortaya çıkardığı gibi kötülük Devletin her kademesine yerleşmiş (10).
Golani Tugayı Shaked taburunun keskin nişancı biriminin tişörtleri
-İsraillilerin yüzde 42’si “İsrailli” Araplarla aynı binada yaşamayı reddediyor ve onların çocukları Arap kökenli çocuklar ile aynı okula gitmek istemiyor.
-Yüzde 33’ü devletin seçimlerde Arap vatandaşların oy kullanmasını yasa ile yasaklamasını istiyor.
-Yüzde 69’u, eğer İsrail Batı Şeria’yı ilhak ederse, Filistinlilerin oy kullanma hakkına karşı çıkıyor.
-Yüzde 74’ü Batı Şeria'da İsrailliler ile Filistinlilerin ayrı yolları kullanmasından yana.
-Yüzde 58’i Araplara uygulanan apartheid (ırk ayrımı) rejiminin farkında ve bunu onaylıyor (11).
Eğer İsrail eğitim sisteminin, anaokulundan itibaren ayrımcılıktan yana olduğunu ve antisemitizmin sürekli kurbanı olarak kendilerinin “seçilmiş bir halka” ait olduklarına ama “dünyanın en ahlaklı ordusu tarafından korunduklarına” vatandaşlarını ikna etmeye çalıştığını biliyorsanız, bu hiç şaşırtıcı olmaz (12).
Eğitimin militarizasyonu
“İsrail ders kitaplarında hem sözlü ve hem de görsel tüm kategorilerde ırkçı söylem karşılık buluyor.” Anti-semitizmin suçlanması şeklinde mi? Hayır! Kudüs İbrani Üniversitesi’nde pedagoji uzmanı olan İsrailli Profesör Nurit Peled-Elhanan’ın fikri (13). Bu Profesör, “İsrail ders kitaplarında Filistin: Eğitimde İdeoloji ve Propaganda” (14) adlı son kitabında, İsrail eğitim programının hemen hemen her konuda aşırı milliyetçilikle yüklü olduğunu belirtiyor.
Saymayı öğrenmek için anaokulunda kullanılan çizim (15)
İsrail üniversitelerinde yurttaşlık bilgisi sınavlarına hazırlanmak için çıkarılan yeni kılavuzda uyulması gereken düzenlemeden örnekler: “İsrail kızlar Filistinli erkeklerden uzak durmalı çünkü Arap gençler onlar için tehdit oluşturmakta” ve “Genç Araplar ile Yahudi kızlar arasındaki ilişki ülkenin Yahudi çoğunluğu için bir tehdittir.”
“Derekh Erek (Değerler Yolu)”, adlı yeni program, öğrencilere görevlerini ve devlete sadakat duygusunu aşılamak amacı ile 2012 yılında uygulamaya girecek. Bu programın önceliği ordu ve İsrail okulları arasındaki bağları güçlendirmeye hizmet etmek. Programı takdim eden Eğitim Bakanı Gideon Saar, “öğretmenlerin yaşamları boyunca kendilerini buna adamaya” kararlı olduklarını söyledi.
Bir yerleşimde çocukların askeri eğitimi
Batılı propaganda büroları, bu eğitim politikasının verdiği kötü görüntüyü yumuşatmak için Filistinli gençlerin askerileştirilmesini kınayan günlük makaleler yayınlıyorlar.
Gerçek nedir?
Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA), para eksikliği nedeni ile 2012 yılında Gazzeli gençler için yaz kamplarını düzenlemekten vazgeçti. Hamas bu eksikliği gidermek için çabalıyor, ergenler ve gençlerden oluşan bir azınlığa istihdam sunan kamplar düzenliyor.
Bu kamplarda kesinlikle bazı militarist yönler var. İsrail’e karşı direnişin eğitim politikası uygulanıyor ve bu “bir elde kalem diğer elde silah”, “Bir yandan eğitim diğer yandan İsrail'e karşı mücadele” (16) gibi sloganlar aracılığıyla sunuluyor.
Gazze'de birkaç site ile sınırlı olsa da bu girişim kesinlikle talihsiz bir durum... Fakat daha geniş ve daha tehlikeli olan İsrail Devleti'nin militarist politikası ile karşılaştırıldığında bu hiç de yaygın sayılmaz; üstelik İsrailli çocukların eğitiminde kullanılan silahlar plastik değil… ve kurşunlar gerçek.
… ve nefret öğretimi
Nurit Peled-Elhanan’ın çalışması, İsrail okullarında uygulanan gerçek beyin yıkamayı gösteriyor (17).
Filistinliler asla insan olarak sunulmadı… aksine bir “problem”, katiyen “Filistinliler” kelimesi kullanılmaz, onlar her zaman “düşman, saldırgan veya terörist”, arkaik ve aşiret uygulamaları olan ilkel insanlar gibi gösterilir.
Rejimin yüceltilmesi kalıcıdır: “Kimse bizim durumumuzu bizim gibi anlayamaz!” Öğrencilere açıklanan ana argüman budur ve bundan dolayı uluslararası hukuk İsrail Devleti için geçerli değildir.
Alınan bu “eğitim” ile genç İsrail askerlerinin kontrol noktalarında hayvan eğiticisi gibi davranmalarına ya da genç yerleşimcilerin önlenemez “Arap avına” ve “Uzak Batı”nın mutlu zamanlarında olduğu gibi Filistinlilerin üzerine ateş etmelerine, nasıl hayret edilir?
Aşağıdaki metin, tüm hümanistleri titreten bu gerçeğe doğrudan dokunmak için yeterli.
Ba Zvi rel, Haaretz’in emektar gazetecisi, bunu Kudüs'te Jamal Julani’nin İsrailli bir grup genç tarafından linç edilmesinden sonra anlattı: onlarca seyirci ve polis reaksiyon vermeden izlerken linçi gerçekleştiren grubun içinden bir genç, “ölebilir, bir Arap olduğu için umurumda değil” diyordu (18).
İsrail edebiyatı işgalden çok zaman önce de Araplara karşı nefreti körüklemekteydi. Danidin, Shraga Gafni çocuk kitabı serileri, Araplara karşı nefretin gelişmesine yol açan çizimler ve ifadelerle dolu. İsrailli binlerce çocuğun eğitiminde kullanılan, Mikraot Yisrael (İsrailli Okuyucular) koleksiyonu, nefreti tahrik eden sözlerle bezenmiş.
Biz, Filistinli yetkililer tarafından yayımlanan ders kitaplarının içeriğini denetlemeye çok vakit harcayan insanlara sahibiz. Ama bizim içimizde beslenen ve bizi besleyen, Araplara karşı nefreti büyütecek şekilde tasarlanan tüm yönergeleri yazmak gerektiğini düşünmüyoruz. Öyle ki, gerçekte “tek suçu”, kendilerine öğretilen “Araplara ölüm” biçimindeki ahlaki yapıyı ve İsrail eğitimini almak olan biri bile Kudüs’ün bu suçlularını savunma arzusu duyuyor.
Bu zihniyet, yarın işgal bitse bile Yahudi-İsrail ulusal kimliğinin ayrılmaz bir parçası olamaya devam edecektir. Çünkü bu “Araplara ölüm` sloganımız, ne bizlerden farklı olan biriyle yüz yüze gelinen klasik tarz bir karşılaşma ne de “misilleme” dedikleri rezil grubun sloganıdır. Bu, Avrupa ırkçılığında bulunan yabancı düşmanlığı veya Müslümanlardan korkma ile aynı şey değildir. Ülkemizdeki Arap nefreti, vatandaşın devlete borçlu olduğu kendi kişiliğindeki sadakat göstergelerinden biridir. Sadık bir İsrailli bir Arap’ı ölüme terk eder “çünkü o bir Arap’tır” ve şayet biri böyle davranmaz ise onun Araplarla yattığına delildir.
Şu yaşlı vatansever gazeteciye ne denebilir?
Bir eğitim sistemi, ne kışkırtıcı protesto ne de oybirliğiyle kınama olmaksızın, yalnızca fiziksel olarak farklı oldukları için diğer vatandaşların linç edilmesine yol açıyorsa, faşist bir sistem ile karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz! İsrail’de neler olup bittiğini görmek için gözlere göz bağı takmayı denemek faydasız, orada yaşanan faşizmdir; Batı ülkelerinin çoğunluğunda olabildiği gibi bir azınlığa uygulanan ile sınırlı ya da duruma bağlı değildir. Bu, Siyonist liderler tarafından yayılmış bir ideolojinin düzenli bir şekilde uygulanmasının sonucudur ve tüm politik ve eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır (19).
Kudüs İbrani Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü Sosyolog Eva Illouz’in yorumlarından anlaşılacağı üzere yargı kurumları bile bu yabancı düşmanlığından kaçamıyorlar: “İsrail’de yaşayan Araplar (nüfusun yüzde 20’i temsil ederler) elbette yurttaş sayılıyorlar fakat onların yurttaşlığı basit bir idari prosedürdür, İsrail'in siyasî, kültürel, ekonomik hayatına aktif bir katılımları yok.” (20)
Şimdi Siyonist Hahamlık, İsrail toplumunun “canavar” nedeniyle kangren olduğunu teyit ederek deli gibi çığlık atacaktır! (21)
Bir demokrasi… çok tuhaf
Bildiğimiz gibi, Temel Kanunu İsrail'in bir Yahudi devleti olduğunu ilan eder; bu devletin ne belirli sınırları ne de bir anayasası var. Netanyahu ve Lieberman’ın çıkarmak istedikleri yeni yasa, laik, Hıristiyan ya da Müslüman, tüm vatandaşları Devletin Yahudi kimliğine bağlılık yemini etmeye zorlayacak… sınır dışı edilme cezası altında! Teokrasi, demokrasi ile evlendi! Kedi ile farenin birliği, değil mi?
“Köken veya din temelinde vatandaşlar arasında kurumsal ayrımcılık oluşturan, etnik kimlik veya din esas alınarak tanımlanan bu projeye karşı neyse ki birçok ses yükseldi (…). Bir ‘Yahudi Devleti’ olarak İsrail'i tanıma, İsrail'in diğer devletlerin Yahudi vatandaşlarını da temsil etme iddiasını güçlendirme ve ‘Yahudi’ olarak kabul edilmeyen İsrail vatandaşlarına yönelik uzun süredir sürdürdüğü çeşitli türdeki ayrımcılığı doğrulama eğiliminde olacaktır.
Ayrıca İsrail'in bir Yahudi devleti olarak tanınması, İsrail’in Filistin halkının ulusal haklarını reddederek bütün Batı Şeria’da yerleşim politikasını sürdürmesi durumunda bir apartheid rejimin uluslararası yasal dayanaklarının oluşturulmasından korkuluyor olabilir”(22).
Bu sözde demokratik rejimin bazı özellikleri:
- İsrail kimlik kartı Arap ya da Yahudi’ye göre farklı veriler içerir.
- İsrail'de sadece Yahudi dini nikâhı var (başka dine göre yapılan evlilikler sadece “kabul görür”).
- 1967 yılında İsrail ile “birleştirilen” bölgelerde yaşan halkın kimlik belgelerinde uyruğu yok ve Yahudi olmayan siviller askeri mahkemeler tarafından yargılanabilir.
- İşe almada etnik ayrımcılık yapılır ve bu, İsrail vatandaşı olan 1,2 milyon Filistinli için genel kuraldır.
- Adalet ayrımcıdır. İsrail kimlikli bir Filistinli, Yahudi bir vatandaş olarak kaydedilen vatandaşa göre sistematik olarak daha ağır şekilde cezalandırılır (23).
- Negev bedevilerinin ata topraklarına el koydular. İsrail onları Siyag üçgeni (Beer-Şeva, Dimona, Arad) denilen küçük bir bölgeye hapsetti ve köyleri sınırlandırdı (24).
- Toprakların sadece yüzde 2'si İsrail vatandaşı Filistinliler tarafından satın alınabilir çünkü Yahudi olmayanlara satış yapılmasına engel olmak için yasa satış yetkisini Yahudi acentesine veriyor, vs. (25).
Apartheid? Fakat onlar neden bahsediyor?
Tüm bu ayrımcı uygulamalar ve kölelik oldukça otoriter bir rejime ait ve biz onu demokrasi olarak anlıyoruz, değil mi? Bizim kendi ülkemizde kabul edilemez bulduğumuz ve diğerlerini cezalandırdığımız bu devlete nasıl tahammül edilir?
“Abraham Fonu Girişimleri” müdür yardımcısı, İsrailli Amnon Be’eri-Sulitzeanu’n yazdığı gibi: “2010 yılında, İsrail'de Yahudiler ve Araplar arasında ayrım neredeyse kesin. Burada yaşayanlar için bu normal bir şey.”(26)
“Filistin Russell Mahkemesi (Cape Town, Kasım 2011)”, işgal altındaki Filistin topraklarında ve İsrail’de ırk ayrımcı bir sistemin olup olmadığını yargılamak için ünlü uluslararası hukukçuları bir araya getirdi ve “İsrail’in, uluslararası hukuk kapsamında tahakküm olarak kabul edilen ırk ayrımcılığını kurumsallaştırdığı bir rejim ile Filistin halkını hükmü altına aldığı” sonucuna vardı. Bu ayrımcı rejim, ikamet ettikleri yerlere bağlı olarak Filistinlilerin farklı kategorilerine karşı düşük yoğunlukta ve çeşitli şekillerde tezahür eder.
İsrail kimliğine sahip Filistinli vatandaşların oy kullanma hakkı var, ancak İsrail hukukuna göre Yahudi milletinin bir parçası değiller ve bu nedenle Yahudi milletine sağlanan avantajlardan mahrum bırakılırlar ve insan haklarının geniş bir yelpazesinde sistematik ayrımcılığa maruz kalırlar, vs.(27)
Eğer hala ırk ayrımcılığının varlığından şüpheleniyorsak, diğer milliyetlerden kişilerle yapılacak evliliklerin tehlikeleri konusunda ailelerin duyarlı olması için şok bir kampanya başlatan, Lehava Dernek Başkanı Bentzi Gopstein’i dinlemekten başka çare yok: “Askerlik hizmetlerine kızlarını Araplar ile birlikte gönderme veya onlarla birlikte çalışmalarına izin verme tehlikelerine karşı aileler tetikte olmalı (…). Araplarla birlikte çalışmak asimilasyon açısından gerçek bir risk oluşturur ve bu yüzden Yahudi emeğini teşvik etmeliyiz. Ben Gurion geleneğini sürdürmeliyiz ve biz sadece Yahudileri işe alanlara destek vermeye kararlıyız.” (28) …ve bu başkana göre, asimilasyonu savunan bir kişi olarak 77 genci öldüren Norveçli André Breivik hata yapmıştır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Aralık 2010 tarihli raporunda İsrail’i bir kez daha kınadı: “Filistinliler milliyetleri, etnik kökenleri ve ırkları nedeniyle sistematik ayrımcılığın kurbanlarıdır, sonuç olarak, çevrelerindeki Yahudi yerleşimciler tüm kamu hizmetlerinin tadını çıkarırken, Filistinliler elektrik, su, okul ve yol hizmetlerinden mahrumlar.”
Daha başka ayrımcılıklar
- Taş atmakla suçlanan 14 yaşındaki çocukların hapsedilmesi uluslararası hukuk ve İsrail yasalarına göre yasadışı olmasına rağmen çocuklar hapiste (29).
Çocuk mahkumlar (30)
- “Bulunmama Kanunu,” kaçmak zorunda kalan Yahudi olmayan birinin evine zorla el konulmasına izin veren yasa.
- Filistin topraklarında su yoksunluğu (İsrailler verilen 300 litre karşılığında 70 litre).
- Yolların Yahudi olmayanlara kapatılması.
En iyi bilinen örnek, Batı Şeria’yı ikiye ayıran Otoban 60.
- Aşağılayıcı kontroller ile hareket alanlarının kısıtlanması (2008 yılında, B'Tselem İsrail Bilgi Merkezi tarafından hazırlanan bir rapora göre zaten Batı Şeria’da 459 bariyer ve 66 kontrol noktası vardı).
- İsrail kimlikli Arap öğrencilerin, üniversitelerden uzak tuttulması için İsrail Güvenliği (Şabak) tarafından “süzgeçten geçirilmesi.”
- 2011’in “Anti-boykot” yasası ile şiddet içermese bile İsrail politikalarına karşı ifade özgürlüğünün bütünüyle yasaklanması (31).
Ve çok özel işbirlikleri
- Hatta İsrail'in kuruluşundan önce Siyonist liderler Nazi rejimi ile işbirliği yapmıştı (32).
- Daha sonra İsrail Devleti, ülkelere sıkıyönetim gelmesi için bilinen çeşitli rejimlere etkin destek vermeye devam etti ve suç işlediği devletlere karşı bazı utanç verici operasyonlarda rol aldı.
Hatırlanması gereken diğer örnekler
- Özellikle nükleer silahların geliştirilmesinde, Güney Afrika ırkçı rejimi ile askeri işbirliği yapması… 1975 yılında John Worster (33) başbakan olunca İzak Rabin (34), “iki ülkenin dışarıdan yönlendirilen istikrarsızlık ve birer vahşetle karşı karşıya kalmaları, İsrail ile Güney Afrika’nın ortak idealleri” sebebiyle işbirliği teklif ediyordu.
- Hassan II diktatörlüğü (35) altında Ben Barka (Faslı özgürlük savaşçısı, Fas’ın ilk matematikçisi, 1965 yılında Paris’te öldürüldü, cesedi hala bulunamadı;ç-n) cinayetinde Mossad’ın (36) işbirliği yapması.
- Ben Barka cinayetten sonra Şimon Peres'in Hassan II’i ziyaret etmesi.
- SAVAK’ın (İran Şahı'nın siyasi polisi) kuruluşuna destek ve “sorgucuların” oluşumunda Mossad’ın teknik destek vermesi.
- Çeşitli Latin Amerika diktatörlükleri ile İşbirliği (Şili'de Pinochet, Paraguay Stroessner ...)
Otoriter güçlerle yapılan bu yolsuzluklar ve işbirlikleri arşivlere tasnif edilmemiştir. Bunlar asla durmadılar ve diğer hususların yanı sıra, UJFP (Barış için Fransız Yahudi Birliği) Onursal Başkanı Richard Wagman’ın kanıtladığı gibi hala büyümeye devam ediyorlar.
Faşist bir rejim değil mi?
Tüm bunların yanı sıra, aralarında Albert Einstein ve Hannah Arendt, gibi ABD vatandaşlarının da bulunduğu otuz Yahudi entelektüel 1948 yılında New York Times’ta yayımlanan ünlü makalede Siyonizm’i tanımladılar. (37). “Faşizmin üç ana özelliği, milliyetçilik, otoriterlik ve ırkçılık, ‘etnik açıdan saf’ bir Devleti savunan mevcut İsrail rejiminin karakteristikleridir.”
Lieberman'ın “İsrail'i etnik olarak homojen bir Devlet yapacağız” beyanı, onun niyetleri hakkında şüpheye yer bırakmamaktadır. Örtülü apartheid devleti ve “seçilmiş halk” kendi elitizmini savunmak, apartheid uygulayamak ve işgal altındaki toprakların sakinleri İsrailli Arapları ezmek için üstü kapalı olarak hak iddia etmektedir. Bu bakış açısı ile bazı İsrail yerleşimleri, Mussolini'nin gençliğin beynini yıkama yöntemlerine son derece benzeyen etkinlikleri organize etmekteler. Sadece siyah gömlek ve mavi boyun bağı eksik.
Bu merkezlerden en iyi bilinenlerinden biri eski askerler tarafından yönetilen Caliber3’dür (İşgal altındaki Batı Şeria'da Gush Etzion yerleşimi). Burası birkaç yıl sonra “eşsiz ve heyecan verici bir turizm deneyimi” sunmaya başladı ve gerçek askerler gibi ateş etme, terörist tekniklerini tanıtma, onlarla karşılaşma öğretiliyor.
Gush Etzion Atış Kampı
Yediot Ahranot Gazetesi’ne göre kartonlara çizilen Filistinlileri öldürme derslerini devam ettirmek için çoğunlukla ABD’den yüzlerce turist her yıl Gusk Etzion’a geliyor.
Caliber3 liderlerinden birinin ifadesi: “Etkinliği daha anlamlı hale getiren atış yapma heyecanı ve zevkiyle Siyonizmin değerlerini birleştiriyoruz.”
Nurit Peled-Elhanan’ın tanıklığı(38)
(9 Haziran 2012 de yaptığı bir konuşmasından alıntılar) (39)
“Bu yıl 25 ırkçı yasa taslağı sunuldu, 10 ırkçı yasa onaylandı ancak bir avuç Yahudi sokaklara döküldü. Yargılanmadan hapsedilen 300'den fazla kişi iki aydan fazla bir zaman açlık grevi yaptılar ve yine Yahudi vatandaşlardan yalnızca küçük bir grup sokağa çıktı. Irkçı vatandaşlık yasası onları hiçbir yerde vatandaş olarak kabul etmediği için Doğu Kudüs'te binlerce çocuk okula gidemiyor ve hiçkimse bu durumu protesto etmiyor. Ailelerin bölünmesi, Filistinlilerin kovulması, topraklara el konulması, yatağından kaldırılan çocuklar, acımasızca sorgulananlar, evlerinden çıkarılan ve sokağa atılan aileler, sokaklara çıkarak hükümetin emirleri ve ordunun koruması altında hareket eden başları kipalı zorbalar tarafından işkence edilen çifçiler.
İşte, Siyonist hareketin başarısının sonucu
Resmen bir apartheid devleti olarak ilan edilen İsrail, her zaman ırkçılığın en tipiği ve en başarılı yötemini uygulamakla ayırt edilir: insanların sınıflandırılması.
Üç maymun
Bütün tanıklıklar ve analizler şunu gösteriyor: İsrail, Filistin kökenli vatandaşlara karşı uyguladığı ırkçı politika nedeniyle çürümekte olan bir devlet.
Batılı Siyonist medyanın çoğu, doğal olarak “yalnızca bir azınlık böyle” ya da “Amerikalıların büyük bir kısmı da böyle, dünyanın bütün halklarınında böyle olduğu gibi” diyerek bu gerçeği mide bulandırıcı bir şekilde saklamaya çalışıyor veya başka bir etnik eleştiriye yönelerek saptırmaya çabalıyor “iyi de Arapların kendi etnik ya da dinsel azınlıklarına aynı şeyleri yapmasına ne denir.” Diğer Siyonist medya grubu ise her zaman en aza indirgeyerek ve rejimi kımayı tamamıyla hariç tutarak bu gidişatın sorumlusu olarak İsrailli sağcı partileri suçluyor. Öte yandan da barış yanlısı birçok Batılı kuruluşun duyarsızlığı kontrol ediliyor.
(…)
Irkçılığın, liderlerinin yabancı düşmanlığına dayalı uygulamalarının suç ortağı haline gelen İsrail’in sivil toplumunda bu kadar derinde kökleşmiş olduğunu itiraf etmek zor.
Dipnotlar:
(1) Belaruslu kökenli, 1943 yılında Filistin'e göç etti. 1946 yılında, Irgun başkanı olarak King David Hotel bombalama eylemini koordine etti (29 ölü), 1977'den 1983'e kadar İsrail Başbakanı.
(2) Belarus’dan İngiltere'ye göç etti (1910 yılına kadar İngiliz yurttaşı). 1920 yılında Dünya Siyonist Örgütü Başkanı. 1937'de Filistin'e yerleşti.
(3) Arthur Rupin’den alıntı, Kudüs'te Siyonist Arşivler Merkezi, Arthur Ruppin Ofisi (S55), Kişisel belgeleri (A107).
(4) Belarus doğumlu (orijinal adı Yezernistky), Nazi rejimi ile işbirliği yaptı. Birçok sivilin ve Bernadotte, BM arabulucusunun ölümünden sorumlu oldu.
(5) Yerleşimcilere hitap, 1 Nisan 1988 tarihli New York Times gazetesinden alıntı.
(6) 1991 ve 2001 yılları arasında Genel Kurmay Başkanı. Batı Şeria'daki yerleşimlerin artışından birinci derecede sorumlu.
(7) Jerusalem Post, 19 Haziran 1989.
(8) Moldova kökenli (Evick Lvovitch Liberman), 1978 yılında İsrail'e geldi, aşırı sağcı partinin kurucusu ve lideri oldu.
(9) 3 Haziran 2012 tarihli Maariv gazetesine verdiği röportajdan.
(10) (Haaretz yazarı Gideon Levy, 23 Ekim, 2012) için yapılan bir anketin sonuçlarından.
(11) Siyonist kuruluşlar Haaretz’ı sarsmak için ellerinden geleni yaptılar (31 Ekim 2012 arasında JSS Haberler bkz).
(12) Müzede Bir Cumartesi, İsrail videosu.
(13) Filistinliler tarafından yapılan bir intihar saldırısında öldürülen 14 yaşındaki kızın annesi ve bir generalin kızı. Sakharov Ödülü 2001 ve Filistin için Russell Mahkemesi organizatörlerinden biri.
(14) Palestine in Israeli School Books: Ideology and Propaganda in Education (Modern Ortadoğu Araştırmaları, 2012 Kütüphanesi). Sergi
(15) «New Profile» sergisi, UPJB 30 Eylül 2012.
(16) Hamas’ın Güzel tatil kolonileri, (JForum, 9 Ağustos 2012).
(17) Aksine, Filistinli çocuklar için Avrupa Birliği tarafından finanse edilen kitaplarda ırkçılık yok.
(18) http://www.haaretz.com/opinion/a-good-jew-hates-arabs-1.459832?block=true, Helene Salon, Le Monde, 31 Ağustos 2012.
(19) Palestine in Israeli School Books, Nurit Peled-Elhanan, Kudüs İbrani Üniversitesi'nde profesör.
(20) Le Monde, 4 Kasım 2012.
(21) Dünya, İsraillileri evrensel ahlaki standartlara tabi olmamaları nedeniyle İsraillileri ve İsrail
TİMETÜRK