İslam coğrafyalarındaki savaşların, karışıklıkların, darbelerin, siyasi ve askeri dış müdahalelerin rengi ve amacı yavaş yavaş netleşiyor. Ümmetin zayıflamasına, parçalanmasına ve bir birine düşmesine neden olan Suriye iç savaşı, Yemen'deki çatışmalar, Golan Tepelerinin ilhakı, Sudan ve libya'da Suudi ve BAE'nin müdahaleleri ile başlayan yeni süreçler, İran ve Türkiye'nin kuşatılmaları gibi tüm gelişmeleri birlikte değerlendirdiğimizde, hepsinin tek merkezden yönetildiğini, yönetim kamarasında Siyonizm'in yanısıra ABD, yerli uşakları Suudi, BAE ve Mısır'ın bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bütün bunları Kudüs'ün işgal rejiminin başkenti olarak ilan edilmesinden ayrı düşünmek mümkün değildir. İslam ümmetinin önemli kalelerinde önemli karışıklıkların başladığı dönem ile eş zamanlı olarak işgal rejiminin ABD himayesinde attığı önemli adımları da fotoğrafta yerleştirmek gerekir. Kudüs'ün başkent olarak ilanından sonra Golan Tepelerinin ilhakı, hemen sonrasına Gazze Şeridi ile Batı Şeria'da işgal edilen yerlerin ilhak edileceğinin ifade edilmesi ve en nihayetinde "Yüzyılın Anlaşması"nın aleni olarak zikredilmeye başlanması; bütün islam coğrafyalarına yayılan ve daha da yayılacak olan karışıklıkların tamamının ana hedefinin "Kudüs" olduğunu ortaya koymuştur.
Haçlı orduları bu kez tek cepheden değil, bütün coğrafyalardan harekete geçmiş, Selahaddin'in ordusunun derlenip toparlanmasının önüne geçmeye çalışmaktadır.
Bu arada geçen hafta dikkat çekici bir gelişme de ABD kongresinde yaşandı. 435 üyeli kongrenin demokrat ve cumhuriyetçi üyelerinden toplam 400 üyenin imzasıyla Trump'a bir mektup yazıldı. Mektupta ABD'nin Suriye'deki çıkarlarının korunması, ABD çıkarlarını tehdit eden İran, Rusya, Hizbullah ve terör adı altında diğer tüm islam ülkelerine yönelik "yeni bir strateji"yi kabul etmesi çağrısı yapıldı. Bu çağrı ile birlikte İşgal rejiminin kendini koruma hakkının desteklenmesi talep edildi. Kongrenin tamamına yakınının yahudi kökenli siyonistlerden ve evanjelistlerden oluştuğunu düşündüğümüzde bu mektubun Kudüs adına bir siyonizm-islam savaşı yetkisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şuan ABD'de bir siyonist savaş kabinesinin görev başında olduğunu biliyoruz. Siyonizmin başa getirdiği bu kabine, bu savaşı başlatmaya mecbur bırakılmak isteniyor. Trump, iş başında bulunduğu müddetçe bu savaşın engellenmesi çok zordur. Bunun adımları da za ten öteden beri atılıyor. Son olarak Ortadoğu ve körfezdeki 70 bin askere ilaveten 1500 askerin daha yollandı. Toplamda yollanacak asker sayısının 120 bin civarında olduğu bilgileri de vardır. Uçak gemilerinin ve tomahawk bataryalarını taşıyan denizaltıların da körfeze ulaştığını biliyoruz.
Felaket tellalı olmanın iyi bir şey olmadığını elbet biliyorum. Ancak realitelere gözlerimizi kapatmanın da bir anlamı yoktur. ABD ve İsrail'i ancak müslümanların birlikteliği durdurabilir. İslam ümmeti bu noktada kararını vermek zorundadır; ya Kudüs düşecek ve siyonizmin postalları altında inleyecek, ya da ümmet bağrından yeni selahaddinler çıkaracak ve haçlı ordularını yeniden darmadağın edecektir.
"Kudüs Günü"nün yaklaştığı bu günlerde Kudüs merkezli bir birlikteliğe ne kadar da ihtiyacımız vardır. Bir ilk adım olarak Cuma günü tüm müslümanların Kudüs için ve vahdet için meydanlara inmesini temenni ediyorum.