Umman Körfezinde geçen hafta iki petrol gemisi daha saldırıya uğradı. ABD’nin İran’ı suçladığı, İran’ın ise bunu savaş çıkarmak isteyenlerin provakasyonu olarak değerlendirdiği saldırılar nedeniyle körfezde zaten var olan gerginlik daha da arttı. BAE, Suudi, Bahreyn ile Mısır’ın ABD ve işgal rejimi ile birlikte oluşturdukları cephenin Ortadoğu İslam coğrafyasını her geçen gün daha da karıştırarak barut fıçısına dönüştürdüğü yeni sürecin temelinde Siyonizm aklının var olduğu artık şüphe götürmez bir realitedir.
BAE ile Suudi veliahtlarının İslam ümmetinin başına çok büyük felaketler getirecekleri görülüyor. Bu iki uşak, İran yayılmacılığının ve Şiiliğin önünü almayı bahane ederken diğer taraftan Siyonizm yayılmacılığına hizmet ettiklerinin elbette farkındadırlar. Bunun öncülüğünü iki zatın sembolize ettiği, aslında beklenen küresel hesaplaşmanın ta kendisi olan yeni süreç ile Müslümanlar arasında var olan dayanışma, birliktelik, ümmetsel anlayış ile Kudüs ortak paydası yok ediliyor. Mesele sadece İran düşmanlığı değil elbette. Zira bu yeni cephe, sadece İran’a cephe açmamıştır. Türkiye başta olmak üzere Kudüs’ün bütün dostları, diğer adıyla İşgal rejiminin bütün düşmanları bir bir kuşatılmaya ve dişleri sökülmeye çalışılıyor. Veliahtların en az İran’a olan düşmanlıkları kadar İhvan’a da düşman olmaları, aslında her şeyi ortaya koyan kilit bir noktadır.
Büyük oranda başarı da sağladıklarını söylemek mümkündür. Zira Suriye’nin başına getirilenler ile Siyonizm büyük bir mevzi kazanmıştır. Ümmet, ihtilaflara ve kargaşalara mahkum edilmiştir. Bununla yetinilmemiş, diğer cenahta yer alan İhvan-ı Müslimin hareketinin surları yıkılmış, Mısır düşmüş ve çok ağır bir yara almıştır. Katar, büyük bir ablukaya alınarak teslim olmak zorunda bırakılmıştır. Sudan’da yapılan darbe ile Libya’da yapılmak istenen yönetim değişikliklerinin perde arkasında BAE ve Suudi aklının ve sermayesinin olduğu artık gün yüzüne çıkmıştır.
Diğer taraftan Doğu Akdeniz’de olduğu gibi enerji kaynaklarına yönelen bu şer ittifakı, Katar ve diğer körfez ülkelerinin enerji kaynaklarına da çökmüş ve siyasal gücün yanında bölgenin ekonomisini de ele geçirmeye çalışmaktadırlar. İran ve Türkiye kuşatmaları da eğer hedefine varırsa artık siyonizmin büyük emelinin önünde hiçbir engel kalmayacak, ‘Yüzyılın Anlaşması’ dedikleri yüzyılın ihaneti de hedefine ulaşacaktır.
Ancak Türkiye ve İran, kolay yutulur lokma olmadıklarını ortaya koydular. Fetö üzerinden Türkiye’deki emellerine ulaşamayan küresel Siyonizm, S-400 savunma sistemi üzerinden Türkiye’yi NATO dışına itmeyi ve batı ile ilişkilerini tamamen keserek yalnızlaştırmayı hedeflemektedirler. İran da dört taraftan kendisini saran alev sarmalına karşı ortaya koyduğu savunma refleksi ile bütün oyunları bozabilecek potansiyele sahip olduğunu ortaya koydu. Zira Yemen, Irak, Suriye ve körfezde oyun kurucunun kendisi olduğunu ispatlarcasına ciddi reaksiyonlar ortaya koydu. Körfezdeki petrol sevkiyatı üzerinde oluşturduğu tehdit ile dünya petrol piyasasını allak bullak edeceğini kanıtladı. Uranyum zenginleştirme programı kartını da masaya koymaktan çekinmeyen İran, ABD’nin saldırganlığına sessiz kalan Avrupa ülkelerine de ciddi bir mesaj vermiş oldu. Yemen’de saldırıya uğrayan gemiler noktasında Rusya da İran’dan yana tavır takınınca yeni savaşın sanılanın çok daha ötesinde, çok çetin, uzun soluklu ve külfetli olacağı anlaşılmıştır.
Trump üzerinden ABD yönetimini ve Müslüman ülke yönetimlerinin bir kısmını ele geçiren Siyonizm, kendi lehinde yeni bir denklem kurmaya çalışıyor. Yeni denklemin temel taşı; ABD ile İran arasında bir savaş başlatmak, İran ve Türkiye’ye de diz çöktürmektir. Bütün bu gelişmeler yeniden İran-Türkiye birlikteliğinin, hatta ittifakının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Siyonizmin kurmaya çalıştığı denklemi ancak böyle bir birliktelik bozabilir.