Hükümet, HDP, HÜDA PAR, IŞİD, Çözüm Süreci, başsağlığı, sağduyu, bölge, Ortadoğu, Amerika, Batı, çıkarlar, saldırılar, savaş, barış… Son zamanların en çok kullanılan kavram ve kelimelerin bir kısmı bunlar. Kavramlar ve kelimeler, ortamı isimlendiriyor. Maalesef şu an gündemimizde içleri ferahlatacak argümanlar yok, çünkü ortam buna el vermiyor.
Şu an bütün dünyada buna benzer kavramlar ve sözcükler tartışılıyor, ama biz uzaklara gitmeden kendi ülkemizi, kendi bölgemizi tartışalım. Hiç lafı uzatmadan, şu anki tablo gösteriyor ki, barış ve sükûnetin gölgesi ve adı altında büyük bir savaş ve kargaşa temayülü mevcut. Bu şüphe götürmez bir gerçek. Eskiden kargaşa içerisinde umuda ve huzura doğru bir seyir hali varken, şu an bir sükûnet serabı içerisinde kargaşaya dönük bir endişe ve temayül hızı var maalesef.
Çözüm sürecini yürüten taraflar arasındaki güvensizlik, aradan geçen bunca zamanı, bir ikmal ve çetin savaşa hazırlık dönemi şekline dönüştürmüş durumda. Yoksa biz çözüm sürecini yanlış mı anladık? Çözüm sürecinden söz ederken tarafların, ellerindeki savaş malzemelerini eksiltecekleri yerde, var gücüyle ters yönlü bir teçhizatlanma ve alan kapma süreci başladı. Ve açıkça söyleyeyim, hükümetin özellikle bu kadar cinayete ismi karışmış yapıya dönük ürküntüsü bana endişe verdi.
Hükümetin, bu gruba dönük saldırılarla ilgili elinin ayağının bir birine dolanıyor olması ve hemen kınamalarla beraber failleri 2-3 saat içerisinde yakalama başarıları; bunun yanında bu grubun, kendisine atfedilen saldırılarla hem de vahşi olaylarla ilgili bırakın bir kınama yayınlamaları, tüm suçlamalara rağmen “biz yapmadık” açıklamasına bile ihtiyaç duymamaları güç dengeleri açısından beni endişeye düşürdü.
Söz konusu gruba dönük saldırıların failleri niye yakalanıyor diye bir yergide bulunmak gibi bir niyetim yok. Diyarbakır ve başka yerlerde HDP ve resmi görevlilere hatta Hizbullah Camiası dışındakilere dönük saldırılarla ilgili görülen duyarlılığın, camiaya dönük olunca tam bir duyarsızlığa inkılap eylemesi, çözüm sürecinin birilerinin gücüne nasıl güç kattığını ve hakkın(!) da artık nasıl o güçlüden yana pozisyon aldığını gösteriyor. Şehirlere doldurulan silahlar, mahallelere kurulan mahkemeler, oluşturulan sokak asayişleri(!) artık sizi de ürkütüyor değil mi? Çözüm süreciyle beraber PKK, silahlı güçlerini ülke dışına çıkaracakken aksine dağdaki silahlı güçlerini şehirlere taşımakla kalmadı bütün milislerini silahlandırmak için çağrıda bulundu ve aldığım bilgilere göre de Avrupa ülkelerinde silah için sempatizanlarından para toplamaya başladı. Bütün bu gerilemeler karşısında birileri hala saf saf olup bitecekleri, bir çaresizlik pozisyonuyla bekleyeduruyorsa, korkunç sürprizle karşılaşacaklarını şimdiden duyurmuş olalım.
Şunu ifade edeyim ki, belli bir süreye kadar “süreç” bitmesin diye verilen tavizler, bir süreden sonra “serhıldan” korkusuyla verilmeye devam edilecek ve ediliyor. Daha önce düştüğü dereke dolayısıyla tek taraflı ateşkes yapan bir PKK’nin, son zamanlarda “tek taraflı süreci bitirme” hamlelerinde bulunması, kendisine açılan alanla şu an geldiği noktanın göstergesi. PKK, ‘Artık ben güçlendim, tekrardan hodri meydan’ diyor. Üstelik şu ana kadar sürecin banisi AK Parti hükümeti için de ‘seni istemezük’ demek suretiyle çözümün defterini dürdüğünün işaretini veriyor.
HÜDA PAR Genel Başkanı Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu’nun bir televizyon programında ‘şehir içinde mahkeme binaları var’ sözleri, vahametin vardığı boyutu gözler önüne seriyor. İlgililere duyurum “Siz çözümünüzle avunadurun, başkaları kendi süreçlerini devam ettirsin! Bakalım akıbet ne olacak?!” Ayrıca, HDP’ye dönük saldırılar için başsağlığı ve kınama sırasına dizilenlere, HÜDA PAR’a yönelik saldırılar içinse muhatap almak gibi bir üslupla bile değil ama ona işaret etmek suretiyle sağduyu çağrısında bulunanlara bütün bu manzaralar bir kez daha arz olunur!
Selam ve dua ile…