Başkan Sayın Erdoğan, bugüne kadar birkaç kez kamuoyu önünde “dindar bir gençlik yetiştireceklerini” ifade etti. Geçenlerde de fikri iktidar olamamaktan yakındı. Her ikisi de gerçekten bizim de Müslüman olarak mustarip olduğumuz hayati konulardır. Çünkü bunlar sadece Erdoğan’ın değil, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan herkesin asli ve dahi meşru yükümlülüklerindendir. Zaten gençlik dediğimiz %99’luk orana göre bizim çocuklarımızdır. Fikri iktidardan da kasıt, milletin kendisine emanet ettiği iradeyi iktidara da yansıtmaktır.
Her iki konuda da bazılarının gürültü koparmaları kasıtlıdır. Çünkü burada başkalarının çocuklarını Müslümanlaştırmak gibi bir amaç ve hedef yok, aksine Müslüman çocuklarının kendi dinlerini öğrenmeleri ve yaşamaları gibi meşru bir talep var.
Fikri iktidar konusu da öyledir. Madem toplumun çoğunluğunu oluşturuyoruz ve madem demokratik yöntemlerle iktidar oluyoruz, fikrimizin de bizimle olması gerekmiyor mu? Lakin ne çocuklarımızı ve gençlerimizi dindar olarak yetiştirebiliyoruz ve ne de fikrimizle birlikte iktidar olabiliyoruz. Peki, neden? Bize göre nedenlerin-engellerin bir kısmı başkalarından kaynaklansa bile, çoğu bizden kaynaklanmaktadır. Bu demektir ki, ne ebeveynler olarak, ne öğretmenler, din adamları ve akademisyenler olarak, ne esnaf, tüccar ve çiftçiler olarak ve ne de bürokrat ve siyasiler yükümlülüklerimizi yerine getirmiyoruzdur.
Aslında %99 olan bu kitle, yani bizlerin zımnen istediği şudur: %1’in sahip olduğu haklara sahip olmak, yani bu ülkenin eşit vatandaşları arasına girmek. Çünkü yürürlükte olan anayasa toplumun %99’unun temel haklarından bazılarını gasp etmiştir ve vermemekte diretmektedir. Öyle ki, iktidar bile olsanız, gasp, zulüm ve zorbalık içeren bu yasaları değiştirmek şöyle dursun, değiştirmeyi teklif dahi edemiyorsunuz. Bu gibi rejimlerin adı demokrasi değil, olsa olsa diktatörlüktür! Çünkü dillendirmeye bile korkuyoruz, bu anayasa her ne kadar bir beşer ürünü olsa bile bir tanrı buyruğu kadar kutsal ve dokunulamazdır. Dolayısıyla Müslümanların bazı temel hakları da anayasanın ilgili maddelerine takılmaktadır. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi, bunun tek sorumlusu toplumun %1’nin kurduğu düzen ve yaptığı anayasa değil, en büyük sorumluluk kendilerini Müslüman olarak tanımlayıp da izzetli bir duruş sergilemeyenlerdedir!
İşte biz de Erdoğan’ın sözlerine gönderme yaparak başlıkta dedik ki, “siz ne dindar gençlik yetiştirebilirsiniz ve ne de fikri iktidar olabilirsiniz.” Tabii, bunu söylerken kendimizi de Erdoğan’ın yanına koyduk. Çünkü biz de Müslümanız! Yani ben, sen, o, biz, siz ve onlar… Yani resmi rakamlara göre toplumun %99’unu oluşturan biz Müslümanlar… Evet, biz Müslümanlar bu halimizle ne dindar bir gençlik yetiştirebiliriz ve ne de fikri iktidar olabiliriz!
İlk soruyu kendimize soralım: Başta evlerimiz olmak üzere camilerimiz, okullarımız, cemaatlerimiz, derneklerimiz ve vakıflarımız ne kadar dinidir veya dini ne kadar içselleştirmiştir ki, çocuklarımız ve gençlerimiz de nasiplerini alsınlar?
Erdoğan’ın “dindar gençlik yetiştirmek” ve “fikri iktidar olmak” yönündeki beyanlarından hareketle kendimizi de içine katarak birkaç soru yöneltmek istiyoruz. Sorularımız tabii ki Erdoğan’a ve onun şahsında Ak Parti’yedir. Kendileri de, “ey Allah’ın Resulü, bu söylediğiniz-bu kararınız Allah’tan gelen bir vahiy mi, yoksa beşer olarak kendi düşünceniz mi?” diyen yüce bir kültürden geldikleri için sorularımızı da anlayışla karşılayacaklarından şüphemiz yoktur:
Dindar gençlik yetiştirmek ve fikri iktidar olmak yönündeki iddialarınızın icraatlarınızda bir karşılığı var mı? Bakalım.
Bir: Önce partinizden başlayalım. Sadece Ak Parti olarak kendi gençlerinizin dindar kalmaları ve aynı zamanda dindar yetişmeleri için bir programınız olmuş mudur?
İki: Bugüne kadar Eğitim, Gençlik ve Kültür gibi Bakanlıklara atadığınız bakan, müsteşar ve bürokrat gibi şahsiyetlerin kaç tanesi geçelim dindar bir gençlik yetiştirmeyi, gençlerin doğru bilgiye ulaşmalarının ve dinlerini doğru öğrenmelerinin önündeki engelleri kaldırmak çabası içinde olmuştur?
Üç: Okutulan tarih kitaplarını yalanlardan, eksik ve yanlış bilgilerden kurtarmak ve “din dersi” olarak okutulan kitapları da devletin dininden kurtarmak yönünde ciddi girişimlerinizin olduğunu söyleyebiliyor musunuz?
Dört: Irkçılığın, şu veya bu vesayetin pençesinde kıvranmayan bir tane üniversite gösterebilir misiniz? Örneğin, atadığınız rektörlerden kaç tanesi kendi üniversitesini ismi ile müsemma kılmanın, onu her türlü ırkçılıktan, ayrımcılıktan ve vesayetten kurtarmanın ve öğrencilerini ilim, irfan ve hikmetle donatmanın, diğer bir ifade ile “fikri hür ve vicdanı hür” gençler yetiştirmenin çabası içindedir?
Beş: Sizler 15 yaşını bitirmiş çocukların kendi rızalarıyla cinsel ilişkiye girmelerini, yani zina yapmalarını serbest kılan, ama 17 yaşını dolduruncaya kadar evlenmelerini yasaklayan ve zina yapmak yerine evlenmeyi tercih edenleri de cezalandıran yasalarla mı dindar bir gençlik yetiştireceksiniz?
Altı: Din ve namus gibi değerler için “sözde” diyen ve nihai hedefi aileyi ortadan kaldırmak olan İstanbul Sözleşmesini hayata geçirmek için seferberlik aşkıyla çalışan ve aynı zamanda CHP ve HDP Kadın Kollarından LGBTİ derneklerine kadar birçok yapı ile birlikte omuz omuza mücadele edip adeta bir cephe savaşı veren Ak Parti’nin Kadın Kollarının gençlerimizin dinlerini öğrenmeleri ve dinleriyle birlikte toplumda görünür olmaları için de bir icraatları var mı?
Yedi: Fikri iktidar konusuna gelince… Evvela evrensel değerlerden olan adaletin, ehliyetin ve liyakatin neresindesiniz? Bu değerlerin sizin hayatınızda, ilişkilerinizde, çıkardığınız yasalarda ve icraatlarınızda bir ağırlığı var mı? Varsa ne kadardır? İkinci olarak kendinize özgü bir fikriniz var mı? Örneğin, fikrinizin gerçekten de Milliyetçilikten, Atatürkçülükten, Kemalizmden, Mezhepçilikten ve diğer beşeri sistemlerden azade olduğuna inanıyor ve her ne pahasına olursa olsun onu savunuyor musunuz?
Sekizi: Bu günlerde dillendirdiğiniz reformların içinde rejimin toplumun %99’unu dini ve etnik aidiyetleri nedeniyle mülteci ve bölücü diye itham ettiği vatandaşlara da eşit vatandaşlık hakkı verecek misiniz?
Dokuz: Gerçi “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” ama son olarak şunu da soralım; sizin icraatlarınızın toplamı 2023’te karşımıza adalet olarak mı çıkacaktır yoksa…?
Var mıyız izzetimizi yeniden kuşanmaya ve nerede hata yaptığımızı sorgulamaya ve dahi dinde kardeşler olarak birbirimize hesap vermeye?