Başlıktaki soruyu şöyle de sormak mümkün:
Sizin neden bir Erdoğan-Ruhani gizli antlaşmanız yok?
Kerry ile Lavrov'un anlaşmasından daha mı zor?
Siyonist işgalcinin o kadar zulümlerine ve Mavi Marmara'ya rağmen “israil, Türkiye'nin dostudur!” demekten daha mı zor?
Oyunu hep onlar mı kuracak?
Burası Ortadoğu efendiler!
Kadim ve çetin bir coğrafya.
Tarihin, insanlığın ve dinlerin merkezi.
Buna son asırda keşfedilen zengin petrol ve gaz rezervleri ile siyonist işgalcinin güvenliği de ekleyin.
Suriye'de pandoranın kutusunun açılmasının sebebini ne zannediyorsunuz?
Öyle bir oyun ve manevra alanına dönüşmüş ki kurulan tuzaklar tam da ayet-i kerimenin işaret ettiği gibi, “Dağları bile yerinden oynatacak” türden.
Ezeli düşmanları dost, kadim dostları ise düşman yapabiliyor.
İslam coğrafyasına karşı ilk defa bu kadar üstün bir konuma geldi Batı.
Batı'dan kastım siyonist işgalci rejim ve Rusya'nın da içinde bulunduğu AB(D) cephesidir.
Bu cephe, son iki asırdır elde ettiği askeri ve teknolojik üstünlüğünü İslam Alemi'ni tamamen etkisizleştirmek için kullanıyor.
Batı şunu çok iyi biliyor:
Tabii mecrasına bırakıldığı taktirde aziz ve muazzez İslam bütün gönüllere mutlaka girecek.
Çünkü İslam, insanlık değerlerinin kendisidir ve fıtridir.
Molla Said'in veciz ifadesi ile “İnsaniyet-i Kübradır.”
Büyük insanlık projesi ve en nitelikli medeniyet tasavvurudur.
İletişim imkanlarına ve kısmi özgürlük ortamına sahip Batı insanı, bu modelle karşılaştığında adeta çarpılıyor.
Batı'nın bilgi kirliliği oluşturması, algı yönetimini çok önemsemesi ve buna astronomik ödenekler ayırması bu yüzden.
İslam Alemi'ndeki mezhep ve etnik temelli ayrılıkları kaşıması ve körüklemesi bu yüzden.
Alem-i İslam'ı terörize ve kriminalize etmesi de bu yüzden.
İslam'ı yok etmek, yer altı ve yer üstü zenginliklerimize konmak ve siyonist rejimin güvenliğini sağlamak söz konusu ise her şey teferruat oluyor.
Öyle yenilir yutulur olmayan menfaat çatışmaları, yakın zamanda kendi aralarındaki savaşlar (ki sadece 2. Dünya Savaşı'nda 60 milyon kişi öldürüldü), güç gösterileri ve yarışlarına rağmen.
Çünkü resmin büyüğüne bakabiliyor ve yüz yıl sonrasını görebiliyorlar.
Büyüdükçe büyümek istiyorlar.
Aralarındaki savaş sebebi sayılabilecek ayrılıkları dahi tolere edebiliyor, “Seninle asla görüşmem” tavırlarına girmiyorlar.
Sanırsın ki birleşmeyi, affedici olmayı, öfkesini yutmayı, dağılıp parçalanmamayı, ateş çukurunun başında durmamayı emreden o kadar ayet bunlara inmiş gibi gereğini yerine getirebiliyorlar.
Bu coğrafyada söz sahibi olabilmenin temel koşulu bu.
Hiçbir şeyi nefis veya gurur meselesi yapmadan herkesle ve her kesimle görüşebilmek.
Zira burada ittifaklar haftalık veya günlük olabiliyor.
İslam ülkelerinin başındaki yöneticilerin “arabesk takılma” lüksleri yok.
“Al mektuplarını ver mektuplarımı” fantazileri ile harcanacak zaman da yok.
Ateş bacayı sarmış çünkü.
Bütün hesaplar Türkiye'nin Suriye sahasına çekilmesi üzerine kuruluyor.
NATO üyesi müttefiklerimiz(!) dahil, herkes bunu dört gözle bekliyor.
Öyle bir iştah kabarması var ki bunu görmemek için kör olmak gerekiyor.
Maalesef Türkiye cenahında öyle bir şartlanmışlık ve akıl tutulması yaşanıyor ki PYD'nin dahi yem olarak kullanıldığı görülmüyor.
PYD üzerinden Türkiye'nin sinir uçları ile açıktan oynanıyor.
Beş yıla yakındır her fırsatta Türkiye'yi Suriye sahasına çekmeye çalışan ancak başarılı olamayan AB(D), iyi bir fırsat yakalamış görünüyor.
Sn. Erdoğan'ın PYD konusunda kendilerine posta koymasını dahi “Dostlar fikir ayrılığı yaşayabilir” şeklinde tolere edebiliyor.
Evet, oyun tahminlerimizden çok daha büyük ve derin.
Şu manzara belki bize bir ipucu verebilir:
Bir aksilik olmazsa bugün(12 Şubat) önemli bir buluşma gerçekleşecek.
Buluşmayı öemli kılansa Vatikan'dan yapılan şu açıklama:
“Kutsal Makam (Vatikan) ve Moskova Patrikliği, Papa Francesco ile Patrik Kirill'in, Tanrı'nın lütfuyla 12 Şubat'ta buluşacağını duyurmaktan mutluluk duyar.”
1054'teki ayrışmadan bu yana yaşanan bir ilk.
15 Aralık 2015 “Kerry-Lavrov” görüşmesinden hemen sonraya denk gelmesi de dikkate değer.
Katolik Papa ve Ortodoks Patrik, bin yıllık ayrılığı sona erdirmek için buluşacak.
Kötü mü?
Elbette hayır, insanlık adına olumlu bir gelişme.
İtirazım ve sitemim, bin yıllık ihtilaflı düşmanlar bir araya gelirken 3-5 yıllık ayrılıklara takılı kalan Müslüman idarecilere.
Elimden gelen bu.
Şairin şu dizelerinin gerçeğe dönüşmesini asla istemem çünkü:
“Sonra şu köşelerde için için ağlarsın,
Yol gidenin aslanım sen de ağıt yakarsın!”