CHP’de tabanın kafası karışık; ama tavanda ciddi bir operasyonun hazırlıkları yapılıyor gibi. Zülfü Livaneli’nin Baykal ve Ecevit ile ilgili sözlerine gösterilen tepkiler içerisinde “zamanlama hatası” sözleri belki de en tutarlı olanıydı. Zamanlamanın Sedat Peker ve açıklamaları ile olan bağlantısı ise operasyonun “küresel boyutunu” gözler önüne sermesi açısından ilginçti.
Baştan başlayalım.
Erdoğan’a karşı ciddi bir cephe oluşmuş durumda. Bu cepheye hem ultra milliyetçi İYİ Parti’yi hem de solcu ve “etnik bölücülükle” suçlanan HDP’yi CHP ile beraber eklemlemek zaman geçtikçe daha da zorlaşıyor. SP’nin cephede yer almasının reel politikte anlaşılır bir tarafı görünmese de yapılan açıklamalar, Davutoğlu ve Babacan’ın hedefinin “Erdoğan’ın mirasından pay almak” olduğu kanaatinin oluşmasına neden oluyor. Siyaseti meslek edinen; ama kenarda bırakılmış ve “küskün” tanımlaması içinde değerlendirilenlerin sayısı bir hayli fazla.
Bir de bunlara “FETÖ soruşturmaları” sonucunda ortaya çıkan “tepkili bir kitleyi” de eklerseniz tablo tamamlanır.
Erdoğan ve çevresinin bunun karşısında “milliyetçi tabana” yönelik yaptığı açılımlar hiçbir zaman tam bir cephe oluşumuna imkan sağlamadı. MHP tabanında iktidarın nimetlerinden faydalanmakla birlikte son yerel seçimlerde de görüldüğü gibi kendini Erdoğan’a değil de CHP listelerindeki İYİ Partililere daha yakın hissedenlerin sayısı bir hayli fazlaydı.
Ulusalcıları ve Kemalistleri kendi yanına çekmek için adımlar attı Erdoğan. Erdoğan’a yakın medya ise yoğun bir şekilde “CHP-HDP ittifakını” işleyerek hem İYİ Parti’ye hem de CHP içindeki Kemalist ulusalcılara mesaj vermeye çalıştı. Gerek Öztürk Yılmaz gerekse de Doğu Perinçek, hükümete yakın medyada çok fazla yer bulmaya başladı.
Muharrem İnce’nin bir türlü istenen ivmeyi yakalayamaması, tüm zemin oluşturma çabalarına karşın Deniz Baykal cephesinden “yeni bir siyasi oluşum” adımlarının atılmaması, hükümet cephesinde 2023 hedeflerine yönelik ciddi kaygıların oluşmasına neden oldu.
Tam bu sıralarda HDP içinde CHP’ye yönelik tepkilerin dozajı yükselmeye başladı. CHP’den ittifakı aleni bir şekilde dile getirmesi, HDP’yi ötekileştirmemesi yönünde talepler gelmeye başladı HDP cephesinden.
İşte Zülfü Livaneli’nin açıklamalarını bu veriler ışığında anlamak gerektiğini düşünüyorum.
İYİ Parti içerisinde Ümit Özdağ’ın tasfiyesi nasıl ki, aykırı seslerin önünün kesilmesini sağladıysa, Baykal ve onunla beraber hareket edenlerin de itibarsızlaştırılarak, beraberlerinde tabandan kimseyi sürüklemelerine izin verilmeden tasfiye edilmesi amaçlanmaktadır.
Ancak ortaya ciddi bir “zamanlama” problemi çıkmıştır.
Nitekim hükümet tarafından da karşı hamleler gelmeye başladı.
Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretini, hitabında “Kürt kökenli” dememeye özen göstermesini, çözüm sürecini gündeme getirmesini dikkatle okumak gerekir.
Yakın dönemde HDP içerisinde siyaset yapmış, hatta yöneticilik görevlerinde bulunmuş kimi isimleri, “parti içi muhalefet” ya da “yeni siyasi oluşumlar” içinde duyduğumuzda şaşırmayalım. Ve hatta Kandil ve İmralı’yı karşı karşıya getirecek söylem ve eylemlerin tartışıldığı bir sürece şahitlik edebiliriz.
Tüm tarafların hamlelerinin teorik anlamda bir karşılığı olabilir; ama pratik karşılığının olup olmayacağı tartışmalıdır.
Erdoğan’ın adımlarının “milliyetçi müttefiklerinde” meydana getireceği öfke bir yana son derece politize olmuş “Kürt sokağını” daha özgüvenli adımlar atmaya sevk edebilir. Hatırlanırsa “çözüm masasının devrilmesinde” en önemli faktörlerden biri de “devlet karşısında konum elde etmiş” HDP’li siyasetçilerin aşırı özgüvenli tavırlarıydı.
Bir de “Atatürk’ün partisinin” durumu var.
Sola ve sosyalizme biraz daha kaymış bir CHP’nin CHP olmaktan çıkacağı ve bundan dolayı da umulmadık aktörlerin güçlenmesine neden olabileceğini göz ardı etmeyelim.