Türk devleti, 1930 yılında, Ağrı başkaldırısından sonra Zilan Vadisine sığınan Kürtlere karşı tarihinin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdi. 44 köy ateşe verilirken 15 binden fazla insan vahşice katledildi. Cumhuriyet Gazetesinin o tarihte yayınladığı bir haberde kullandığı “Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur” cümlesi katliamın boyutunu gözler önüne seriyordu.
Katliam sırasında 10 yaşında olan 91 yaşındaki Hacı Şebap Kandemir, katliamı ANF’ye anlattı. Kandemir, Türk ordusunun, Erciş’teki Kara Yusuf Camii’ni tıpkı Naziler gibi, bir toplama kampı gibi kullandığını belirterek, “Askerler Gelîyê Zilan’daki insanları gündüz getirip Erciş’in büyük camisi olan Kara Yusuf Cami’sinde topluyorlardı. Orayı cezaevi olarak kullanıyorlardı. Akşam olunca da bu insanları götürüp öldürüyorlardı. Bu şekilde abartısız günde 200 kişiyi öldürüyorlardı” dedi.
İşte tanığının gözünden Zilan katliamı....
KURTULDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORDUK AMA YANILMIŞIZ
Ağrı isyanı sırasında can korkusundan yaylaya çıkmıştık… Birkaç gün kaldıktan sonra tekrar köyümüze dönmeye karar verdik. Köyümüzün ismi Çakırbey’dir. Akşamdan yola çıktık. Gece boyunca yürüdük. Şafakla beraber köye vardık. Köyü de geçip Kevırê Qul (delikli taş) mevkisine kadar geldik. Yolda Mistefayê Meyro’ya rastladık. O da milis olmuştu. “Geri dönün, geri dönün! Köyümüz katliam sahasında değildir! Geri dönün” deyince biz de köyümüze yani Çakirbeg’e geri döndük fakat hala tedirgindik.
Annem Heno Hatun’una dedi ki, “Heno Hatun, askerler gelip bizi öldürecekler, gelip jandarmaların cenazelerini götürecekler, bizi de öldürecekler.” Heno Hatun’un onayıyla Çakırbeg’in yanındaki ormanlık vadiye gidip saklandık.
Gece yola çıktık, sabaha doğru İncesu köyüne vardık. İncesu köyü katliam sahasında değildi; çünkü o köyde Feto vardı. Feto milis olmuştu. Bayağı yetkiliydi. Köyünü kurtarmıştı. Oraya, yani Bekirîlerin arasına gittik. Askerler burada 5 bine yakın insanı toplamışlardı. Hepsi de artık Geliye Zilan esiriydi.
Biz kurtulduğumuzu düşünüyorduk. Ama yanılmıştık. Güya aynı aşiretteniz diye orası güvenliydi. Askerler bizi de bu 5 bin kişinin arasına kattı. Yaralılar, inlemeler, cesetler, birbirine kaybedenler, yetim kalmış çocuklar… İncesu’da bir hafta kaldık. Etrafımızda hem milisler vardı hem de askerler vardı. Bir hafta sonra hepimizi topladılar.
Önümüzde milisler ve etrafımızda askerlerle birlikte Erciş’e doğru yola çıktık. 5 bin insan… Her aşiretten ve her köyden hemen hemen insan vardı bu kalabalıkta. Mılis Sidîqê Heso ile kardeşi Zeko hemen önümüzde yürüyorlardı. Ellerinde bir kâğıt vardı. Önümüze çıkan askerlere bu kâğıdı gösteriyorlardı. Yola düştüğümüzde kalabalığın bir başı İncesu köyünde olmasına rağmen bir başı Êrşat köyüne ulaşmıştı bile.
CENAZELERİ ATEŞE ATIP YAKIYORLARDI
Êrşat’a geldiğimizde askerler Sılêmanê Mamê ailesinin evlerini yakmıştı. Cenazeleri de ateşe atıp yakıyorlardı, Bunları o zaman Êrşat Köyünde (ışıklı) gördüm. Bizi sonra Erciş’e getirdiler.
Orda da artık kimin adamı varsa gelip yakınını, akrabasını kurtarabiliyordu. Bizim Ahmet’in evi de Erciş’teydi. Gelip bizi kurtardı, annem ve iki kardeşimle beraber evine götürdü. Devlet nezdinde bir yakını olmayanları da akşam oldu mu götürüp Aşê keşişte, Aşê Davuda’da öldürüyorlardı. Sonra da işte Êrşat (Işıklı) köyüne gittik.
Seyid camisinden Êrşat mezarlığına kadar yolun her iki tarafı kurşuna dizilmiş insan cesetleriyle doluydu. Yazın başlarıydı. Kanları toprağın üzerinde simsiyah bir tabaka oluşturmuştu; annem yine gözlerimi kapattı. Korkmamam için…
ASKER, İNSANLARI GÜNDÜZ CAMİYE TOPLAYIP AKŞAM ÖLDÜRÜYORDU
Erciş’in büyük camisi (Kara Yusuf Cami) var ya işte orasını cezaevi olarak kullanıyorlardı. Askerler Gelîyê Zilan’daki insanları gündüz getirip bu camiye kapatıyorlardı. Akşam olunca da götürüp öldürüyorlardı. Aşê Davuda’da ve Aşê keşiş’e götürüp öldürüyorlardı.
Heyderbeg (Haydarbey) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Örene (Wêrane) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Yekmal yolu üzerinde öldürüyorlardı. Bu şekilde abartısız günde 200 kişiyi öldürüyorlardı. Babam gidip Sidîqê Heso ile konuştu. Sidîq ta Diyarbekir’e kadar gitti özel bir emir getirip Derviş Bey’e verdi. O şekilde bizim aile de kurtuldu. Babam evimizi Êrşat köyüne götürdü. Ebubekirê Ferho’yu sürgün etmişlerdi, yani evi boştu. Babam, Sidîqê Heso’nun yanına gitti. Durumumuzu anlatıyor.
Sidîqê Heso da diyor ki, “Bize zamanında çok iyiliğiniz dokundu, git aileni al buraya getir.” Biz de Erciş’te bekliyorduk. Babam artık gelmedi. Amcam Ahmet bizi almaya geldi. Bendim, annem ile iki kardeşim… Amcam bizi Seyid Abdülvahap camisine götürdü önce. O zaman gördüm; camiden Êrşat’a kadarki olan yolun her iki tarafı cesetlerle doluydu.
Şimdiki Erciş emniyet müdürlüğü binası var ya işte o zamanlar, emniyet binasının olduğu yer ve önündeki dükkânların olduğu yer bomboştu, camiyi (Kara Yusuf Paşa Camii) cezaevi olarak kullanıyorlardı. O boş alana topluyorlardı önce. Bazıları ayaktaydı. Bazıları oturuyordu. Bazıları zincirlerle birbirlerine bağlıydı. Bazıları elbiselerini çıkarıyordu. Sonra askerler dipçiklerle vura vura camiye götürüyordu onları. Akşam oldu mu götürüp öldürüyorlardı. Sonra başka bir kafileyi… Bu şekilde öldürülmeler 2 ay boyunca sürdü.
BAZI CENAZELER TOPLU OLARAK GÖMÜLDÜ
İsyandan 10 yıl sonra Milis başının (Süleyman Erdinç) izniyle yaylalara çıkabiliyorduk. O yaylalar o zamanlar yemyeşildi. Kemikler ise yeşilliğin içinde bembeyaz mantarlar gibi görünüyordu. İnsan kemikleri… Etlerini zaten hayvanlar yemişti… Cenazeleri yakıyorlardı. Bazı cenazeler de toplu olarak gömüldü... Daha çok kemikler gömüldü…
İNSANLARIN KURŞUNA DİZİLDİĞİ ALAN CEMAATE TAHSİS EDİLDİ
Hacı Şebab Kandemir’in anlattığı Erciş’teki bu toplama yerlerinin hemen yanındaki Erciş Lisesi yıkılıp yerine Hükümet Konağının temellerini atmak için bu yerler kazıldığında insana ait yüzlerce kafatası ve kemik çıkmıştı. Bu bulgular üzerine yetkililer iş makineleriyle aynı gün kemiklerin üzerini kapatmışlardı. İlçe halkı, yıllardan beri cesetlerin büyük bir kısmının bu alana gömüldüğünü söylüyor. Hacı Şebab Kandemir’in söylediği, insanların kurşuna dizildiği başka bir yer olan Aşê Davuda mıntıkası ise Fettullah Gülen Cemaatine bağlı Serhat Koleji’ne tahsis edildi.
ZİLAN KATLİAMI
20 Haziran -12 Temmuz 1930 tarihleri arasında Van ile Karaköse (Ağrı) arasında Zilan harekatı gerçekleştirdi. Bu harekat sırasında 12 Temmuz 1930 veya 13 Temmuz 1930'da Zilan katliamı yaşandı ve Ağrı eteklerindeki köyler tamamen yakıldı. Köylüler ise Erciş’e sevk edildi. Zilan katliamında öldürülen insan sayısının en az 15 bin olduğu belirtiliyor.
Cumhuriyet gazetesi 16 Temmuz 1930 tarihinde katliama ilişkin haberinde, “Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabınıtemizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur” diye yazmıştı.