AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Kanaltürk Ankara Temsilcisi Faruk Mercan’ın sunduğu Ankara’nın Nabzı programına konuk oldu. Sabah gazetesinden Mahmut Övür, Posta gazetesinden Candaş Tolga Işık’la birlikte sorularımızı yanıtlayan Çelik, 27 Nisan 2007’de e-muhtıranın verildiği gecenin bugüne kadar bilinmeyen hikâyesini anlattı. Başbakan Erdoğan’a muhtıra verileceği haberini ilk veren isim olan Çelik, haberi o gece birlikte yemek yediği gazeteci Metehan Demir’in Genelkurmay’dan aranıp bildiri konusunda bilgilendirilmesiyle öğrenmiş.
Çelik, haberi alır almaz önce güvendiği bir kaynağa haberi doğrulatmış ardından da evinde istirahata çekilen Başbakan Erdoğan’ı arayıp bilgilendirmiş. Ömer Çelik, ilk kez programda açıkladığına göre Başbakan Erdoğan, haberi duyunca kararlılığını göstermek için gece yarısı Başbakanlığa gitmeye karar vermiş. Fakat daha sonra bunun bildiriye çok değer vermek anlamına geleceği nedeniyle vazgeçilmiş ve yapılan istişarelerden bildiriye sert bir cevap verilmesi ama bu cevabı da Erdoğan’ın vermemesi kararı çıkmış. Başbakan’ın talimatıyla cevabi metni yazmak üzere Dışişleri Konutu’nda Abdullah Gül, Ömer Çelik, Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik ve Ali Babacan’ın katıldığı sabaha kadar süren bir toplantı yapılmış. Çelik, Dışişleri Konutu’na araçların girip çıkmasına rağmen basından kimsenin konutun kapısına gelmemesini “Ankara’da herkes darbeyi satın almıştı” diye açıklıyor.
Sahte plaklı şüpheli araçlar
E-bildirinin askerî cenahın bir testi olduğunu söyleyen Çelik, “Onlar cevap vermeyip sineye çekeceğimizi düşündüler. Eğer öyle yapılsaydı, belki de birkaç yıl sonra daha başka gayrımeşru örgütlenmelerle darbeye gidecek bir yol açılacaktı” diyor ve ekliyor: “O gece Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Gül çok kararlıydı. Bu işin sonu idama bile gitse bu bildiriye karşı direnme ve geri adım atmama konusunda kesin karar vermişlerdi.”
Sabah saat altıya kadar süren toplantıdan sonra bildiriye son halini Ömer Çelik vermiş. O sırada arayan arkadaşları, evinin etrafında birtakım şüpheli arabaların dolaştığını haber vermişler. Sabaha karşı evine giden Çelik, evin etrafında bu arabaları görmüş. Plakalarını kontrol ettirmiş, plakalar sahte çıkmış.
Genelkurmay’dan gazeteler arandı
Programda Ömer Çelik, muhtıranın verilmesinin ardından ad vermeden ama Genelkurmay’dan olduğu anlaşılan bir merkezden gazetelerin hepsinin aranıp bildirinin büyük ve muhtıra olarak görünmesinin istendiğini, bazı gazetelerin de bunun için hazırlık yaptığını da ilk kez anlattı. Aynı şekilde Çelik de gazete yönetimlerini arayıp hem ertesi gün sert bir bildiriyle cevap verileceğini, muhtıra haberinin büyütülmemesini istemiş. Çelik kendisini arayan bazı gazetecilerin asker adına ağız yokladığını da iddia etti.
Ömer Çelik “yüzde 70’ini anlatmadım” demesine rağmen sadece bu programda anlattıkları bile 27 Nisan 2007 gecesi Türkiye’nin bir e-muhtıradan daha fazlasını atlattığını ortaya koyuyor. Siyasete entelektüel dünyadan transfer olan Çelik, darbeler için de dikkatle not alınacak bir saptama yaptı: Darbe dönemlerinde ordu Türkiye’ye işgâl kuvvetlerinden daha çok zarar vermiştir.
kamudanhaber