SORU: Mahreçleri tam olarak çıkaramayan veya Arapça harfleri Türkçe olarak telaffuz eden imamların arkasında namaz kılıyoruz. Namazımız yerinde midir?
CEVAP: Allahu Teala’nın bizleri sadece ibadet için yarattığını; aksi takdirde hüsranın kaçınılmaz olduğunu unutmamalıyız.
Bilmeliyiz ki; ibadetlerde (kelime-i şehadetten sonra) namazdan önemlisi yoktur. Bunun böyle olduğuna yüzlerce delil vardır. Ancak sadece şu hadisi zikretmek yeterlidir: “Kişi ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir”[1]
Sorunuza gelince; öğrenip düzeltebilme imkânı olduğu halde ‘Fatiha’sı veya kıraati düzgün olmayan (örneğin Fatiha’daki bir şeddeyi eksik bırakan veya bir harfin mahrecini manayı bozacak kadar yanlış okuyan) bir mükellefin namazı her dört mezhebe göre de fasittir ve bu sebeple arkasında namaz kılınmaz.
Şayet öğrenme imkânı yoksa veya çabaladığı halde öğrenemiyorsa bu durumda namazı sahihtir fakat emsalleri dışında hiç kimseye imamlık yapamaz. Yapsa da, ona uyanların namazı fasittir, iade (tekrar) etmek gerekir.
Ancak kişinin yaptığı yanlış, harekeler veya Arapça dilbilgisi (İ’rab) ile ilgili ise ve kelimelerin manasını da bozmuyorsa Şafii mezhebine göre mekruh olmakla beraber bu kişiye tabi olunabilir. Ama yanlışlık kelime manasını bozuyorsa o zaman tabi olunamaz.[2] (Mesela Fatiha Suresindeki اَنْعَمْتَ kelimesini اَنْعَمْتُ diye okuyana tabi olunmaz. Zira, “Sen nimet verdin” demek yerine, manayı bütünüyle bozacak şekilde “Ben nimet verdim” demiş olur)
Görüldüğü gibi, Fatihası düzgün olmayanın arkasında namaz kılınamaz. Zira ekseriyetle şedde ve mahreçler eksik bırakılıyor. Bunun da fetvası yoktur. Varsa da ben bulamadım.
Şeriatımızın Fatihanın düzgün olması gerektiğini belirtip bu hususta hassasiyet gösterdiğini göz önünde bulundurarak bazı meziyetlerimiz sebebiyle namazlarda öne geçmemiz teklif edildiğinde Fatihası en düzgün olanın imamlık yapması gerektiğini hatırlatıp imamlığı, en iyi okuyana bırakmak gereklidir. Allahu Teala’nın farz kıldığı ibadetlerin en sahih şekilde eda edilmesi gerektiğinden hareketle işin sevap ve azap cihetini dolayısıyla cennet ve cehennemi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Müslümanlar yani cehennemden kurtulmak isteyip cennete talip olanlar, büyük-küçük, erkek-kadın herkes (şayet bilmiyorlarsa) öğrenmek amacıyla tecvitli Kur’an-ı Kerim okuma seferberliğine girmelidir. Özellikle de Fatiha ve Et-tahiyyat (Teşehhüd) üzerinde çok durmalı ve bunları en güzel şekilde öğrenmelidir. Herkes kendi imkânını zorlayıp bu yola girmelidir. Bu durum farz-ı ayndır. Zira “Vacibin eda edilmesi için gerekli olan şeyin kendisi de vaciptir.”[3]
SORU: Ben çoğunlukla Hanefi imamların arkasında namaz kılmak zorunda kalan Şafii biriyim. Malumunuz, Fatiha okumamız lazım. Ancak sessiz okunan namazlarda bazen yetişememe, özellikle de teravih ve sesli okunan namazlarda ise sıkıntı yaşama (Fatiha okuyamama –okunsa bile okunana saygısızlık hissi duyarak rahatsız olma, huşu hissetmeme-) gibi durumlarımız oluyor. Buna göre Hanefi imamların arkasında kılınan namazlarda Hanefi mezhebini taklit edip kendi başımıza kıldığımız namazlarda da kendi mezhebimizi taklit etmemiz mümkün müdür?
CEVAP: Sorunuz hakikaten çok önemli ve her müslümanın sıkça karşılaştığı bir durumla ilgilidir. Benim de başıma geldiğinden İnşaallah izahatlı ve rahatlatıcı bir şekilde cevap vereceğim:
İmamda, gerek kendi mezhebinde gerekse me’mumların (imama tabi olanların) mezhebinde namazı bozan durumlardan herhangi bir tanesinin vuku bulduğu kesin olarak bilinmediği sürece; İmam Şafii, İmam Ebu Hanife ve İmam Ahmed, aradaki mezhep farklılığının imama uymaya engel olmadığını ve kılınan namazların sahih olduğunu söylemişlerdir.
Keza; me’mumların mezheplerinde namazı bozan herhangi bir durumun imamda vuku bulduğu kesin olarak bilinmediği sürece -imamın mezhebinde namazı bozan bir durum vuku bulmuşsa bile- Hanefi ve Şafiilerin racih (tercih edilen) görüşüne ve yine Hanbelilerin mezhebine göre imama uymakta bir beis yoktur, namazlar da sahihtir.
Kendi mezhebine göre namazı bozan sebeplerden hiçbirisinin vuku bulmadığı bir durumda imamdan, me’mumların mezhebinde namazı bozan sebeplerden birinin vuku bulduğu bilinse dahi Hanbelilerin, Şafiilerin ve Hanefilerin de mercuh (esah olmayan) görüşüne göre o imama uymakta yine bir beis yoktur, namazlar da sahihtir.
Hâsılı; her hal-u kârda uymak sahihtir, bir problem yoktur.[4]
Şimdi de sorunun ikinci şıkkını cevaplamaya çalışalım:
Me’mumun Fatihasını bitirmeden imamın rukuya gitmesini iki şekilde ele alabiliriz:
1-Me’mum, bilinçli olarak oyalandığından ötürü imama yetişemez de imam ile memum arasına iki rükün girerse namazı bozulur.
2-Me’mum iradesi dışında imama yetişemiyorsa mazur sayılır. Bu durumda imam ile arasına beş rükün girse de namazı bozulmaz. Mesela kendisi Fatiha okumakla meşgul iken, imam ikinci secdeye dahi varsa namazı bozulmaz. Şayet me’mum henüz Fatiha’da iken imam ikinci secdeden kalkarsa ve me’mum imamdan ayrılma niyetini de kalbinden geçirmemişse bu durumda namazı bozulur. Ancak görüldüğü gibi beş rükun gayet uzundur, imama kolayca ulaşılabilecek genişliktedir.
Şafii olan bir me’mumun, Hanefi olan bir imama tabi olduğu zaman namaza başladığı gibi Fatiha’yı okuyup ‘Veccehtu’ ve ‘Euzu’ ile uğraşmaması imamdan geri durmaması açısından evladır.
Şafii fukahasından Azrai’ye ve bir grup âlime göre ise kişi mesbuk olsun olmasın, imam ile birlikte rükuya gidebilir. Bitirilmeyen Fatiha da yerindedir. Buna delil olarak da “İmam rükuya gittiği zaman siz de gidin!” mealindeki hadisi göstermişlerdir.[5]
Ayrıca sizin de belirttiğiniz gibi Hanefileri takliden de namazını kılabilir. Ancak bu durumda namazının tümünde Hanefi mezhebine uymalıdır. Bu sebeple bu mezhebin ilmihallerinden namaz hususunu iyice öğrenmelidir. Yalnız her defasında taklit niyeti şarttır.[6]
Değişik mezheplere mensup olanların birbirlerine rahatça uyup namaz kılabilmeleri hususundaki en büyük görev imamlara düşmektedir. Türkiye’de halkın çoğu Hanefi veya Şafidir. Her iki mezhep mensupları abdest ve namaz hususlarındaki farklılıkları öğrenip buna riayet ederlerse, ki bu farklar çok azdır, hiçbir sıkıntı kalmaz.
Allahu Teala bize hakkı hak gösterip ona tabi olmayı, batılı da batıl gösterip ondan ictinap etmeyi nasip buyursun. Allah’a emanet olun, dualarınızda bu fakiri de unutmayın.
Esselamu Aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu
İnzar Dergisi
---------------------------------------------------------
[1] Buhari, Nesai, Kutub-u Site ve İmam Ahmed, Neyl-ül Evtar 1/291, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, C: 1, S: 389
[2] Nihayet-ül Muhtaç, Remeli, C: 1 S: 480-481 ve C: 2 S: 169, 171-172/ Muğni’l Muhtaç C: 1 S: 326-329/ Haşiyet-ü İbn-i Abidin C: 1 S: 579, 630-633/ El-Muğni, İbnu Kudame C: 1 S: 482-483, C: 2 S: 197/ İanet-üt Talibin, C: 1, S: 140-141/ İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, C: 2 S: 294
[3] El-Mustesfa, İmam Gazali C: 1, S: 71-72/Fevatihu-r Rahmüt, C:1, S: 95-96/ Usul-u Fıkh-i’l İslam, V.Zuhayli C:1 S: 67-71
[4] Muğni’l Muhtaç C: 1 S: 326/ Nihayet-ül Muhtaç C: 2 S: 165/ Haşiyet-ü İbn-i Abidin C: 1 S: 563/ El-Muğni, İbnu Kudame C: 1 S: 190
[5] Muğni’l Muhtaç C: 1 S: 351
[6] Hediyyet-ül Habib, Şerh-ü Ğayet-ül Takrib S: 244/ Usul-ül Fıkhı’l İslami, Dr. Vehbe Zuhayli C: 2 S: 11,67/Fevatih-ur Rahmet C: 2 S: 406