Barış Pınarı Harekatı, etkisiyle-tepkisiyle dünyanın bir numaralı gündem maddesi oldu. Harekat ilk 3-4 günde epey ilerleme kat etti, ancak gelen tepkiler ve özellikle Suriye güçlerinin PYD’nin elindeki yerleri ‘devralmaya’ başladığı haberlerinden sonra, harekatta belli ölçüde duraksamalar oldu.
Bölge tam bir bilinmezlik içerisinde aslında. Önceki gün Türkiye ile ABD arasında ani gelişen anlaşma sürecine rağmen ileriki günlerin neyi getireceği gerçekten belli değil. Göründüğü kadarıyla kısmen de olsa masa tamam, ancak saha nasıl olacak, onu zaman gösterecek.
Harekat boyunca Trump’ın mesajları üzerinden oluşturulan sıkıntılar, Avrupa ülkeleri ile Arap Birliği’nin bölgeyle ilgili tavrı; Türkiye’nin çekincelerinin ve ifade etmekten kaçınmadığı sıkıntılarının dikkate alınmayışının göstergesi oldu.
ABD Başkanı Trump’ın yardımcısı ve Dışişleri Bakanı’nın heyetleriyle beraber uzun yol gelme ihtiyacı hissederek Türkiye’ye gelmeleri ve görüşmeler sonrası varılan ani anlaşma gerçekten dikkat çekici. Hele Türkiye’nin bütün taleplerinin kabul görüldüğünün açıklanması bir hayli ilginç oldu. Tabi burada PYD ile mücadelede asıl muhatabın ABD olduğu da anlaşılmış oldu. Görünürde ani gelişen Türkiye-ABD anlaşmasının ABD-PYD arasındaki hangi anlaşmaya dayandığı şu an için belli değil. PYD gerçekten geri çekilmeyi kabul etti mi, yoksa birçok yerde ifade edildiği gibi sadece bir müddet kostüm değişikliğiyle bölgede kalmaya devam mı edecek, henüz net değil.
Amerika hem bölgeleri boşaltarak Türkiye’nin müdahalesi için zemin hazırlıyordu hem de operasyona tepki vermekten geri durmuyordu.
Trump, ‘Pkk, IŞİD’ten daha beter’ dedi, ancak Türkiye’ye yönelik ambargonun her türlüsünü uygulamaktan da geri durmadı. Malum bu süreçte Türkiye’nin PYD/Pkk unsurlarına karşı başlattığı harekat üzerine Türkiye’ye yönelik silah ambargosu yaygınlık kazandı. Birçok ülke silah ambargosu uygulayacaklarını ilan etti.
Suriye savaşının milyonlarca mültecisini ağırlayarak savaşın tabiri caizse kabarık faturasını göğüsleyen Türkiye’nin, onlarca ülkenin müdahili olduğu kendi sınırlarıyla alakalı öngördüğü çözüm yolunun tartışması yapılabilir; ancak sicilleri bozuk bu kadar ülkenin tavrının, orada yaşayan halkın çıkarlarını dert edindikleri şeklinde algılanması da yanlış.
Türkiye’ye, olması gereken tavrın, sürdürülmesi gereken müdahale boyutunun ikazını yapalım, ancak başta Amerika olmak üzere Ortadoğu diye tabir edilen coğrafya üzerindeki savaşların suçluları veya müsebbipleri olan Batı’nın bu tavrını anlamaya çalışarak, hep tekerrür eden tarihi yanılgılar silsilesinin devamından da artık kurtulalım.
PYD’nin, petrolünü ve diğer kaynaklarını elde ederek ekonomik anlamda sıkıntısını katladığı Suriye rejiminin, Türkiye’nin müdahalesine karşı tartışmalı bölgelere bayrak çekmesi, sorunları ne kadar bitirebilir? Daha önce Kamışlı gibi yerlerde PYD ile aralarında çatışmaların yaşandığı rejimin, PYD’ye kaptırdığı yerleri gerçekten koruma gücü var mı? Böyle bir gücü yoksa oraları nasıl koruyabilecektir? Rejimin şimdilik göstermelik olarak girdiği o bölgelerde sükûneti sağlama derdi veya gücü yoksa şayet, bu sefer iki gücün çatışması üzerine hangi şeytani planın sırası gelecektir? Bütün bunlar değerlendirilmelidir. Şu unutulmamalıdır ki zalimler tekrar tekrar kendi müdahalelerini gerektirecek sonuçları oluşturmanın peşindeler.
Türkiye’nin Batıya özellikle de ABD’ye karşı yürüttüğü siyasette elinin güçlü olmasından ziyade tavizsizliği sonuç getirebilecektir. Çünkü onlar lehteki güçlü delillere değil, takınılan kararlılık ve gösterilen tavizsizliğin boyutuna göre vaziyet alırlar.
Türkiye her nerede olursa olsun halkların kardeşliğini, onların hak hukukunu özellikle de mazlum ve biçare kalmış Kürt halkının taleplerini gözeterek küresel emperyalizme karşı durabilecektir. Bu durumda karşıt olanların topu bir olsa da zarar veremezler.
Artık şeytanca desiselere dikkat etmek lazım. Amerika ne oldu da böyle bir anlaşmaya vardı? Yine gerçekten ona bel bağlayanları ters köşe mi etti?
Yani anlayacağınız aslında sorun çözülsün diye değil, büyüsün diye topu bir olmuştu. Ama anlaşma açıklanan şekliyle ise, Türkiye gerek sahada gerek masada ağırlığını hissettirerek taleplerini kabul ettirdi. Bundan sonra anlaşmanın sahadaki pratiği nasıl olacak, hep beraber göreceğiz.
Ne diyelim... İnşaAllah mazlum ve mahrumlar için, tüm ümmet için hayırlı sonuçlar olur!
Selam ve dua ile...