"Yalnızlık Allah'a mahsustur." ve "Ağaç bile yaprağı ile gürler." gibi toplum içinde yer etmiş ve sıklıkla kullanılan atasözleri vardır. Bu iki cümle insanın psikolojik ve sosyolojik yönüne işaret eder. İnsani ilişkilerdeki sürekliliğe, verim noktasına, birlik beraberliğe, dostluk ve akrabalık ilişkilerine dikkatleri çeken bu ifadeler, kendi özelinde bir birey olsa da insanın sosyal alansız yaşayamayacağını anlatır.
Dostluk, bu mümkünlük içinde önemlidir. Sevgi ve sıla-i rahimin dostlukla olan ilişkisini konuşurken bunun ilk başlangıç noktasının aile, aşiret ve akraba ilişkileri ile başladığını görürüz.
İslami literatürde "sıla-i rahim", günlük dilde akrabalık ilişkileri olarak tanımladığımız bu yakınlık ve beraberlikler kişiye hem bu dünyada dayanışma ve huzur açısından fayda sağlar hem ona ahiret yurdunda cennet saadetini kazandırır.
Sıla-i rahim, "Anne, baba ve akrabayı ziyaret etme; onların hal hatırını sorma, dertlerini ve sevinçlerini paylaşma; akraba ilişkilerini kuvvetlendirme" manasına gelen İslami bir terimdir. Toplumun birliği, barışı ve sağlıklı nesiller için rahmeti vesile kılmak, demektir.
Akrabalarla olan ilişkilerin kuvvetlendirilmesi, insanı yalnızlık psikolojisinden kurtarır ve manevî anlamda kendisini her zaman bir güven atmosferinde hissetmesine zemin hazırlar. Akrabalarla kurulacak iyi ilişkiler, hem manevi anlamda ve hem de maddi anlamda sosyal yardımlaşma ve dayanışma şeklinde de ortaya çıkabilir.
Birbirini arayıp soran insanların yaşadığı bir cemiyette sosyal ve manevi bağlar kuvvetlenmekle kalmaz, sevgi ve gönülden kurulacak bu ilişkiler, geçmişten geleceğe kalıcı köprüler oluşturur. Akrabalık ilişkileri, birey ve toplumda mensubiyet duygusunu ve yalnız olmadığı hissiyatını canlı tutar. Akrabalık hak ve hukuku olarak bilinen bu ilişki biçimi birçok ayetle tavsiye edilmiş ve desteklenmiştir:
"Allah'tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının!" (Nisa Suresi / 4/I)
"Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır." Akrabaya verilen sadaka bu kadar daha faziletliyse akrabaya yapılacak diğer iyilikler bize neler kazandırmaz ki?
Yaşadığımız sosyal hayatta ‘mesafe uzaklığı, iş yoğunluğu, maddi imkansızlık, tembellik ve bencillik' gibi farklı sebeplerden dolayı, akrabalık ilişkilerinin pek de düzenli işlediğini söyleyemeyiz. Bu düzensizlikte genellikle gibi söylemlerle "Ben akrabalarımla ilişkiyi kesmedim, o kesti. Ben defalarca gittim, o hiç gelmedi. Ben ondan yaşça büyüğüm. Başımı kaşıyacak vakit bulamıyorum!" suç hep başkalarında aranılır ve bahanelere sığınılır:
Toplumsal barış ve toplumsal huzur için ilahi uyarıları mutlak dikkate almak zorundayız. Hem toplumsal sıkıntılardan, ayrılıklardan bahsedip şikayetlenelim hem de bu sorunun çözümüne katlı sağlamayalım. Bu asla doğru ve tutarlı bir davranış değildir. Marifet soranı sormak, iyilik yapana iyilik yapmak değildir; marifet, cennete giden yolun bir selam ve tebessümle başlayıp ‘Bir kavmin efendisi, o kavme hizmet edendir.' Şuuruyla hareket etmektir. Madem dostluk ve akrabalık ilişkilerinin iyi gitmediğinden şikayet ediyoruz, o zaman çözüme bir yerden başlamak zorundayız.
Dost ve akrabalarımızdan gelmeyene giderek, vermeyene vererek, zulmedeni affederek, kötülüğe ihsanla karşılık vererek ve her halukarda davetçiye yakışan bir olgunluk ve tevazuyla hareket ederek akrabalık ilişkilerini anlamlandırabilir ve güçlendirebiliriz. Böyle yapmakla çözüme de bir katkı sağlamış oluruz. “Gözden ırak olanın gönülden ırak olacağını”, “Veren elin alan elden üstün olduğunu” unutmayalım.
Peygamberimiz (s.a.v.), zaten şu hadis-i şerifle çözümü sunmuştur:
"İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki Sıla-i Rahim, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir."