Sosyalizm büyük bir ilericilik iddiasıyla ortaya çıktı. Hatta kendisini ilericilikle özdeşleştirip kendi dışındaki her tür ilericilik iddiasına karşı savaş açtı. Çarlık Rusya'sının sanayileşme yolundaki sermayesine el koydu; Çarlığın Doğu Avrupa, Orta Asya ve Kafkasya'daki sömürgecilik birikimini bu sermayeye aktırdı. Çin'de kadim teknoloji mirasını ele geçirdi.
Her iki büyük ülkedeki teknik zekâyı ideolojik bir disiplin içinde kendi ilericilik iddiasının ispatı için kullandı. Çarlık Rusya ve Çin'in birikimini öne sürüp ideolojisinin nasıl bir birikim sağladığını propaganda etme yoluna gitti.
Sosyalizm öncesi birikim sayesinde her iki ülkenin çekirdeğinde bu propagandaya malzeme olacak bir görüntü oluştu. Ya gerisi?
Sosyalizmin büyük iddialarla uğradığı coğrafyalar… Dünyanın sanayi ve teknoloji açısından en çok gelişmiş coğrafyalarına komşu veya yakın ülkeler, sefalet içindeler… Arnavutluk, Macaristan, eski Yugoslavya kalıntıları bir yana bizzat Sovyet Rusya sınırları içinde yer alan Ukrayna, Ermenistan, Gürcistan… Gezenler sadece yokluğu anlatıyor. Buralar, madden çökmüş, manen bin kat daha çökmüş… Sosyalist ilericilik, sadece ailenin çöküşü, erkeğin içkiye müptelası, kadının fıtri korunma dışında her tür korunmadan soyutlanması olarak var olmuş. Sosyal yardımlaşma, çocuk eğitimi için kurumların inşası… Her şey bitmiş.
Sosyalizm, bu toplumları ilerletmek bir yana, Rusya hesabına madden sömürmüş, ideolojik ilerleme adına manen tüketmiş ve nihayet kapitalizmin kucağına atarak eğlencelik malzemeye dönüştürüp yok etme noktasına düşürmüş.
Sosyalizmde ısrar eden Güney Amerika ülkelerinin daha iyi bir durumda olmadığı da malumdur.
Bize gelince Kızıltepe'de, Nusaybin'de, Batman'da dolaştığınızda sosyalist ilericilik iddiasının sahaya nasıl yansıdığını kolaylıkla fark edebiliyorsunuz.
Buralar çeyrek asırdır sosyalist yerel yönetimler (belediyeler) tarafından yönetiliyor. Kalıcı hizmetler adına bir şey yok. Geçici hizmetler ise ya alabildiğine yüzeysel ya da yapılmamış. Onlara büyük umutlarla destek veren en yoksul semtler, hâlâ en acınacak durumda kayyumlardan hizmet beklentisi içindeler.
Genel görünüş, yıpranma yüzünden çeyrek asır öncesinin çok gerisinde… Yer yer Afrika resimlerini bile andırdığı oluyor. Belediyeler kendileri hizmet etmedikleri gibi halka da kalkınma yönünde yol göstermemişler. Bunun yerine sürekli Batılılaşma yönünde halkı jakoben bir mantıkla kendi değerlerinden uzaklaşmaya zorlamışlar.
Bu jakobenliğin izleri artık bir sosyal araştırmacı için anlaşılabilir görünüm edinmiş. Benzer bir durumu Ankara'nın Çankaya semtinin gecekondu semtleri ile kısmen İzmir'de görmüştüm. Orta Afrika ve Güney Amerika belgesellerini de izlerseniz benzer manzaralar göreceksiniz. Yıkılmak üzere olan toprak evlerden çıkan pek modern giyimli kadınlar, kız çocukları… Evlerin hâli ile onların hâli garip bir çelişki arz ediyor. Aynı semtlerin bir yanlarına açılmış, her biri İslam öncesini andıran isimlerle levhalandırılan kültür merkezi adı altındaki sosyalist ideoloji eğitim binaları… Sosyalist ilerleme iddiasıyla geri kalmışlık burada yan yana, iç içe duruyor. Bu ideolojik yoğunlukla geri kalmışlık bana hep İzmir'de bir gecekondu semtinin tepesine yüklenmiş bir apartman büyüklüğündeki malum büstü hatırlatıyor. Yoksulluk, geri kalmışlık orada o büstün büyüklüğü kadar büyük… Burada da sosyalist ideolojik propaganda ne kadar yoğunsa yoksulluk o kadar yoğun…
Sosyalizm, Ukrayna'da, Ermenistan'da, Gürcistan'da manayı bitirdiği gibi burada da bitiriyor. Siyah kot giyen kız çocuğu ile saçını kuyruk yapan genç, ne yazık ki artık ilerlemenin son aşamasında olduğunu düşünüp yarı yıkık toprak evlerden büyük hülyalar içinde çıkıyor. Geçmişe dair o kadar berbat bir yoksunluk, yasaklılık propagandasına tabi tutulmuş ki… Atalarının yüz yıllardır meşru olarak yaptıkları bir mekânda buluşmayı gayri meşru gerçekleştirmeyi sosyalizm sayesinde eline geçmiş en büyük nimet biliyor, bu eylemiyle insanlığın en ileri kesimleri arasına katıldığını düşünüyor.
Sosyalist genç, bu buluşma ile avunup sosyalizmin büyük ilerlemecilik hayallerini kurarken çoğu hukukçu ve kısmen ağa-molla-şeyh kökenli sosyalist baronlar, Antalya sahilleri ile bölge arasında mekik dokuyorlar. Bilenlere, Rusya'daki Kırım sahilleri misali, Hazar sahillerindeki mütevazi villalarının edebiyatını yapıp bu kadarcık lüksün aslında kendilerini sosyalizmin haramlarını ihlal noktasına götürmediğini usulca anlatıyorlar. Nusaybin'deki genç kızın burjuvazi karşıtlığını bu edebiyatla daha bir sosyalist baron sevdasına dönüştürüyorlar! Kızıltepe'deki genç delikanlıyı daha bir Batı enstrümanlı yoksulluk bestelerine hayran bırakıyorlar.
Sosyalizm, burada kendi evrensel hikâyesini yaşıyor; gençler ise kadın aldatılmışlığını!
Sosyalizm, dünyanın farklı noktalarında farklı sebeplerle yayıldı. İslam dünyasına ise milliyetçilikle kamufle edilerek çağdaşlaştırıcı bir ideoloji olarak dayatıldı. Dış ve iç yapılar, bu ideoloji üzerinden halkı öz değerlerinden uzaklaştırabileceğini düşündü. Her tür hak arayışı kasıtla buraya yönlendirildi. Hak arayışı ve hakkı için isyan edebilme cesareti sosyalizme yönlendirilerek uluslar arası güçlerin bildikleri, kontrol edebilecekleri ve çıkarları için kullanabilecekleri bir sahaya çekildi.
Coğrafyamızdaki büyük gelişmeler bir yana Kızıltepe'yi, Nusaybin'i, Batman'ı dolaşırken bu projenin küçük boyutlarına kolaylıkla tanıklık edebiliyorsunuz. Burada sokaklar, ne acı ki yetmiş yıl önce Ankara'ya gelip “Türkler Batılılaşıyor” tespitiyle keyiflenen Batılıların torunlarına “Kürtler Batılılaşıyor” keyfini yaşatabiliyor.
Batı çöküş işaretleri veriyor, dünya bu süreçleri bırakıyor, bizde ise sosyalizm yobazlık içinde yer edinme eğilimi gösteriyor. Bütün dünya bir olmuş, bizi bu değer tüketen ideolojinin çarklarının arasına atmaya çalışıyor.