Günümüzün en gözde kuşağı gençlerdir. Genç kuşak dinamik bir özelliğe sahip olduğu için her kesimin ilgi odağı olmuştur. Bu özelliğinden dolayı bütün yapılar bu kuşağı bir şekilde değerlendirmek ister. Kimi, ıslah projeleriyle gençlerle buluşurken kimi şeytani düşüncelerini gerçekleştirmek için bu kuşağı bir fırsat bilir.
Bu fırsat ve imkân belli bir zaman sonra iman küfür mücadelesiyle devam eder. Bu mücadele sürecinde birçok sorun boy gösterir. Bu anlamda gençlerimizi en çok etkileyen dünyevi heveslerdir. Düşüncelerini bu anlayış üzerine inşa eden eğitimi ve ahlâkı öncelemeyen gençler, ibadetlerine dikkat etmeyerek her şeyi meşru görmeye başlar. Bu anlayış belirginleşmeye başladı mı artık kişi kendine yabancılaştıktan sonra kontrol yabancıların eline geçer.
Yabancılaşan birey, erken yaşta alkol, uyuşturucu kullanmaya başlar. Bunları da kullandıktan sonra artık tam yabancılaşır ve değersizleşir. Uyarıldığı zaman; ‘'Ne yapalım kimse bizlere sahip çıkmadı. Ben de böyle olmasını istemezdim. İnanın ki bazı değerli insanları görüyorum gıpta ediyorum. Onlar gibi olmaya çalışıyorum bir türlü beceremiyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum benim gibi niceleri var.‘' diye sitem edilir.
Bu izahlar inanıyorum ki bizlere yabancı değil, böyle sorunlara çoğumuz şahit olmuşuzdur. Bu realiteyi gören bizler: 'Ne hali varsa görsün'' demeye başladık. Oysaki daha çok sabır daha çok ilgi diyebilmeliyiz. Hani ‘kim bir insanın saadetine vesile olursa her gün üzerine güneşin doğmasından daha hayırlıdır' hadisini şiar edinmiştik. Demek ki sadece gençler yabancılaşmıyor bizler de yabancılaşıyoruz.
Birbirimize sırt çevireceğimize sırt vermeliyiz, el sıkmalıyız. Bu davranışın gerçekleşmesi için bütün ayların sultanı içinde bulunduğumuz ayı fırsat bilmeliyiz. Bu ayın neresinden bakarsak bakalım orucu, teravihi, iftarı, sahuru, fitresi, bayramı birer sosyalleşme unsurlarıdır iyi değerlendirmek gerek.
Yaptığımız araştırmalara göre Orucun insana sağladığı önemli bir faydası nefsin istek ve arzularına set çekmeyi öğretmesidir. Bilhassa gençlik çağında, dinçlik zamanında insan, çelikten bir vücudu olduğunu sanıp, dünyada ebedî kalacakmış gibi ona sarılır. Türlü türlü zevki ve lezzeti tatmaya çalışır. Kendisini şefkatle besleyen, terbiye eden yaratıcısını unutabilir. Ömrünün sonunu, ebedî hayatını düşünmez hale gelebilir. Böylece ahlâkî olmayan davranışların içine girip duygularına hâkim olamaz. Akıl ve mantığını dinlemez; iffetini, şerefini koruyamaz hale gelir.
Oruç, insana güçsüzlüğünü, zayıflığını iyice anlatır, ders verir. Böylece nefis, olumsuz düşünceleri bırakır, yaratılış istikametinde hareket etmeye çalışır. Ahlâkını, iffetini korur, kendine hâkim olur. İşte nefsin huyundan olan, istediği gibi hareket etme arzusunun karşısına ancak oruçla çıkılabilir. Çünkü, oruç, onun bu hareketini sınırlandırdığı gibi, başıboş olmadığını da her an hatırlatır. Bu konuda iyice teffekkür edip bu güzel ve bereketli ayda maddi ve manevi kazanımlarımızı yeniden elde edebiliriz.Bu bilinçle hareket edilmesi dileğiyle…
Selam ve dua ile…