Sosyolog Müfit Yüksel: Kürtler iki aşırı uç arasında kalmış durumda

Kürt meselesi ve çözüm yolları hakkında değerlendirmelerde bulunan Sosyolog Müfit Yüksel, Kürtlerin iki aşırı uç arasında kaldığını söyledi.

Ankara'da düzenlenen ve Kürt meselesinin ele alındığı "Kürtler Ne İstiyor?" çalıştayına katılan Sosyolog Araştırmacı-Yazar Müfit Yüksel, İLKHA'nın sorularına yanıt verdi.

Kürtlerin iki aşırı uç arasında kaldığını belirten Yüksel, bu iki aşırı ucun etkinliğini azaltabilmek için İslam'ın getirdiği kardeşlik ilkelerinden hareketle Kürt meselesine bakılması gerektiğini söyledi.

Yüksel, "Türkiye'de bir tarafta silahlı mücadeleyi devam ettirmek isteyen ve bundan menfaat umanlar, terörden medet uman çevrelerin bu konuda sürekli masa devirmeleri, diğer tarafta devlet içerisindeki derin güçler içerisindeki güvenlikçi ve ulusalcı politikaları sürdürmek isteyen statükocular arasında bir gerilim sürüyor ve diğerleri kurban oluyor. Bütün bunlara karşı gerilimi sürdüren çevrelere karşı özellikle biz Kürtlerin daha cesur adımlar atabilmesi gerekir. Çünkü biz insani çözümler istiyoruz. İslamiyet de bunun bütün verilerini veriyor zaten. Hem Kur’an-ı Kerim, hem Hazreti Peygamber'in hadisleri, uygulamaları, İslam tarihindeki bir kısım uygulamalar bunun zeminini zaten oluşturuyor. Öyleyse 'Bugünün şartlarında, İslam'ın getirdiği o kardeşlik ve ilkelerden hareketle gerçekten kardeşçe, eşit bir yurttaşlık üzerinden ama özgürlüklerin de sağlanması kaydıyla bir arada yaşamanın koşulların sağlayacak şekilde birbirimizle kavga etmeden nasıl yaşayabiliriz?' konusu üzerinde çalışmalıyız." dedi.

"Halkı birbirine silah çekecek hale getirmek istiyorlar"

Halk arasında bazı problemler yaşansa da kimsenin kimseye silah çekmediğini ancak buna zemin hazırlamak için bazı odakların özel gayret sarf ettiğine dikkat çeken Yüksel, "Buna müsaade etmemeliyiz. Çünkü böyle bir kaosun, 24 saatte bir yerde patlak verecek bir kaosu 24 senede söndürmeyiz ve bitiremeyiz, çok derin yaralar oluşturur. Kürtler açısından çok büyük travmalar, Enfal'den ve Halepçe'den çok çok daha büyük travmalar yaşamak istemiyoruz artık. Onun için daha barışçıl politikalar izlemek zorundayız. Kimse kimseye köle olmak istemiyor. Biz ancak Allah'ın kuluyuz. Hepimiz Mevla'nın kuluyuz, kul olma anlamında eşitiz. Ancak birileri hakim sınıf, hakim ırk; birileri de onlara tabi ırk şeklindeki uygulamayı istemiyoruz. Bu anlamda, ne ulusalcı statükolardan yanayız, ne de sürekli 'kaos forever' (Sonsuza dek kargaşa) diyerek çatışma ve silaha başvurmaktan çekinmeyen, terör ve kan akması üzerinden rant devşirenlerin siyasetini istiyoruz. Bu bakımdan biz patinaj yapmamalıyız. 30 seneden fazladır bu işleri konuşuyoruz. Adım atabilmeliyiz, kendimize ait ajandalarımızın ne kadarını tatbik sahasına koyabiliriz? Bunun yollarını arayabilmeliyiz." ifadelerini kullandı.

"Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtler tam kadro olarak yer aldı"

Güvenlikçi politikaların bu ülkede düşman kazandırdığını dile getiren Yüksel, "Biz Türkler imtiyazlı sınıfız, Kürtler bizim imtiyazlı sınıf olmamızı tehdit ediyor' diye bakan güvenlikçi politika, bu ülkede Türklere de kötülük yapıyor, düşman kazandırıyor. Daha önce halklarda böyle bir düşmanlık yoktu. Eğer öyle bir düşmanlık olsaydı Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtler ayrılırdı. Niye Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtler o kadar sadık kaldı? Oysa Birinci Dünya Savaşı'nda Kürtler tam kadro olarak yer aldı. Ruslarla olan savaşta, özellikle Irak'ta, Kut'ül Amare’de İngilizlere karşı yer aldılar. Hatta Gelibolu'da da yer aldılar. Birinci Dünya Savaşı'nın en zor şartlarında sana silah çekmemiş bir topluluğu daha sonra güvenlikçi ve ulusalcı politikalar üzerinden düşman ulaştırma politikasını izlemenin anlamı yok." şeklinde belirtti.

"İki aşırı uç arasında kalmış durumdayız"

Son olarak Yüksel, "Bazıları da anadilde eğitim derken anadilde eğitimi bir silah olarak kullanıyor. Hiçbir somut öneri getirmiyor. Yani Kürtçenin eğitim dili olarak yer alması konusunda adım adım belli projeler geliştirmeye çalıştık. Mesela ilkokul düzeyinden lise son düzeyine kadar Kürtçe, Türkçe ve İngilizce birlikte eğitim yapılabilsin dedik. Sosyal bilimler veya fen bilimleri ağırlıklı kolejlerin, resmi veya özel kolejlerin açılmasını istedik. Buna bile karşı çıktılar. İkinci aşama olarak da yine Kürtçe, Türkçe ve İngilizce eğitim yapılabilecek Boğaziçi Üniversitesi veya ODTÜ düzeyinde bir üniversitenin açılması gerektiğini söyledik. Keza mevcut Kürt medreselerinin ıslah ve geliştirilerek yaygınlaştırılması konusunu dillendirdik. Dini ilimler merkezli, sosyal bilimler takviyeli beş dilin olduğu, yani Kürtçe, Türkçe, Arapça, Farsça ve İngilizcenin okuma, yazma ve konuşma düzeyinde olduğu, entelektüel alim yetiştirecek medreselere dönüştürülmesi konusunda iki ayaklı bir eğitim sisteminin olması gerektiğini savunduk. Ama bütün bunlar, bu somut çözüm önerilerimiz değersizleştiriliyor. Neden? Çünkü sadece çatışma istiyor bazıları. Diğer tarafta, Kürt adının anılmasını bile kendi statükolarına, kendi ulusalcı statükolarına bir tehdit olarak algılayıp bunu engellemeye çalışıyorlar. Yani iki aşırı uç arasında kalmış durumdayız. Bu iki aşırı ucun etkinliğini azaltabilmek ve daha etkin projeler ortaya koyabilmek ve bu konuda ileri adım atabilmek bizim için son derece önemli." dedi. (İLKHA)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri

HÜDA PAR'ın tasarısına destek vermek insani ve vicdani bir görevdir
Uzman Psikolog Işık: Acıları yaşarken özellikle manevi destek kaynaklarımızı canlı tutmalıyız
Prof. Dr. Tarhan: Şükrün ölçüsü kanaattir
Eski Diyanet İşleri Başkanı Doğan: Ebeveynler çocuğunu İslam'a riayet ederek eğitmeli
İlahiyatçı Yazar Göktaş: Yaz tatilinde yavrularımızın yönlendirileceği yer camiler olmalı