Sosyolojik olarak Aile; bireyden cemaate, düzensizlikten nizama geçiş noktasıdır. Aile; kişinin kendilerinden sorumlu olduğu eşi, çocukları ve yakın akrabalardan oluşan insan topluluğudur. Müslüman için aile, sosyal bir müessese olduğu gibi, erkeğin eksiklerinin kadınla; kadının eksiklerinin de erkekle tamamlandığı, birbirlerinin ihtiyaçlarının temin edildiği, iki cinsi kaynaştıran bir kurumdur. Aile, erkek ve kadını asil bir duygu ve heyecanla birleştiren, bedeni sükûna, ruhu huzura erdiren mübarek bir müessesedir.
Aile, çocuğa toplum eğitimi yaptırarak, onu toplum hayatına hazırlayan sevgi, saygı, şefkat ve birlik ocağıdır. Aile yuvası; okuldur, mescittir; huzur evi ve çocuk yuvasıdır. Hammadde halindeki küçük yavruların her yönden büyümesini sağlayan, Allah'a kulluk bilincine ulaşan bir Müslüman ve İslâm toplumunun sağlıklı bir üyesi olmaları için yetiştirip geliştiren bir fabrikadır.
Evlilik, insan hayatını derinden etkileyen bir inkılâptır. Bireysel yaşayıştan toplumsallaşmaya, cemaatleşmeye ve devletleşmeye geçiştir. Düzensizlikten sistem ve nizama tırmanmadır. Ailelerinde İslam'ı hâkim kılamayanlar; onu sokaklarına, işyerlerine, toplum ve devletlerine hâkim kılamazlar. İslami toplum oluşturmanın küçük örneği ve ilk aşaması evlilikle yuva kurmaktır.
Aile, erkek için yöneticilik okuludur; Erkek; liderliği, otoriteyi, disiplini, sorumluluk almayı, emanete riayet etmeyi, haklara saygıyı, cemaate imamlığı en iyi şekilde ve uygulamalı olarak ailede öğrenir. Kadınıyla erkeğiyle fedakarlığın, merhametin, sabrın, güzel ahlakın öğrenildiği bir okuldur aile. Anne-baba; bir taraftan öğretmeni, diğer taraftan öğrencisidir bu okulun. Çocuk, hatta bebek, sanıldığı gibi sadece öğrenci değildir; minicik boyuna rağmen ana-babasına çok, ama çok şeyler öğretir.
İslam, akıl-buluğ çağına ermiş bütün Müslümanları aile yuvası kurmaya çağırdığı gibi, evliliği ve aile hayatını da bir ibadet olarak değerlendirir. Kuran'ı Kerim, sosyal birliği en üstün ve sağlam şekliyle sevgi, bağlılık, merhamet, iyilik, müsamaha, yardımlaşma, doğruluk, insaf ve Allah korkusunu gözeterek aile kurumuyla ayakta tutulmasını hedef alır. Eğer huzur, barış, sevgi ve mutluluk evde yaşanmıyorsa, toplumda hiç yaşanmaz.
Güçlü ve sağlam toplumlar, ancak fertleri inanç, fikir ve gaye birliği içinde kaynaşmış mutlu ailelerden oluşabilir. Bunun içindir ki, İslam nizamı, aile kurumunu kutsal bir kuruluş şeklinde sunarak yüceltmiş ve dokunulmazlığını hükme bağlamıştır. “Evlilik, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmayan benden değildir. Evlenin, çocuk sahibi olun; çünkü ben kıyâmet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim.” (İbn Mâce ve Ahmed b Hanbel)
İslam, evliliği tavsiye ettiği gibi, evlilik çağında olanların evlenmesine yardımcı olunmasını da öğütlemiştir. Bu tür yardımı, anne ve babaların görevleri arasında saymıştır. Dinimiz, bülûğ yaşını aşmış ve yeterli olgunluğa erişmiş, evlenme konusunda dinin hükümlerini öğrenmiş olan kız ve erkeklerin genç yaşlarda evlenip yuva kurmalarını emreder. Böylece gençliğin, kontrolü zor, istek ve arzuları helâl yoldan tatmin olacaktır.
Genç yaşta bekâr insanların çokluğu, düzen ve çevrenin haramları süslemesi, kolaylaştırması ile birleşince, çeşitli ahlâksızlıkların yayılmasına, maddî ve mânevî nice hastalıkların artmasına sebebiyet vermektedir. Bu konuda dinin reddettiği başlık parası, bir ev dolusu gerekli-gereksiz eşya veya çeyiz isteme, milyarlarla ifade edilen düğün ve eğlence masrafları gibi İslâm'ın reddettiği israf ve lüzumsuz harcamalar da evliliğe ve gençlerin yuva kurmasına engel teşkil etmektedir. Biran evvel bu engellerin aşılması gerekir.