20 Kasım 1989'da kabul edilen BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 30'uncu yıl dönümü münasebetiyle İHH İnsani Yardım Vakfı, Yetim Vakfı, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği ve Yeryüzü Çocukları Derneği tarafından ortak bir basın toplantısı düzenlendi.
Yapılan toplantıda Yetim Vakfı adına konuşan Yetim Vakfı Genel Başkan Vekili Hüsamettin Orhan, 20 Kasım 1989 yılında BM tarafından okunan ve taraf devletlerce imzalanan çocuk hakları bildirgesiyle bu günün çocuk hakları olarak kutlandığını söyledi.
Çocuk hakları bildirisini incelediğinde çocuklar içi temel hak ve özgürlüklerinin ayrıntılı bir şekilde düzenlendiğini bu hakların temini konusunda aile ve devletin yapmaları gerekenlerin sıralandığını belirten Orhan, aradan geçen 30 yıla rağmen çocuk hakları ihlalleri ile ilgili haberlerin daha da arttığını ifade etti.
"Aylan bebeğin kıyıya vurması hak arayışının kaybolmasının bir yansımasıydı"
Orhan, "Bu kadar ayrıntılı bir düzenleme olmasına rağmen hak ihlallerinin artması bizi düşündürüyor. Çocuk hakları ihlallerinin sebeplerine baktığımızda dünyadaki savaşlar, salgın hastalıklar, doğal afetlerden oluşmaktadır. Hemen yanı başımızda Suriye'ye baktığımızda savaş sebebiyle birçok çocuk canından olmuş, birçoğu da yurdundan olmuştur. Suriye'de 500 bin civarında çocuğumuz yetim kalmıştır. BM Çocuk Hakları Bildirgesi'nde devletin yükümlülüklerinden bahsedilmesine rağmen Suriye'de ne yazık ki devlet çocukların haklarını korumakta aciz kaldığı gibi aksine çocuk hakları ihlallerini de gerçekleştirmiştir. Birçok göçün sebebi devletin yaptığı uygulamalardır. Aylan bebeğin kıyıya vurması hak arayışının kaybolmasının bir yansımasıydı. Bu kayıp hepimizin kaybıdır." diye konuştu.
Ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın devletin tek başına çocuk haklarını koruyamadığını hatırlatan Orhan, başta BM olmak üzere tüm uluslar üstü örgütlerin çocukların temel hak ve hürriyetlerinin temini için aktif rol almaları gerektiğini söyledi.
Dünya genelinde yaklaşık 385 milyon çocuğun aşırı yoksulluk sınırında yaşadığını belirten Orhan, her iki dakikada bir çocuğun sağlık sorunları ve savaşlar sebebiyle hayatını kaybettiğini vurguladı.
Aile hekimliği gibi aile danışmanlığı hizmetinin de devlet tarafından verilmesi gerektiğini, bunun zorunlu hale getirilmesinin faydalı olacağını söyleyen Orhan, bu durumun çocuk haklarını temin etmesinin yanında artan boşanma oranlarının da önüne geçebileceğini ifade etti.
"Çocuklar fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor"
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü sözleşmesinin her ne kadar doğuştan sahip olunan hakların korunması adına ve her türlü istismara karşı dokunulmazlığı amaçlasa da günümüzde bu asgari hakların bile savunulamadığını vurgulayan IHH Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Muhammet İslam, şu ifadelere yer verdi:
Çocuğun korunması, bir insan olarak sevgi ve şefkate layık olmasının yanında toplumun bir parçası olması ilkesine dayanır. Çocuğun fiziki, psikolojik, zihinsel ve ahlaki gelişimi için uygun koşulların sağlanması toplumun en temel vazifelerinden biridir. Tabiatı gereği kırılgan ve savunmasız olan çocuk, aileden başlanılarak topluma uzanan ip olduğu en temel hak yaşama hakkıdır. Fakat bugün yaşanan savaşlara bakıldığında en mağdur kesimin çocuklar olduğunu görmekteyiz. Sadece son bir yıl içerisinde savaşlarda binlerce çocuk öldürülmüş ya da sakatlanmıştır. 2011-2018 yılları arasında Suriye savaşında 24 bin çocuk, Yemen'de ise son 3 senede 5 bine yakın çocuk hayatını kaybetmiştir. Filistin'de yaşları 10-12 arasında değişen yüzlerce çocuk Siyonistler tarafından tutuklanarak cezaevlerine gönderilmiştir. Bu çocukların yüzde 75'i fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmıştır. Mülteci kamplarında yaşamak zorunda kalan Arakanlı çocuklar işkenceden farksız bir yaşama mahkûm edilmiştir. Yaşamına devam eden pek çok çocuk da uluslararası sözleşmelerle garanti altına alınan eğitim hakkı, kimliğin korunması hakkı, anne-baba ile yaşama hakkı, suiistimalden korunma hakkı gibi haklardan yararlanamamaktadırlar. Bu çocukların 28 milyonu savaşlar sebebiyle yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Avrupa'da 2008 yılından bu yana çocuğa yönelik şiddet ve istismar tırmanışa geçmiştir. Bu konuda hazırlanan bir rapor çağrı merkezlerine gelen çağrılardan 2 milyondan fazlası yardım isteyen çocuklardan oluştuğunu ortaya koymuştur. Çocuk istismarının en çok yaşandığı ülkelerden olan Avusturalya'da bahse konu durumla ilgili her yıl 50 bin dava açılmaktadır. ABD'de ise her 5 çocuktan birisinin cinsel saldırıya maruz kaldığı bildirilmektedir.
"Sözleşmeye taraf olan ülkeler hak ihlallerine karşı kulaklarını kapatmaktadırlar"
Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesinin 197 ülkenin onayı ile insan hakları sözleşmeleri arasında en fazla ülke tarafından imza altına alınmış belge olma özelliği taşıdığını hatırlatan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Genel Başkan Vekili Abdullah Resul Demir, buna rağmen yürürlük tarihinden itibaren 30 yıldır her gün daha fazla ihlal edildiğini, buna taraf olan ülkelerin de yaşananlara karşı kulaklarını kapadıklarını söyledi.
"Olumlu şeyler konuşmamız gerekirken işkence ve istismarı duyurmaya çalışıyoruz"
Demir, "Sözleşme ile çocuk haklarının korunması ve taraf devletlerin bu hakların hayata geçirilmesi için yükümlülüklere uymalarının hükme bağlanmış olması yalnızca uluslararası bir metnin satırlar arasına sıkışıp kalmasıdır. Geçen zaman içinde çocuk haklarına dair olumlu gelişmelere dair değil çocukların maruz kaldığı ölüm, işkence ve istismarı duyurma ve önlemeye dair eylemlerde bulunma zorunda kalmaktayız. Milyonlarca çocuk temel haklarından yoksun bir şekilde savaş, göç ve yoksulluk gibi olumsuzlukların ortasında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadırlar." dedi.
"Türkiye'de bir milyon 700 binden fazla mülteci çocuk bulunmaktadır"
"Maalesef savaş milyonlarca çocuk için gündelik hayatın bir parçası olmuş durumdadır." diyen Demir, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Milyonlarca çocuk başka bir hayat hakkı tanınmadan savaşın ortasında doğmuş ve bu savaşlarla dünyası alt üst olmuştur. Raporlara göre dünya üzerinde 28 milyon mülteci çocuk bulunmaktadır. Bu çocukların maruz kaldığı olumsuzluklar sebebiyle kendi vatanlarında yaşayamamakta, eğitim görememekte, kendi yaşıtları gibi sağlıklı koşullarda hayatlarını sürdürememektedirler. Kimi zaman aileleriyle kimi zaman tek başlarına göç etmek zorunda bırakılan çocuklar yeni yuva arayışlarıyla engin denizleri aşmaya çalışırken hayatlarını kaybetmektedirler. Avrupa ve Amerika'nın mültecileri tehdit olarak görmesi nedeniyle bugün Akdeniz mülteci çocuk cesetleriyle dolu bir mezarlık haline gelmiştir. Bu vahim durum ne çocukların tercihi ne de kontrolleri dâhilindedir. Mülteci çocukları bekleyen en büyük tehlike ise insan ticareti yapan çetelerdir. Her iki çocuktan birisinin mülteci olduğu günümüz dünyasında ayrıca her yıl 70 bin devletsiz çocuk doğmaktadır. Bunun yanı sıra ülkelerinden göç eden 80 ülkede kayıtlı en az 300 bin çocuğun ailesinden ayrı olduğu bilinmektedir. Suriye savaşı nedeniyle son yıllarda en fazla göç alan ülkelerden birisi olan Türkiye bir milyon 700 binden fazla mülteci çocuk bulunmaktadır. Bunlardan 645 bini eğitim alabiliyorken okul çağında olan 400 bin çocuk okula gidemiyor. Bu çocukların başları okşanıp kendilerine bir balon verildiğinde kandırılabilecek kadar sevgiye muhtaçlar. İleride bu kişiler terör örgütlerinin ağına takılma hususunda, organ mafyalarının tehlikesi altındadırlar.
Toplantıda, Yeryüzü Çocukları Derneği Eğitim Koordinatörü Betül Ünlü de yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Yapılan basın toplantısının ardından Yetim Vakfı'nın "Hayallere Değen Resimler" projesi kapsamında 3 kıta 13 ülkeden çocukların çizdiği resimler sergilendi. Programda ayrıca çocukların eğlenmesi için palyaço gösterileri yapılarak çeşitli oyunlar oynandı.
İLKHA