STK yasası Türkiye'yi ve sivil toplumu nasıl etkileyecek?

STK'lara ve yardım toplama çalışmalarına yönelik ciddi yaptırım getiren yasanın TBMM'de kabul edilmesi ile ilgili konuşan MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Ali Öner, yasanın asıl amacının STK'ların kontrol altına alınması olduğunu söyledi.

"Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi" adı altında, 16 Aralık tarihinde TBMM'ye sunulan ve içeriğinde yardım toplama faaliyetleri ile derneklere ciddi yaptırımlar getiren kanun teklifi, 19 Aralık tarihinde Adalet Komisyonundan geçti.

Söz konusu kanun, Türkiye’ye Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun gibi problemli bir kanunu da dayatan Mali Eylem Görev Gücü (FATF) isimli uluslararası örgütün tavsiyeleri doğrultusunda hazırlandı.

Kanun teklifinin kabul edilmemesi için birçok siyasi parti, STK ve yardım kuruluşu üst üste basın açıklamaları yapmalarına rağmen teklif meclisten geçerek kabul edildi.

Mecliste kabul edilen yasanın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından veto edilmesi yönünde yine ciddi açıklamalar yapılmasına ve sosyal medyada yoğun tepki görmesine rağmen maalesef halkın talebi görmezden gelinerek imzalandı. Yasa, 1 Ocak 2021 tarihinde yayımlanan Resmi Gazete'de de ilan edildi.

TBMM'de kabul edilen ve Cumhurbaşkanı tarafından da imzalanan yasa ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Ali Öner, "Yasanın asıl amacı STK'ları kontrol altında tutmaktır. Türkiye, yasayı imzalayarak özgürlüğünü sınırladı ve kendi ayağına sıktı. Türkiye bilerek kendini bu 7 ülkenin (FATF) hegemonyası altına soktu. Bu acı bir tecrübe olarak Türkiye'ye birçok şey kaybettirir." dedi.

"Kitle imha silahlarına sahip olanlar yasayı çıkaran FATF üyesi ülkelerdir"

Öner, "Kitle imha silahlarını önleme adı altında bir torba yasa çıktı. Bu torba yasanın 7 maddesi kitle imha silahlarıyla, diğer maddelerin hepsi derneklerle ilgilidir. Bunun çıkış nedeni Birleşmiş Milletlerin isteği üzerine gerçekleşti. Peki, Birleşmiş Milletlere bu işi dayatan Kimdir? FATF (Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Mali Eylem Görev Gücü) dediğimiz ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada ve İtalya'nın olduğu 7 ülkenin mali kalkınma gücüdür. Bunlar daha çok kara para ve kitle imha silahlarının önlenmesi, terörizmin önüne geçilmesine yönelik çalışmalar yapıyor. İlginçtir ki bu işin içerisinde (Kara para aklama, kitle imha silahları, terörizm) söz konusu ülkeler var. Kitle imha silahlarına sahip olan ülkeler FAFT'ın içerisinde olan ülkelerdir. Bunlar bir çeşit terörizmi destekleme adı altında diğer devletleri kontrol altında tutmak istiyorlar." diye konuştu.

Yasa ile mazlum ülkelere yapılan yardımlar suç sayılabilecek

FAFT'ın daha önce kara para aklamak için çalışma yaptığını ancak 11 Eylül 2001'den (ABD'de ikiz kulelere yapılan saldırı) sonra güvenlik meselesi çerçevesinde terörizmi de bu çerçeveye aldığını hatırlatan Öner, "Terör kavramı oldukça siyasi ve ülkeden ülkeye göre değişkenlik gösterir. Bugün de Ortadoğu'da birçok ülkede 'terör' bahanesiyle kullanılan silahların yine FATF'a üye olan ülkelerden alındığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki, asıl amaç nedir? Türkiye neden böyle bir yasa çıkarma ihtiyacı hissetti? Sayın Cumhurbaşkanı birçok konuşmasında 'Dünya 5'ten büyüktür' diyor ama meclise sunulan bu yasayı imzalayarak 'Dünya 5'ten büyüktür ama 7'den de küçüktür' demiş oldu. Yani bundan sonra Birleşmiş Milletler, bir İslami yapılanmayı, İslami düşünceye sahip bir hareketi, partiyi çok rahatlıkla 'terörist' olarak nitelendirebilir. Türkiye Cumhuriyeti de bu ülkeye yapılabilecek yardımlara bir anlamda sınırlandırma getirebilir. Mesela HAMAS, siyonist israile karşı ciddi bir mücadele veriyor. ABD ise bu durumdan dolayı HAMAS'ı terör örgütü olarak nitelendiriyor. Bundan sonra Türkiye'nin Gazze'ye yapabileceği yardımlar terör örgütlerine yapılan yardım olarak görülerek STK'lar ve Türkiye suçlanabilir. Kendisini sınırlandırdı. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti 'Ben bunu yapamam.' diyemez. Anayasa, Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin aldığı kararlara Türkiye nasıl uymak zorundaysa bundan sonra Kitle İmha Finansmanı ile çıkan yasayı büyük ihtimalle ceza hukuku ile örtüştürecekler. Bununla birlikte STK'ları kontrol altına almış olacaklar." şeklinde konuştu.

"FATF üyesi ülkeler Türkiye'nin yaptığı yardımlarla ön plana çıkmasını istemiyor"

Türkiye'nin şu anda insani yardım noktasında dünyada birinci sırada olduğunu ancak söz konusu yasa ile çalışmaların ciddi oranda kısıtlanacağını vurgulayan Öner, son olarak şu ifadeleri kullandı:

"Türkiye dünyada yapmış olduğu yardımlar ile anılarak övülüyor. Öne çıkan ve yardımları sağlayan STK'lar, meclisten geçerek Cumhurbaşkanının imzaladığı Kitle İmha Finansmanı ile ilgili çıkarılan yasa ile yardım yapamaz hale geliyor. STK'lar denetim altına alınmak isteniyor. Zaten dernekler yasası ile devlet STK'ları denetliyordu. Bu anlamda herhangi bir boşluk yoktu. Neden böyle bir yasaya ihtiyaç duyuldu? Bu şu anlama geliyor, dünya 5'ten büyüktür ama 7'den küçüktür. Yani 7'nin emir komutası daha ağır bastı. Mevcut politikaların değişmesi gerekiyordu. Bahsedilen 7 ülke Türkiye'nin yardım kuruluşları ile ön plana çıkmasını istemiyordu. Türkiye bu hamleyi görmedi veya görmemezlikten geldi. Bu anlaşmaya imza atarak Türkiye kendi ayağına sıkmış oldu. Bağımsızlığını sınırlandırmış oldu. Diplomasi tarihinde bir ülkenin bağımsız ya da bağımsızlığını sınırlandırmak adına ciddi bir açılım var. Türkiye bilerek kendini bu 7 ülkenin hegemonyası altına soktu. Bu acı bir tecrübe olarak Türkiye'ye birçok şey kaybettirir diye düşünüyorum."




İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İstanbul Haberleri

Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan doktor serbest bırakıldı
HÜDA PAR'dan Dr. Mehmet Arslan'a cezaevinde ziyaret
MAZLUMDER: Duyarlı insanlar üzerinde kurulan baskılar kabul edilemez
HÜDA PAR: Gözaltına alınan gençler bir an önce serbest bırakılmalıdır!
"Bilinçli bir irade sahibinin (Vacib-ül Vücud) varlığı zorunludur"