Irak Kürdistan bölgesi başkanı Sayın Barzani Türkiye'yi ziyaret etmiş.
Ziyaret öncesi Kürdistan bayrağı göndere çekilmiş.
Fırtına da ondan sonra kopmuş.
Şu meşhur "Bölünüyoruz" paranoyası devreye girerek ülke gündemini alt üst etmiş.
Bölünüyor muyuz, var mı gerçekten öyle bir şey?
Yukarıda da arz ettiğim gibi bu bir paranoya.
Ne tarihi ne de ilmi gerçeklerle hiçbir alakası yok.
Tarih boyunca Kürtler ya da Türkler arasında bir savaş vuku bulmamış.
Sekter düzeyde etnik bir ayrışma yaşanmamış.
Araplar ve Farslar arasında da böyle.
Kışkırtmalar olmuş
Tahrikler yaşanmış.
Provokasyonlar gerçekleştirilmiş.
Ancak bütün şeytani çabalara rağmen hamdolsun başarılı olunamamış.
Çünkü aziz İslam'ın kardeşlik vurgusu ve hakikati o kadar güçlü ki aleyhteki bütün çabaları boşa çıkarmış.
Arızî durumlar yaşanmamış mı?
Elbette yaşanmış ve yaşanıyor.
Her meselede olduğu gibi bu meseleye de soğukkanlılıkla yaklaşmak zorundayız.
İçinden geçtiğimiz hassas süreçleri göz önünde bulundurarak hiçbir meseleyi gerginlik veya öfke kabarması noktasına taşımamalıyız.
Çatışma, kin, öfke ve nefretle şiddet sarmalına çekilmeye çalışılan bu mazlum coğrafya yeni cepheleşmeleri kaldıramaz.
Sorunlar karşısında tercih etmemiz gereken dil, nefret değil; selamet ve sekînet dili olmalıdır.
"Türkiye'den bir Suriye ve Irak çıkarmak istiyorlar" tespiti, iz'an ve vicdan sahibi herkesin üzerinde ittifak ettiği bir husustur.
O halde hem iç hem de dış meselelere yaklaşım biçimimizin bu tehdidi bertaraf etmeye yönelik olması gerekir.
Kaldı ki Sayın Barzani, bugüne kadar ortaya koyduğu politikalarla Türkiye için bir tehdit olmadığını ispat etmiştir.
Asıl tehdit, Arz-ı Mev'ud sınırları içerisine Türkiye'nin bir kısım topraklarını dahil ederek genelde ümmeti, özelde ise ülkemizi bölmeyi bir devlet politikası haline getirmiş siyonist terör rejimidir.
Ülke topraklarına göz dikmiş siyoniste ve paçavrasına ses çıkarmayıp her fırsatta Türkiye'nin yanında durmayı bilmiş Sayın Barzani'ye kükremek ve Kürt halkının severek kabullendiği bayrağına hakaret etmek, dürüstlük de vatanseverlik de olmasa gerek.
Bunun da ötesinde özellikle bölgesel politikalarda Türkiye ve Irak Kürdistan Hükümeti'nin ortak menfaatleri, beraber hareket etmekten geçiyor.
Enerjiye bağımlı yaşayan ve ülkesinde milyonlarca Kürt nüfusunu barındıran Türkiye'nin sadece bu iki husus göz önünde bulundurulsa dahi Sayın Barzani ile beraber hareket etmesi gerekir.
Bu, enerji konusunda bir rahatlamayı beraberinde getireceği gibi, hem Kürtler arası hem de bölgesel çatışmalardan ısrarla uzak duran Sayın Barzani'nin Türkiye'nin Kürt meselesini çözmesinde yardımcı olmasını da beraberinde getirecektir.
Ümmet anlayışı içerisinde her bir kavim ya da kabilenin kendisine ait bir bayrak veya flamaya sahip olmasının hiçbir mahsuru olmadığı kanaatindeyim.
Zira Ümmet dediğimiz şey homojen, tatsız, renksiz, kokusuz bir yapı değil; tam aksine birçok kavim, ırk, mezhep ve meşrebi bünyesinde barındıran heterojen bir yapıdır.
Bu konuda;
1-Hiç kimse kendi bayrak ya da flamasını Ümmet'in esas bayrağı olan Tevhid Bayrağı'nın alternatifi haline getirmediği,
2-Kendisi için hak olarak gördüğünü başka kavimden, ırktan ya da mezhepten kardeşleri için nâ-hak olarak görmediği müddetçe kendi bayrağını dalgalandırmasında bir beis yoktur.
Kendi kavmi ile özdeşleşmiş bir bayrağı selamlamaktan geri durmayan bir mü'minin başka kavimden bir kardeşi söz konu olduğunda İslam Kardeşliği ve vahdet konulu nasihatlere müracaat etmesi doğru değildir.
Kula kulluğu reddedip Aziz ve Cebbar olan Allah'a kulluk etmeyi sembolize eden Tevhid Bayrağı'nın altında buluşma ümit ve duası ile Cumanız mübarek olsun!